Can Yakan Sualler-1
09 Ekim 2015, 14.23 A- A+
Yazarken yada yaşarken insanları melankolik cümleler kurmaya iten nedir. Uyuyamadığım bir gecenin sonunda kendime sorduğum bu soruya cevaplar türettim. Ne olabilirdi, neden bu tavırlar ve neden iyi hayaller kuramayıp iyi fikirler içerisinde olamıyoruz. Başarının kilidi inanmaktıysa, mutsuzluğun kilidi bu melankolik cümlelermiydi. Yazmaya başladığım bu konuyu ilgiyle okuyacak tüm okuyucu arkadaşlarla inanın bir münazara tadında uzun uzun tartışmak isterdim bu konuyu. Çünkü öylesine derin ve öylesine dallandırılıp budaklandırılacak bir konu ki, hayatımıza yön veren duygularımızın kontrolünü neden elimizde tutamamadığımız.
Çok kıymetli bir üstadın tavsiyesi üzerine imajinasyon olayını denemek istedim, tavsiye üzerine giriştiğim bu konuda bayağı araştırma yaptım ve tarihe mal olmuş hemen hemen birçok insanın imajine olabilme konusunda kendini geliştirdiğini gördüm ve denemeye karar verdim ağır karamsar hallerimden kurtulabilmek için. Lakin sürecin bikaçgünlük kısmının sonunda kurduğum hayallerime taşıdığımı farkettim ümitsiz vakalarımı. Kanısına vardığım gerçeğin üzüntüsünü derinden hissettim. Bu gerçek ise şuydu insanın haleti ruhiyesinin aslında günlük, aylık yada yıllık bir durum olmadığıydı. Dünyaya geldiği andan beri toplanılan üzüntülerin toplamıydı. Belki buna arkadaşının elinde görüp çok istediği ve alamadığı bir oyuncakta vardı yada dışarıdan anlamsızca algılanan ama o an için hayatın belkide tümüne bedel bir gerçekti. Misalen sacma duran bir çocukluk aşkı gibi.
Akabinde gelen başka sorular vucut buluyo insanın beyninde bu kez... Peki bu tutumu takınmayanlar nasıl başarabiliyorlardı. Hiçmi hayalkırıklığına uğramamışlardı tüm hayatları boyunca yoksa bir yolu mevcutmuydu. Yürek dediğimiz olgunun tahammül sınırlarına bağlı olduğunu düşünüyorum şahsen. Hani durumları ne derece vahametle karşıladığımızla doğru orantılı.
Vesselam kafamda cevaplandırdığım soruların sonunda vardığım fikir taştan bir kalbin, camdan bir kalpten evla olduğu oldu. Ama ironik bir durum ki yufka bir yüreğe sahip olmak faziletli bir durumsa, hayatın her anında diğerlerinden daha MUTSUZ olmak neyin cezası peki...
Çok kıymetli bir üstadın tavsiyesi üzerine imajinasyon olayını denemek istedim, tavsiye üzerine giriştiğim bu konuda bayağı araştırma yaptım ve tarihe mal olmuş hemen hemen birçok insanın imajine olabilme konusunda kendini geliştirdiğini gördüm ve denemeye karar verdim ağır karamsar hallerimden kurtulabilmek için. Lakin sürecin bikaçgünlük kısmının sonunda kurduğum hayallerime taşıdığımı farkettim ümitsiz vakalarımı. Kanısına vardığım gerçeğin üzüntüsünü derinden hissettim. Bu gerçek ise şuydu insanın haleti ruhiyesinin aslında günlük, aylık yada yıllık bir durum olmadığıydı. Dünyaya geldiği andan beri toplanılan üzüntülerin toplamıydı. Belki buna arkadaşının elinde görüp çok istediği ve alamadığı bir oyuncakta vardı yada dışarıdan anlamsızca algılanan ama o an için hayatın belkide tümüne bedel bir gerçekti. Misalen sacma duran bir çocukluk aşkı gibi.
Akabinde gelen başka sorular vucut buluyo insanın beyninde bu kez... Peki bu tutumu takınmayanlar nasıl başarabiliyorlardı. Hiçmi hayalkırıklığına uğramamışlardı tüm hayatları boyunca yoksa bir yolu mevcutmuydu. Yürek dediğimiz olgunun tahammül sınırlarına bağlı olduğunu düşünüyorum şahsen. Hani durumları ne derece vahametle karşıladığımızla doğru orantılı.
Vesselam kafamda cevaplandırdığım soruların sonunda vardığım fikir taştan bir kalbin, camdan bir kalpten evla olduğu oldu. Ama ironik bir durum ki yufka bir yüreğe sahip olmak faziletli bir durumsa, hayatın her anında diğerlerinden daha MUTSUZ olmak neyin cezası peki...
YORUMLAR
Ruhunu görmek istiyorsan, bedeninden vazgeçeceksin.
Gerçeğe varmak için, sırrın kendisine dönüşeceksin!"