gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

02 Eylül 2015

18 Eylül 2015, 18.07
A- A+

SOL KROŞE – TUNA

    Bazen pata küte girişir bir şeyler hayatınıza, hayallerinize, belleğinize. Günlük sıradan bir olay, sıradan olmayan şekliyle yakalar sizi iki yakanızdan, kaçmaya çalışırsanız bile niyet ve sonuç bellidir… başınıza ne gelecek ve sizi ne bekliyor olacak o iki yumruğun duruşunda saklıdır ama sonuç genellikle değişmezdir… Sabah ansızın, yumruk yumruğa bir kavgayla uyandırılabilir ve yumruğun hedefinde kendinizi bulabilirsiniz...

Tamam hayatın kendisi bir boks arenasıdır, ama niye dövenler hep aynı kişiler olur… dayak yemiş olup kırılmış burunlu veya yarık kaşlıya dönüşen kişilerin hiç mi gücü yoktur ki kendilerini savunabilmek için?! Doğuştan güçsüz olsalar bile, ne bileyim bir deli kuvveti uğramaz mı kişiye o an ya da kişi hiç mi bir spor salonu yüzü görmemiştir. Yaa ne saçmalıyorum ben! Buralara nasıl geldim, kendi kendimi nasıl çektim olmadık yerlere... Anlatmak istediğim tam olarak şuydu aslında:

Sabahın erken saatlerinde kirpiklerimin arasından sıyrılıp içine, gözbebeklerime isabet eden şiddetsever güneş abi, kendi eteklerini savurdukça döktüğü ışınlarıyla, gözlerimden dudaklarıma kadar ulaşabildiği her noktaya ulaşıyordu. Gitgide dikleşip meydan okuyan güneşe karşı, kendimi ve gözlerimi koruyamayınca doğruldum ama bu dayak faslı bu kadarla bitmedi. Beni bekleyen sıradaki şiddet, bu sefer kulaklarıma çalışacaktı. Güneş ışınları kadar etkili ve daha uzun olan bir şiddet daha kulaklarıma doğru yaklaşıyordu hızlı adımlarla. Tam olarak kulağıma doğru birkaç oktavlık kırbaç, bir kırbaç daha…  “Kırbaççı başı” selayı minareden okurken sesinin kullanabildiği en etkili tonlarıyla dövüyordu beni ve kulaklarımı işitebildiğim kadarıyla.

 

     Dün sabah balkondayken, erkenden işe gitmek üzere evden ayrılan Tuna’nın sesiyle karşılık verdim ona.

“Günaydın abla!”

“Günaydın canım, hadi kolay gelsin!”

Kolay gelsin idi. İşi çok zordu Tuna’nın; geceli gündüzlü iki ayrı ve birbirinden yıpratıcı işte çalışır ve bir de ayrıca kendinden başka bir boğaza daha yetişmeye, yetmeye çalışırdı. Koşardı Tuna, işe güce her şeye, anneye elaleme, kendinden ayrı yaşayan babaya ve ablaya, hepsine… hepsine yetmeye çalışır  ve bunun için haddinden fazla çok çabalardı, boyundan büyük uğraşları vardı işte. Bu çaba birgün kendi canından daha önemli olmaya başlayınca canından edecek kadar ağır bir yük halini aldı ve…

Henüz 17-18 yaşlarında olup da “dayak yeme”ye erken başlamıştı Tuna. Bu sabah motosikletine atlayıp gitti. Bir pizzacıda çalışırdı akşam saatlerine doğru, öncesinde de başka bir işte çalışırdı, ve şimdi de, öncelikle motosikleti akşam tekrar almak üzere işyerine teslim edip sonra ilk sıradaki işine yetişecekti. Böyle sıkıcı ve bezdiren bir hayatı vardı ama mecburdu bir nevi. Yaşadığı zorluklarla erken olgunlaştırılmak zorunda kalanlardandı o.

Çalışkan ve akıllı Tuna’yı o motosikletiyle, küçük bedeninden çok daha büyük bir aracın altında kalırken hayal etmemiştim hiç daha önce, çünkü Tuna her zor ve katlanılmaz işin hakkından geldiği gibi, böyle ihtimal vermenin imkansız olduğu çok zor ve geri dönüşü olmayabilen bir olayla karşılaştığında da bu işin de hakkından çok rahatça gelebilirdi; öyle akıllı ve pratikti çünkü... Onun hakkında böyle düşünür ve kötü ihtimallere yer vermezdim onunla ilgili. Halbuki, sabah ezanından sonra selaya geçen müezzini dinlemek yetiyordu; haberi, dinleyenlere ileten etkili ve güçlü ses, üzerimde kurduğu manevi ağır hakimiyetini acımasızca sert ve ağır bir ritim ile sürdürerek , çat pat anladığım yabancı bir dille anlatıyordu cemaate. Duyduklarım karşısında belki bir ihtimal yanılabileceğimi düşünmüş ama çok yakınımdan gelen bu sesin bu ihtimali zayıflattığını kabullenerekten, karşıdan aldığım haberi sindirmek için derin bir nefes almaya çalışıyordum. Nefes gitmiyor ve acı acı tıkanıyordu… ayaklanıp pencereye yöneldim. Adımlarım benden bağımsız ilerliyordu aslında; sanki haber beynime değil de ayaklarıma ulaşmıştı ilkin. İçgüdüsel bir dürtüyle müezzinin sesine daha da kulak kabartmıştım son bir söz, belki bir teselli için… Yok; hocanın verdiği isim Tuna’ma aitti. Cenazesi bu sabah kaldırılacaktı… Hazırlanıp gittim.

Hazırlanıp gittim; “dayak sonrası” bu kadar kolay ve etkili idi.

Özdür

YORUMLAR

20 Eylül 2015, 18.08
Başın sağ olsun. Sana ve ailesine sabırlar diliyorum.
22 Eylül 2015, 00.53
bende başsağlığı diliyorum..
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın