Sevgi, Saygı ve İlgi'dir Tüm İstekleri
19 Mart 2015, 21.58 A- A+
18 - 24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasına Bir Hatıra.
Her sabah olduğu gibi bu sabah da bir dilim sana yağlı ekmeğini yemiş Yengemin getirdiği ıslak bezle ellerini ağzını bir güzel silmiş talaş sobasının arka tarafında onun için hazırlanan güzel yer minderine oturmuş, o çok sevdiği yönü yastığına sırtını dayamış çukurlarına kaçmış gözleri, yaşlılığın hüznü, evlatlarının – torunlarının arasında olmanın sayılmanın - sevilmenin gururuyla mutlu bakıyordu bana, nedense beni daha bir severdi, dizleri kemik kanserinin verdiği acılarla sızlar, tuvalete bile bir özürlü arabası temin edemediğimizden, genelde Yengemin, bazen Annemin, bazen benim sırtımda giderdi evin dışındaki bahçedeydi tuvalet. Sadece 35 - 36 kilo kalmıştı o zamanlar zayıf olmama rağmen hiç zorlanmasız taşırdım onu hele demiryolunun kenarındaki çayırlıklara götürdüğümde (park ne gezer) nasıl memnun olur nasıl hoşlanırdı tarif edemem. Sanırdım ki bana ettiği dualarla anında cennete gideceğim.
Fazla yemek yiyemiyor kemik erimesinin yanı sıra bir iç hastalığı nedeni ile yediğini çıkarıyordu, süt bile içemiyor. Her öğünde bir dilim sana yağlı ekmekle nasıl yaşayabiliyorsa yaşıyordu!
Çok değil dört beş sene evveline kadar bu evin bütün işlerini o yapar, kimsenin yaptığı işi beğenmezdi. Hiç unutmam bir keresinde okula gidecek ablalarıma kahvaltısını hazırlamış, inat eden talaş sobasını yakamadığı için kendine kızmış, en sonunda maşa ile bir güzel dövmüştü sobayı yanmıyor diye. Ev halkı gürültüyle telaşlı telaşlı uyanmış panik olmuştu. Böyle ilginçlikleri çoktu, eve televizyonu yeni aldığımız dönemlerde, ablalarımı odadan kovar, onları kıskanır, haberleri paket yayında sunan Rahmetli Tuna HUŞ’un onları dikizlediğini zanneder “Kızlarıma bakıyor” der. Bakmasın diye kapatmayı bilmez televizyonun önüne geçerdi.
Şimdi ki zamanlar da ne güzel ne sıcak anılar olarak kaldı bu olaylar. Unutmak ne mümkün…
İçkiyi fazla içmeye başlayan abimi dizinin dibine çeker öğütler verirdi. Hiç içme dediğini duymadım azalt oğlum derdi azalt bu meret her gün içilmez ki derdi! Askerliğini yapıp geldikten sonra Canım Abimin kalbinin delik olduğu tespit edildi ve bir müddet sonra o zamanlar tedavisi olmayan bu hastalık ilk olarak onu eksilti ailemizden.
Abimle sürekli toto oynar bir gün 13’ü tutturacağı hayaliyle her hafta bir-iki kolonu filozoflar gibi doldurur. Şu şunu yener diye filozofça yorumlar yapar. Ama her hafta toto yatardı. O ikisi vazgeçmez inatla oynar bir gün tutturup zengin olacaklarının hayalini kurarlardı.
Seksen yaşlarında olmasına rağmen dinçti, o senelerde Kayserispor ilk defa birinci lige çıkacak Trabzonspor’la çok büyük bir çekişme içinde son maç Orduspor ile Kayseri’de karşılaşıyor mutlaka yenmemiz lazım güzel bahçemizde söğütün altında radyodan maçı dinliyoruz. Hepimizden heyecanlı maçın son dakikaları bir gol atıyoruz ve ikinci ligde şampiyon olup, birinci lige çıkmaya hak kazanıyoruz. O yaşında sevincini görecektiniz seksenlik kadın değildi o, genç bir kızdı sanki, bizlerden çok seviniyor sedirin üzerine çıkmış zıplıyor bizle birlikte bağırıyor sosyal yönünü de ortaya koyuyordu her şeye rağmen.
Anneannemin ölümünü anlatmayacağım Sevgili Gamyun dostları ama bu haftanın yaşlılara saygı haftası olduğunu bildiğimden tüm yaşlılarımızı yad etmek istedim. Ben onu öldü görmüyorum! Çünkü ona öldü dediğim anda, yaşlılıktan ölen tüm diğer akrabalarımın da öleceklerini sanıyorum, o dönemlerde hiç ölüsü olmayan ailemizin şimdi onu geçkin mezarının olması, bir çoğunun da yaşlılıktan ölmesi ve aile dayanışmamız gereği bütün yaşlılarımızı son yıllarında rahat ettirdiğimizin dinginliğini sizlerle paylaşmak istedim ve her şey gibi ömrün de bir sonu olduğunu biraz düşünmemiz gerektiğini anlatmak istedim. Bu blogla.
Bütün yaşlılarımıza uzun ömürler ve hayırlar diliyorum, haftaları kutlu olsun istiyorum canı gönülden, onlara biraz daha saygı, çok – çok sevgi istiyorum. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Unutmayalım ki onlara gerekli olan şey sadece ilgi….
YORUMLAR
İnsanlar,bebeklik dönemlerinde nasıl başkalarının bakımına ihtiyaç duyuyorlarsa,geçkin yaşlarında da aynı ilgiyi görmeyi beklerler,hatta görmelidirler. Çünkü yaşlılık, tıpkı bebeklik gibi insanları aciz ve iş göremez hale getirir.Annelerimizin, babalarımızın ve hatta dede ve ninelerimizin bizden başka kimsesi yoktur. Bugünkü sağlıklı ve mutlu günlerimizi onların fedakârlıklarına bağlamamız gerekir...
* Beş şeyden önce, şu beş şeyin kıymetini bilin: Ölümden önce hayatın,hastalıktan önce sağlığın,meşguliyetten önce boş zamanın,ihtiyarlıktan önce gençliğin,fakirlikten önce zenginliğin. (Hadis-i Şerif)
Paylaşım için tşkkr ler.. Os_Man_i
Her kim ne şekilde yaşıyorsa, sağlıklı huzurlu ve farkındalığı çok bir dönem diliyorum tümmmm yaşayanlara ve kendi adıma o dönemi görebilmeyi, yaşamayı nasip etsin Yaradan diyorum. Bencillik oldu sanırım :) heppppimiz için diliyorum o zamanları yaşamayı :)
Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış.
İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış.
İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da :
Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım” demiş.
Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.
Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş. İhtiyar oğluna şöyle demiş:
Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla. Sağlıklılara da şöyle şöyle yap.
Oğlan ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış. Çoğu kurtulmuş.
Bayram geldiğinde her sene olduğu gibi, o sene de köy halkı kurbanlar kesmeye başlamış. İhtiyar oğluna şu öğüdü vermiş:
Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme.
Gerçekten de bir iki ay içinde bütün köy tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başlamış. Ama ihtiyarın öğüdünü dinleyen gencin hayvanı varmış.
İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış.Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsülünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış. İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş:
Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin.
Oğlan, ihtiyar babasının dediği gibi yapmış. Köyde tohumluğu olan tek aile onlar olmuş. Bütün köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamış. Öyle ya, herkesin işi kötü giderken, bu evde garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyormuş. Evi gözlemeye başlamışlar. Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıkmış.
Köylüler genci krala şikayet etmiş.
Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış. Ama olup bitenleri dinledikten sonra iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış.
Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklar. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler vardır.(Bir Letonya hikayesi)