AH BİZ ERKEKLER !
06 Mart 2016, 13.25 A- A+
Önce hepimizin haylatında muhakkak bir yerlerde yaptığımız farklı diyaloglara bir örnekle başlayalım:
Erkek beraber çalıştıkları bayan arkadaşına nazikçe yaklaştı ve -"Çay almaya gidiyorum, siz de ister misiniz?"
-Zahmet olmasın size? -Estağfrullah na zahmeti...getiriyorum.
Biraz sonra çayı bıraktı. Bayan: - Çok Teşekkür ederim, zahmet oldu, dedi. Erkek yine tüm nezaketi ile ve tebessüm ederek; -Afiyet olsun, dedi.
Aynı erkek akşam evine gitti. Eşini/annesini mutfakta yemek yaparken gördü. Canı sıkıldı ve olanca kabalığı ile : "Daha yemek hazır değil mi? Arkadaş bizim akşama kadar canımız çıkıyor siz bir yemeği vaktinde yapamıyorsunuz"...Yemeğe oturuldu. Erkek eşine/annesine yahu yine tuzu/biberi unutmuşsunuz, şu sofrayı bir tam hazırladığınızı göremeyeceğiz ha!
İtirfa edelim ki bir çoğumuz böyleyiz. Dışarda alabildiğine nazik, sevecen, yardımsever ve anlayışlı. Ama iş eve gelince bir o kadar asıp/kesen, tembel, anlayışsız ve kaba.
Dışarıda muhatap olduğumuz insanlara elbette nezaket dairesi içerisinde davranmalı, kibar ve anlayışlı olmalıyız. Ama, tüm gün evin onca işini yapan; bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik, yemek, çocuk ve bakımı ile canları neredeyse çıkan eşlerimiz / annelerimiz daha fazlasını haketmiyor mu? Elbette ediyor. Basit bir empati yapın ve her gün evdeki imkanlarla akşam ne pişirileceğini sıralayın. Sadece bir haftalık olsun.... Sanırım zorlanmaya başladınız. Bu bile başlı başına bir uzmanlık neredeyse. Eldeki malzeme ile her gün farklı bir mönü oluşturmak için kafa yormak. Akşam emek verip ortaya getirmek. Sonra "yine me bunu yaptın?" ya da "bunu niye yaptın sevmediğimi bilmiyor musun" vs vs vs.. Neden??? Eşiniz dışarıdaki bir bayan kadar sizi kolay terkedemeyecek veya karşı gelip azarlayamayacak diye mi? Ya da anneniz şefkatinden dolayı yumuşaklığı elden bırakmadan her zaman kollarını açtığı için mi?
Sebep ne olursa olsun onlar bunu hakediyor mu? "Erkek" dediğimiz "emanete sahip çıkmaz mı?" "Kaba kuvvet bilgisizliğin ve acizliğin alameti" değil mi? Vefalı olmak "hayat yükünü kaldırmana yardım edeni sürekli alkışlamak" değil mi?
Biliyor musunuz? Aslında "kazak erkek" tabirini kasıtlı aramıza soktular. Kaba-saba, laftan-sözden anlamaz, dediğim dedik tip erkekler bizde ve son bir iki asır öncesine kadar tarihimizde yoktu. Koca Kanuni eşine yazarken "Ayağınızın bastıığı toprağı yüzlerce defa öptükten sonra, benim güneşim ve saadetimin sermayesi sultanım'a...” diyşe başlardı. hangimiz böyle hitap edilyoruz? Ya da bir başkası " İzzetli, hürmetli, hakitali, hünerli, asil, güzel huylu ve marifetli halalim" diye başlardı.. Kimisi "iki cihan sevdiceğim" kimisi "gözümün nuru" kimisi âb-ı hayatım (hayat pınarım)" vs....
Zor değil aslında. İşin şifresi şu: KADINLAR; KÜÇÜK TEBESSÜMLERLE, OLUMLU CÜMLELERLE, EMEK VERDİKLERİNE KARŞI KİBAR BİR TEŞEKKÜRLERLE MUTLU OLABİLEN ZARİF VARLIKLARDIR.
Tebessümle yanlarına gitmek, giderken sevdiği bir çikolata dahi olsun alarak mini sürprizler yapabilmek, her şeye rağmen "yardım ister misin" veya "eline sağlık" diyebilmek, gözlerine bakarak onu dinleyebilmek ve dahası... İnanın aslında sizin hayatınızı cennete çevirecek türden mini gayretlerdir bunlar. Kim mutlu olmak istemez ki? Ama işin sırrı mutlu etmektedir. O zaman tadılan mutluluk iki katına çıkmaktadır.
Bu konu çok uzun. Bu şimdilik bir kapı olsun. Sonra ara ara konu başlıkları ile kısmetse yine burada karalamaya çalışırız inşallah. Bir kez daha hatırlatalım: Erkek; emenate sahip çıkar, kaba kuvvet değil akıl ve bilgi ile hareket etmek erkekliktir vesselâm...
Erkek beraber çalıştıkları bayan arkadaşına nazikçe yaklaştı ve -"Çay almaya gidiyorum, siz de ister misiniz?"
-Zahmet olmasın size? -Estağfrullah na zahmeti...getiriyorum.
Biraz sonra çayı bıraktı. Bayan: - Çok Teşekkür ederim, zahmet oldu, dedi. Erkek yine tüm nezaketi ile ve tebessüm ederek; -Afiyet olsun, dedi.
Aynı erkek akşam evine gitti. Eşini/annesini mutfakta yemek yaparken gördü. Canı sıkıldı ve olanca kabalığı ile : "Daha yemek hazır değil mi? Arkadaş bizim akşama kadar canımız çıkıyor siz bir yemeği vaktinde yapamıyorsunuz"...Yemeğe oturuldu. Erkek eşine/annesine yahu yine tuzu/biberi unutmuşsunuz, şu sofrayı bir tam hazırladığınızı göremeyeceğiz ha!
İtirfa edelim ki bir çoğumuz böyleyiz. Dışarda alabildiğine nazik, sevecen, yardımsever ve anlayışlı. Ama iş eve gelince bir o kadar asıp/kesen, tembel, anlayışsız ve kaba.
Dışarıda muhatap olduğumuz insanlara elbette nezaket dairesi içerisinde davranmalı, kibar ve anlayışlı olmalıyız. Ama, tüm gün evin onca işini yapan; bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik, yemek, çocuk ve bakımı ile canları neredeyse çıkan eşlerimiz / annelerimiz daha fazlasını haketmiyor mu? Elbette ediyor. Basit bir empati yapın ve her gün evdeki imkanlarla akşam ne pişirileceğini sıralayın. Sadece bir haftalık olsun.... Sanırım zorlanmaya başladınız. Bu bile başlı başına bir uzmanlık neredeyse. Eldeki malzeme ile her gün farklı bir mönü oluşturmak için kafa yormak. Akşam emek verip ortaya getirmek. Sonra "yine me bunu yaptın?" ya da "bunu niye yaptın sevmediğimi bilmiyor musun" vs vs vs.. Neden??? Eşiniz dışarıdaki bir bayan kadar sizi kolay terkedemeyecek veya karşı gelip azarlayamayacak diye mi? Ya da anneniz şefkatinden dolayı yumuşaklığı elden bırakmadan her zaman kollarını açtığı için mi?
Sebep ne olursa olsun onlar bunu hakediyor mu? "Erkek" dediğimiz "emanete sahip çıkmaz mı?" "Kaba kuvvet bilgisizliğin ve acizliğin alameti" değil mi? Vefalı olmak "hayat yükünü kaldırmana yardım edeni sürekli alkışlamak" değil mi?
Biliyor musunuz? Aslında "kazak erkek" tabirini kasıtlı aramıza soktular. Kaba-saba, laftan-sözden anlamaz, dediğim dedik tip erkekler bizde ve son bir iki asır öncesine kadar tarihimizde yoktu. Koca Kanuni eşine yazarken "Ayağınızın bastıığı toprağı yüzlerce defa öptükten sonra, benim güneşim ve saadetimin sermayesi sultanım'a...” diyşe başlardı. hangimiz böyle hitap edilyoruz? Ya da bir başkası " İzzetli, hürmetli, hakitali, hünerli, asil, güzel huylu ve marifetli halalim" diye başlardı.. Kimisi "iki cihan sevdiceğim" kimisi "gözümün nuru" kimisi âb-ı hayatım (hayat pınarım)" vs....
Zor değil aslında. İşin şifresi şu: KADINLAR; KÜÇÜK TEBESSÜMLERLE, OLUMLU CÜMLELERLE, EMEK VERDİKLERİNE KARŞI KİBAR BİR TEŞEKKÜRLERLE MUTLU OLABİLEN ZARİF VARLIKLARDIR.
Tebessümle yanlarına gitmek, giderken sevdiği bir çikolata dahi olsun alarak mini sürprizler yapabilmek, her şeye rağmen "yardım ister misin" veya "eline sağlık" diyebilmek, gözlerine bakarak onu dinleyebilmek ve dahası... İnanın aslında sizin hayatınızı cennete çevirecek türden mini gayretlerdir bunlar. Kim mutlu olmak istemez ki? Ama işin sırrı mutlu etmektedir. O zaman tadılan mutluluk iki katına çıkmaktadır.
Bu konu çok uzun. Bu şimdilik bir kapı olsun. Sonra ara ara konu başlıkları ile kısmetse yine burada karalamaya çalışırız inşallah. Bir kez daha hatırlatalım: Erkek; emenate sahip çıkar, kaba kuvvet değil akıl ve bilgi ile hareket etmek erkekliktir vesselâm...
YORUMLAR
Yazınız tam da ben diğer yazılara yorum yazarken yayınlandı.Hemen okudum.Erkek olduğunuz halde mertçe toplumumuz erkeğini aynen resimlemiş olmanız ve kadınları son derece iyi anlamış ve anlatabilmiş olmanız bende hayranlık uyandırdı.Helal olsun diyorum.
Bir kez daha ayağa kalkıp sizi de alkışlıyorum.Umarım son yayınlanan bu değerli kalemlerin ürünleri gerekli, adreslere ulaşır..
Saygı ve sevgiler..
İlk olarak,,8 Mart ertesi hanımlardan beklediğim konulardan birinin bir bey tarafından kalemine alındığını görmenin beni mutlu ettiğini belirtmek istiyorum..Akıcı,,güzel bir yazı..Ama nacizane bir eleştirim olacak ki;;kırılmayacağınızı umarak elbet..?.
Yazıda betimlediğiniz olay her aile içinde yaşanan bir realite..Ancak bu yanlışı salt bir cinsiyetin kıskacına almanız hem kendiniz hemde pek çok hemcinsinize karşı haksızlık olmuş bence..Neden derseniz: aynı vurdumduymaz,,zaman zaman kırıcı tavır,,ses tonu yahut ifadeler biz kadınlar tarafından da ev ahalisine uygulanmakta ki bunun nedeni; aile bireylerimizi dışardaki tanıdığımız insanlardan daha az sevmek yada saymaktan kaynaklı değil,,bilakis sevgi ve samimiyet temeline dayalı nazımızın geçtiğine olan katıksız inanç ve güvenimizdendir..Kanımca bu inanç ve güven duygusunu ise sadece kadınlar değil erkeklerde taşır ki bunun doğal yansımasıda dışarda biriken stresin,,başkalarına asla yapılamayacak nazlanmaların,kaprislerin ev halkına taşınması olur..
Bunu ötesi fiziksel güç kullanımı,,sözlü taciz-hakaret kısmına gelince..İşte onu çözmek her geçen gün dahada yozlaşan,,yobazlaşan bu ülkede değil yılda bir gün sokaklara dökülüp bağrıp-çağırmakla,,mitinglerde,,konferanslarda asıl ulaşılması gereken kadın kitlesine hiç ulaşamayan konuşmalar yapmakla,,asıl ezilen kadınların haberi bile olmayan basın açıklamaları ile değil,,,bir an önce aklmızı başımıza alıp ciddi bir EĞİTİM-ÖĞRETİM SEFERBERLİĞİ ile Toplumsal Yaşamdan Her Geçen gün Uzaklaştırıılarak "Salt Tüketici" Konumuna Sokulmaya Çalışılan KADINI Yeniden Toplumun "Üreten Gücü" Sınıfına Taşımakla Olur..
İşte o zaman evde yemeğin tuzu sorun olduğunda;emeğine karşı gösterilen vefasızlık karşısında başını önüne eğip gözyaşını sessiz çığlıklar ile kırılmış kalbine akıtan mazlum kadını değil,,"yemeğin tuzunu kasıtlı az koydum ki dileyen kendi tabağına ilave etme hakkını kullanabilsin" vs..benzeri ifadelerle davranışını savunabillecek kadar güçlü kişiliğiini bir tebessüm ile yumuşatarak tuzluğu eşinin önüne koyabilen başı dik kadını görebilelim..
Emeğnize sağlık değerli Prizma_V..Saygılar :)