BENLİĞİMİZİ NASIL ALIRDINIZ?
28 Temmuz 2015, 23.28 A- A+
Son zamanlarda iyice farkettiğim oyunculuk yeteneğiyle ve
yaşadıklarımızla birlikte annem, dramaturjik yaklaşımların haklı
yönlerini kanıtladı adeta. Zehir zemberek geçen bir ay...
Yaklaşık bir senedir sadece telefonda görüştük. Bu önemli, hatta olayın kilit noktası. ilk arabayla yanına gittim. Olayın abartılmış hali: kocaman bir böbrek taşı birkaç tane safrataşıyla beraber ameliyata giremeyecek kadar yaşlı bir kadın. Tam bir dram. Gerçeği ancak yanına gittiğimde doktorlarla görüştüğümde öğrenebiliyorum, çünkü herşeyi birbirine katıp karıştıran sağlık bilgisi zayıf insanlar, Nuri bilge Ceylanlık bir olayı anında Çağan Irmak filmine dönüştürebiliyorlar.
Gittiğimde, yatak-döşek görmeyi beklediğim annem aldığı kilolara rağmen iyi sayılabilecek durumdaydı. Hikayenin öncesi de var.Zamanında sıkı bir perhiz yaptırıp ortalama 10 kilo verdirdiğim kadın yokluğumu fırsat bilip en geniş sınırlarına tekrar ulaşmış. Yürüyüşleri de bırakmış. Su da içmiyor çok. Onda taş olmasın da kimde olsun.
Gerekli tetkikleri tekrardan yaptırdığımızda taşı göremediler. İhtimaller: düşmüş olabilir, kırılıp yarısı düşmüş olabilir, yer değiştirmiş olabilir. Olmuşla ölmüşe yapacak şeyim yok, beni bundan sonrası ilgilendiriyor haliyle. Bu kadını Alman disipliniyle hizaya sokmanın vakti bilmem kaçıncı kez tekrar geldi. Bu konularda acımam yoktur pek fakat annemle uğraşmak insanı acınacak hallere düşürebilir. Sedyeye yatış o yatış kaldır kaldırabilirsen, doktorlara ağlanmalar. Onun içinde bir Aliye Rona olduğunu bildiğimden yemiyorum haliyle.
Önce sıkı bir diyet, hergün 1 saat yürüyüş. Daha banyoya zor giden birini yarım saat yürütmek imkansıza yakındı. İlk günkü yürüyüşte öyle oldu zaten. Yanımızda aracıyla duran komşumuza "Teşekkürler yürüyüş yapıyoruz..." diyemeden, kelimeleri ağzıma tıkıp arabaya binmişti bile. Daha 5 dakika bile yürüyemeden hem de. Durumunu dramatize edecek şekilde bir sohbet geliştirdi...
Diğerlerine kalsa yaşlıdır, şudur, budur, ellerinden gelse 24 saat yatıracaklar. Benim ananem 80 yaşında koştura koştura kedi kovalardı be! Yaşlıymış(!) Hayır yani, annemi tanımasam tamam ama öyle değil işte. İşine geldiğinde depar atar bu kadın. Misal semt pazarına gittik, yavaş yavaş yürürken birden hızlandı noluyor dememe bile gerek yoktu kesin bir şeyden kaçıyor. Bir şey söylemek istemediyse de zorla söylettim. Meğer pazardaki yaşıtı bir kadın ona "nine" diyormuş diye ona görünmek istememiş. Böbrek taşı sancılarının çekildiği bir dönemde bile böyle şeyler umursanıyorsa daha ne yapabilirim: 1 saati 2 saate çıkarabilirim sanırım, acıma yok! O kadının davranışının kendi kültürüne özgü olduğunu falan fişman açıkladım. Sanırım inanır gibi oldu ve rahatladı.
Yürüyüşlerimiz esnasında yolda kimse yoksa gayet normal ve gayretli davranışları, yolda birini gördüğü anda yorgun, bezgin, "Kurtarın beni bu canavardan" der gibi bir hale bürünüyor. Hani oldukça da iyi bir performans sergiliyor ama ben yemem bu oyunları. O da yemediğimi bildiğinden bana hiç bakmaz evde bilahare hesaplaşırız. Yüzlerce söz veriyor sonra gene aynı. İlk bir hafta kaçamak zararlı atıştırmalar, kaçamak şekerleme yapmaklar, oscarlık performanslar vs. bir hafta sonrasında 2 kilo verdi (Orda kal dedim, hızlı kilo alıp verme böbrek taşı oluşumunun bir nedenidir.) Çok sevindi, motive oldu, yanında biri olmadan yürüyüşe çıkmaya başladı, yürüyüş süresini uzattı evdeki o bezgin hali gitti. Ağrılar da geçti, biri eskaza hasta diyecek olsa "İyiyim ben!" diye bağırır oldu. Sanki Oblomov gitti yerine Stoltz geldi.
Gereksiz ve abartılı benlik sunumunun yokluğumda aynı şekilde devam edeceğini düşünüyorum. Herkes kendi benliğine özgün benzer performanslar sergiliyor. Bu da insan olmanın gereklerinden aslında, orda bir sorun yok. Oynadığı kocakarı rolüne yapışıp kalmasından korkuyorum sadece. Hayata sıkıca tutunmasını istiyorum o kadar.
Kilit noktaya gelelim, gittim gideli tek bir ağrı sızı yok, küçük kaçamaklar dışında her söylediğime itaat ediş. Diyorum ki, acaba çok özledi de yine numara mı yaptı? Ona bunu söylediğimde "E çok oldu görmeyeli" dedi.
Yaklaşık bir senedir sadece telefonda görüştük. Bu önemli, hatta olayın kilit noktası. ilk arabayla yanına gittim. Olayın abartılmış hali: kocaman bir böbrek taşı birkaç tane safrataşıyla beraber ameliyata giremeyecek kadar yaşlı bir kadın. Tam bir dram. Gerçeği ancak yanına gittiğimde doktorlarla görüştüğümde öğrenebiliyorum, çünkü herşeyi birbirine katıp karıştıran sağlık bilgisi zayıf insanlar, Nuri bilge Ceylanlık bir olayı anında Çağan Irmak filmine dönüştürebiliyorlar.
Gittiğimde, yatak-döşek görmeyi beklediğim annem aldığı kilolara rağmen iyi sayılabilecek durumdaydı. Hikayenin öncesi de var.Zamanında sıkı bir perhiz yaptırıp ortalama 10 kilo verdirdiğim kadın yokluğumu fırsat bilip en geniş sınırlarına tekrar ulaşmış. Yürüyüşleri de bırakmış. Su da içmiyor çok. Onda taş olmasın da kimde olsun.
Gerekli tetkikleri tekrardan yaptırdığımızda taşı göremediler. İhtimaller: düşmüş olabilir, kırılıp yarısı düşmüş olabilir, yer değiştirmiş olabilir. Olmuşla ölmüşe yapacak şeyim yok, beni bundan sonrası ilgilendiriyor haliyle. Bu kadını Alman disipliniyle hizaya sokmanın vakti bilmem kaçıncı kez tekrar geldi. Bu konularda acımam yoktur pek fakat annemle uğraşmak insanı acınacak hallere düşürebilir. Sedyeye yatış o yatış kaldır kaldırabilirsen, doktorlara ağlanmalar. Onun içinde bir Aliye Rona olduğunu bildiğimden yemiyorum haliyle.
Önce sıkı bir diyet, hergün 1 saat yürüyüş. Daha banyoya zor giden birini yarım saat yürütmek imkansıza yakındı. İlk günkü yürüyüşte öyle oldu zaten. Yanımızda aracıyla duran komşumuza "Teşekkürler yürüyüş yapıyoruz..." diyemeden, kelimeleri ağzıma tıkıp arabaya binmişti bile. Daha 5 dakika bile yürüyemeden hem de. Durumunu dramatize edecek şekilde bir sohbet geliştirdi...
Diğerlerine kalsa yaşlıdır, şudur, budur, ellerinden gelse 24 saat yatıracaklar. Benim ananem 80 yaşında koştura koştura kedi kovalardı be! Yaşlıymış(!) Hayır yani, annemi tanımasam tamam ama öyle değil işte. İşine geldiğinde depar atar bu kadın. Misal semt pazarına gittik, yavaş yavaş yürürken birden hızlandı noluyor dememe bile gerek yoktu kesin bir şeyden kaçıyor. Bir şey söylemek istemediyse de zorla söylettim. Meğer pazardaki yaşıtı bir kadın ona "nine" diyormuş diye ona görünmek istememiş. Böbrek taşı sancılarının çekildiği bir dönemde bile böyle şeyler umursanıyorsa daha ne yapabilirim: 1 saati 2 saate çıkarabilirim sanırım, acıma yok! O kadının davranışının kendi kültürüne özgü olduğunu falan fişman açıkladım. Sanırım inanır gibi oldu ve rahatladı.
Yürüyüşlerimiz esnasında yolda kimse yoksa gayet normal ve gayretli davranışları, yolda birini gördüğü anda yorgun, bezgin, "Kurtarın beni bu canavardan" der gibi bir hale bürünüyor. Hani oldukça da iyi bir performans sergiliyor ama ben yemem bu oyunları. O da yemediğimi bildiğinden bana hiç bakmaz evde bilahare hesaplaşırız. Yüzlerce söz veriyor sonra gene aynı. İlk bir hafta kaçamak zararlı atıştırmalar, kaçamak şekerleme yapmaklar, oscarlık performanslar vs. bir hafta sonrasında 2 kilo verdi (Orda kal dedim, hızlı kilo alıp verme böbrek taşı oluşumunun bir nedenidir.) Çok sevindi, motive oldu, yanında biri olmadan yürüyüşe çıkmaya başladı, yürüyüş süresini uzattı evdeki o bezgin hali gitti. Ağrılar da geçti, biri eskaza hasta diyecek olsa "İyiyim ben!" diye bağırır oldu. Sanki Oblomov gitti yerine Stoltz geldi.
Gereksiz ve abartılı benlik sunumunun yokluğumda aynı şekilde devam edeceğini düşünüyorum. Herkes kendi benliğine özgün benzer performanslar sergiliyor. Bu da insan olmanın gereklerinden aslında, orda bir sorun yok. Oynadığı kocakarı rolüne yapışıp kalmasından korkuyorum sadece. Hayata sıkıca tutunmasını istiyorum o kadar.
Kilit noktaya gelelim, gittim gideli tek bir ağrı sızı yok, küçük kaçamaklar dışında her söylediğime itaat ediş. Diyorum ki, acaba çok özledi de yine numara mı yaptı? Ona bunu söylediğimde "E çok oldu görmeyeli" dedi.
YORUMLAR
Efendim sıcakmış, yiyemiyormuş. Etrafındaki konu komşuyu örgütlediğim gibi bir de her gün -bazen günde 2 kez- "Ne yedin bakalım?" raporu alıyorum. "Geldiğimde zayıf görürsem papaz oluruz." diyorum, "N'aparsın? Kemiklerimi mi kırarsın?" diyor. Kendisi biz küçükken öyle derdi de yemezsek.:)
Anneciğine sağlık dilerim. Teşekkürler.