hayal
15 Mayıs 2015, 19.44 A- A+
Hayal
Bahar kapıya dayanmak üzereydi. Her zaman oturduğum çay bahçesinin demli çayından içiyordum. Çocukların yapmış oldukları kardan adamların eriyişini izliyordum. Nazlı güneş bir gülüşüyle mest edip eritiyordu kardan adamları. Zalim güneş gülüşünden bir parça da bana atmıştı. Taa yüreğimin en derinine. Kalbimin derinliklerindeki buzları çözmeye yetmişti nazlı nazlı bir gülüş. Sonra uyandım çocukluğumdan, bir baktım etrafıma masaların arasında gezinen çocuklar gibiydim sanki. Erimiş kar kalıntıları arasında sevdamı ararken onu görmüştüm. Demli bir çay söylemişti semaverden taze taze. Etrafına bakarken beni hapsetmişti kendine. Buğday teninin ışıltısından alamazken gözlerimi bana bakmıştı. Utandım ve hemen başka yöne bakıyormuş gibi yapmaya çalıştım ama nafile. Sonra gülümsediğini gördüm halime. Heyecandan yine çocuklaşmış ve hayatımın en mesut anlarından birine şahit olduğum hissine kapılmıştım nedense. Yıllar sonra bir ilkti bu. Ardımda bıraktığım onca şeyden sonra yapamazdım heralde yeniden aşkı aşık olmayı. Nedense bir umutsuzluk kapladı içimi birden ve içimdeki çocuk ölüyormuydu ne, yine bir umutsuzluk. Ah mona roza dedim kendi kendime. Bir gül yaprağına kaç bağ bozdum ama güle dokunamadım hiç. Neden sonra umutsuzca baktım tekrar. Çayından son bir yudum alıp gözlerime bakıyordu. Olurmuydu ki ilk görüşte aşk hemde hiç tanımadan ve bu kadar güzelken. Sorular kafamda yılgın bir fırtına estiriyorduki sesi geldi kulağıma. Garsona seslenmişti hesabı alabilirmiyim lütfen. Ve o an anlamıştım sevda serüvenimin ödenen hesapla işletmenin kasasına girmek üzere olduğunu. Ve teskin etmeye çalıştım kendimi. Ellerimi koynuma bağlayıp yüzü yere eğmiştim öylece bakıyordum boşluğa boş boş. Bir gölge fark ettim sonra. Başımda durmuştu elim ayağım titremeye başaladı, dilim tutulmuştu. Üzerimdeki tonlarca yükten kurtulmak için çırpınıyordum. Bir merhaba deyişiyle ağzımdan belirli belirsiz bir meraba çıkı verdi. Elini uzatmıştı bana tanışma faslının en muayeni ve ben HİLAL dedi sonra. İsmimi unuttum kendimi unuttum HİLAL vardı artık benim ne önemim kalmıştı ki. Hilal di aşkın adı. Mavi gözleri buğday rengi teniyle bağlamıştı ömrümü o güzel saçlarına. Asırdı geçen belki bu arada belki de bin yıl ama titrek kalbimin çarptığı hilalim vardı artık. Masama oturmuş zor bela adımı söyleye bilmiştim ve başlamıştı ömür boyu mutluluğum böyle....
Bahar kapıya dayanmak üzereydi. Her zaman oturduğum çay bahçesinin demli çayından içiyordum. Çocukların yapmış oldukları kardan adamların eriyişini izliyordum. Nazlı güneş bir gülüşüyle mest edip eritiyordu kardan adamları. Zalim güneş gülüşünden bir parça da bana atmıştı. Taa yüreğimin en derinine. Kalbimin derinliklerindeki buzları çözmeye yetmişti nazlı nazlı bir gülüş. Sonra uyandım çocukluğumdan, bir baktım etrafıma masaların arasında gezinen çocuklar gibiydim sanki. Erimiş kar kalıntıları arasında sevdamı ararken onu görmüştüm. Demli bir çay söylemişti semaverden taze taze. Etrafına bakarken beni hapsetmişti kendine. Buğday teninin ışıltısından alamazken gözlerimi bana bakmıştı. Utandım ve hemen başka yöne bakıyormuş gibi yapmaya çalıştım ama nafile. Sonra gülümsediğini gördüm halime. Heyecandan yine çocuklaşmış ve hayatımın en mesut anlarından birine şahit olduğum hissine kapılmıştım nedense. Yıllar sonra bir ilkti bu. Ardımda bıraktığım onca şeyden sonra yapamazdım heralde yeniden aşkı aşık olmayı. Nedense bir umutsuzluk kapladı içimi birden ve içimdeki çocuk ölüyormuydu ne, yine bir umutsuzluk. Ah mona roza dedim kendi kendime. Bir gül yaprağına kaç bağ bozdum ama güle dokunamadım hiç. Neden sonra umutsuzca baktım tekrar. Çayından son bir yudum alıp gözlerime bakıyordu. Olurmuydu ki ilk görüşte aşk hemde hiç tanımadan ve bu kadar güzelken. Sorular kafamda yılgın bir fırtına estiriyorduki sesi geldi kulağıma. Garsona seslenmişti hesabı alabilirmiyim lütfen. Ve o an anlamıştım sevda serüvenimin ödenen hesapla işletmenin kasasına girmek üzere olduğunu. Ve teskin etmeye çalıştım kendimi. Ellerimi koynuma bağlayıp yüzü yere eğmiştim öylece bakıyordum boşluğa boş boş. Bir gölge fark ettim sonra. Başımda durmuştu elim ayağım titremeye başaladı, dilim tutulmuştu. Üzerimdeki tonlarca yükten kurtulmak için çırpınıyordum. Bir merhaba deyişiyle ağzımdan belirli belirsiz bir meraba çıkı verdi. Elini uzatmıştı bana tanışma faslının en muayeni ve ben HİLAL dedi sonra. İsmimi unuttum kendimi unuttum HİLAL vardı artık benim ne önemim kalmıştı ki. Hilal di aşkın adı. Mavi gözleri buğday rengi teniyle bağlamıştı ömrümü o güzel saçlarına. Asırdı geçen belki bu arada belki de bin yıl ama titrek kalbimin çarptığı hilalim vardı artık. Masama oturmuş zor bela adımı söyleye bilmiştim ve başlamıştı ömür boyu mutluluğum böyle....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir