gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

CIBILDAK ÇAPULDAK DÜŞÜNCELER, ÜŞÜYEN FİKİRLER

05 Ağustos 2015, 03.47
A- A+

Sokak Lambasından İçeri Süzülen Gam – "Yolculuk Zamanı"na Son Adımlar - Sayı 1 

      Yeryüzünde hayatın her alanına karşı süregelen “alışmışlık” öyle sıradan ve olağan hale gelmiştir ki bir çeşit yakaza halidir uyanmayı bekleyen aslında. Siyahın siyah haline, beyazın değişmez beyazlığına kadar varan, değişmez ve sonradan kendiliğinden oluşma kurallar vardır.

Gökyüzüne karışmış bir kırmızı leke, o alışmışlık serüveninden uyuyanları bir sarsma haline bürüyerek uyandırır. Mavi ve beyazın dışında olan kırmızı, mutlu yerini alırken orada, gökte, akıllarda bıraktığı kalıcı etkiyle aynı tutumu gösterebilir onlara karşı, onların alışmışlık tavrını takınabilir onlara karşı ki hakkıdır.

      “Aaa bakın, yeşil saçlı kız geçiyoorr!”

heyecanlı bağırışlarıyla çocukların, aralarından süzülerek evin giriş kapısına yönelen genç kadın, hemen ardından gelen sevimli bir “merhaba”yı duymazdan gelip koşar adımlarla uzaklaşmıştır oradan. Başka zaman olsa bu yumurcakları karşılıksız bırakmaz ve en çocuk hallerini takınarak onlarla konuşur oynardı. Bu sefer istese de öyle olmadı. Yarın olsun, alırım gönüllerini diye geçiştirdi kendini. Şimdi başka işleri vardı. Issız evin mutfağında dünden kalma bayatı andıran bisküvileri aldı yanına, içeri salona geçerken sessizliği bozacak bir şeyler açmak istedi, üstündekileri çıkarıp hemen banyoya gitmesi gerekiyordu daha. En sevdiği tınılar eşliğinde soyunup dökünüp salondan çıktı... İşi bittikten sonra döndü, daha çok işi vardı yapılacak olan. Sonraki işine atıfta bulunuyordu üzerindeki çamaşırlar, iç çamaşırlarının üstüne bir tişört ekleyip odasına yöneldi.

Şu ana kadarki her şey amatör ellerden çekilen bir film gibiydi; birbirinden kopuk ve sanki alakasızmış gibi duran bir senaryo, duvarlarda dekor olarak yerini almış olan analog fotoğraflar ve fonda, sonsuzluğu çağrıştırması umuduyla ne idüğü belirsiz müzik. Konu ölüm. Ve beraberinde hüzün ve gam, duygu olarak.

 “Biraz ara vermek istiyorum hem buralara hem işe güce... Düşünsel yoğunluğumu arttırıp biraz delirmek ve yeniden içe dönmek istiyorum... Hayatın karşımıza neler çıkaracağını bilemeyiz, bu yüzden hayatımın genel planını yapmıyorum. Bugün bana neler olacak biliyorum, hazırlıklıyım, yarın beni neler bekliyor olacak bilmiyorum, 'hazırlıksız'ım. Bu da parça parça kararlarımdan biridir, oku fırlatmak için önce nereyi hedeflediğimi bilmek için "aramaya" çıkıyorum.

Herkes kendine çok iyi baksın, ulaşacak bir liman bulsun. Rüzgârlar yardımcımız olsun.”

Daha iki üç gün öncesine ait bu sözleri o yazıp paylaşmıştı... Bunları okuyanlar, kadının özyaşamını bilmezler. Pratikte hazırlıklı mıdır değil midir bilmezler; o kadar tanımazlar onu. Asıl yaşantısını gözler önüne sermek pek onluk bir davranış değildir; yediği de içtiği de kendinedir. Paylaşımdan sonra, ona göre derin bir iç döküşten sonra, söylediklerinin arkasında nasıl durduğuyla ilgili. İlk iş olarak yatağın örtüsünü kaldırıp ölüme yattı.

Bir yerde okumuştu; ölüme yatmak. Bir otelde değildi o kadın yazarın açıkladığı veya betimlediği gibi, onunki gibi değildi genel yaşamı, sefil bir kedi gibi değil de sefil bir fare benzetmesi daha uygundu onun yaşamına. Bir farenin yapabileceği en ekstrem şey küflü bir peynir parçasının peşinden koşarken kapana kısılmak ya da en sonunda karnı aç kendi gibi bir kediye yakalanmaktı çünkü.

Bir sığınmacı gibi kaldığı kendi evinde; iç çamaşırını örtecek kadar uzun ve eski bir tişörtle yatağa giriverdi. Gerginliği alan sakinleştirici bir bitki çayıyla uyuyacağını umarak uzandı, gözlerini kapatarak çayın etkisini bekledi uyuyamayacağını bile bile…

***

     Hazırlıksızdı. Yeniden izole etmeye çalıştığı bu odada kapana kısılmıştı sanki. Hiçbir şey yerli yerinde durmuyor, inatla yer değişiyordu. Buhran dolu günleri bile onun normal düzeydeki düzen alışkanlığının önüne geçememiş olacak ki her zamanki aynı alışkanlıkla yerleştirdiği özel dosyaları, pencereden içeri dolan ufak bir esintiyle uçuşabilip karışıyorlardı. Esintilere karşı hazırlıksızdı, yine de pencere açık yatıyor kalkıyordu. Duvarlardan tırmanarak pencerelere abanan karafatmalara karşı da öyle; hazırlıklı değildi...

Diline pelesenk ettiği haşereler de olmasa duvarlara karşı konuşur durumda olurdu zaten. Onu duvarlara karşı dönük halde görmek pek şaşılacak bir durum değildir esasında; onun için ha duvarlar ha insanlardı. Ama insanlar duvarlar kadar etmezdi. Rakı şişesindeki balık gibi zerrelerine kadar hissedecek olan bir insan tanımamıştı şimdiye dek ömründe. Duvarlar da hisseder.

Ancak bir duvar tepkisiz kalamazdı yaprakların dökülmesi mevsimine, beyaz hastalığın yurdun dört bir yanını sarmasına veyahut güzel güneşli bir günün tropikal renkleri doğurmasına. Küf kokulu duvarlar, boyası dökülen duvarlar; bunlar birer tepkiydi onun o yaşamına. Odası kireç tutmazdı; işte tepki meselesi. Ömründe hiç tanımamıştı küf kokulu bir insan veya cildi dökük bir insan. Ömründe insan hiç duvara bakıp da, adını da “kireç izi” koyup da, duvara özel beste yapar mıydı;  daha önce buna değer kimse yoktu hayatında; karşılaşmadı ya da zaten yoktu öyle biri. Ama işte yoktu.

Ayaklarının üzerine erken yaşlarda bastığından beri bulutlarda değildi. Onun için bir bulut, ancak gelen yağmurun habercisi olabilirdi artık. Hayal kurmayı çocuklara yakışır bulur çünkü ve bu yüzden kendi hayallerini de başka çocuklar için miras bırakmıştır... Zamanın sınadığı bu durum, hissiyatların üzerinde etkendir maalesef. Büyürsün ve değişirsin. Ya da değişmemeyi tercih edersin ki bu sana bağlı bir eylemdir, minörleri yok edersin.

 

(Nihai devamı gelecek)


Özdür - Y0k



 

YORUMLAR

06 Ağustos 2015, 00.55

         Siyah siyah dökülmüşsün, güzel olmuş... Sen altına "Özdür" yazmasan da, metinde kocaman bir imzan var zaten. Özellikle bu tip yazılarda bunu başarabilmek önemli bence. Teşekkürler paylaştığın için.
06 Ağustos 2015, 17.11
Kadının yalnızlık korkusu ile tiyatro oynaması gereğini içselleştirmesine çok doğal bir akıntı ile yardımcı olmuşsun. Bir nehir var, içinde balıklar, üzerinde bir köprü, kıyısında ayaklarını suda ıslatan birkaç kişi. Bu yazıda her şey olması gerektiği gibi olmuş. Bu tür yazılara kattığın biçimi hep sevmişimdir. Ama bu gerçekten imrendirici. İmreniyorum çünkü böyle yazıları yazmayı gerçekten istememe rağmen odaklanamıyorum. Kelime hazır, hayali ortam hazır, düğmeye basıldığında yalnızlığa karaoke yapacak birisi de hazır. Ama işte bu alarm bir türlü çalmıyor. Doğru zamanlamada mı, yoksa başka bir etken mi gerekli bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, senin bu yazıdnaki gibi girdaplarda kalmış haklı duyguları yazmak istediğimdir. Bu yeşil saçlı kadının gördüğü her nesneyi konuşturmasına rağmen, kendisini konuşturamıyor olmaması ona haksızlık olmuş. Ya da belki konuşmuştur ama ben yakalayamamışımdır bilemiyorum. Nihai devamında sonraki 10 yılları için planlama yapmasını hayal ettiğim kahramanımıza ve duvarlarına selamlar. 


06 Ağustos 2015, 23.13
Beğeniler için teşekkürler. Sizlerden bunları duymak çok güzel arkadaşlar. Yorumlardaki beğeniler kadar elbette eleştirel olanları da dikkate alıyorum ve ancak beklentilere yanıt vermek, yazarken yakaladığım belirli çizgimi bozmaya sebep olabilir. 
Mesela;Yeşil saçlı kadını konuşturmak, oluşturmaya ve oturtmaya çalıştığım tarzıma karşın zor olabilir benim için. Bilemiyorum, kadın ilerleyen zamanlarda, mesela sonraki 10 yılları için veya öncesi için, konuşmak isteyebilir; benim değil de kendi sözcüklerine itimat etmek isteyebilir, o da belki. Ben burada sadece bir başkasıyım onu izleyen.
Not: xkurpiyer; her şey hazır ancak bir alarm sesine kaldıysa buradaki eksik sensindir, yani o alarmı gaipten değil kendinden beklemelisin. Bu yüzden odaklanamıyorsun yazarken. Yazabildiğin ölçüde sen sensindir. Sen, bir Ütopya Cumhuriyeti'nin başısın; sen busun. Başka tarzda yazma arayışı seni  ancak bir başkasına, başka bir tarza benzetebilir kendine değil.Olabileceğinin en iyisi bu bence. Ve ben sana has o yazıları okurken seni buluyordum, yine o tarz paylaşırsan yine bulabilirim. Sadece bir tavsiye idi... Selamlar ve hoşgeldin.(Alarmı işitirsen eğer denemekten vazgeçme...)
07 Ağustos 2015, 19.10
gönülden saygılar ve tebrikler arkadaşım ..böyle yazabilmek gerçek bir kelime sihirbazlığı ,bende naçizane birşeyler yazmaya çalışıyorum ama  sadece otobiyografi yazabiliyorum.kelimeleri dansettirme yi beceremiyorum. sizi  canı gönülden kutluyorum emeğinize yüreğinize sağlık..
11 Ağustos 2015, 00.54
Merhaba, neyzenx teşekkürler. Benzetmeleriniz için de ayrıca teşekkür ederim. Hoşgeldiniz. Sevgiler.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın