*İnsanları aşağılamak eylemi, her zaman düşünüldüğü gibi berbat bir şey olmayabilir. İnsan aklıyla, fikriyle ve zikriyle karşısındakine bir koordinat verir. Aşağıda duran birisi, kendisini bu biçimde ifade ediyorsa susmayı tercih edebilirsiniz, izah ederek yardımcı olabilirsiniz veya durum tespiti yapıp "evet aşağıdasın" diyebilirsiniz.
İnsanları Aşağılamak , Kişilerin Sahip Oldukları Ruhsal Durumların Yansımasıdır Zaten..Blog Yazılarının Tümünde Yorum Yapmak Suretiyle Bir İlgi Çekmek, Bir Ego Tatminine Girmek Konusundaki Gayretlerinin Şaibeli Aklına da Müsait Olduğunu Sanırım Sadece Ben Değil Benim Gibi Düşünen Bir Çok Kişi de Farketmiştir. Kendinden Başka Hiç Kimseye Tahammül Edemeyen,Tahammülsüzlüğünün Sınırını Popülerliliğini Yitirme Kaygısının Verdiği Sağlıksız Cümlelerle Tarif Edebilen Ender Kişiliklerden Birisi Olduğunu Kabul Etmek Zor Değil..Nitekim, Tüm Koordinatlarda Yer Alıyor Olmanda Ayrıca Bir Tuhaf Durum. Hani Derler Ya , Yağmur Nereye Yağıyorsa Tarlasını Oraya Taşır Diye..Biçilmiş Kaftan Bu Söz..Aşağısı Olayına Gelince, Ben Aşağısının Ne Olduğunu Bilmiyorum, Lakin Göruyorum ki O Aşağısı Olarak Tabir Ettiğin Yerlerden Geldiğini Anlamak ta Zor Değil. Nasıl Geldiğini İse Seni Tanıyanlar da Az Çok Bilir Kanımca. Zira Ben Bilmiyorum..
Amma ve lakin, bütün bu akıl acziyle size saldırıyorsa; kendisine, koordinatını bildirerek aşağıda olduğunu söylemek, yani bir şekilde durum tespiti yapmak her şekilde haktır. Akılsız ve saldırgan balıklar, bu biçimde saldırdıklarında, saldırdıkları insan tarafından kılçıklarından ayrılıp didik didik ayıklanmayı da göze almalıdırlar.
Şimdi Burada da Balık Avcısı Olup , Didik Didik Ayıklamayla Tehdit Ediyor.Benim Gibilerin Kılçıkları Kemik Gibidir. Onu Kıracak Dişlere Sahip Olmak Lazımdır ki İşe Yarasın..Aciz Akıl , Ancak Tehdit Eder, Mağduru Oynuyormuş Gibi Yapıp, Saldırganlığının Dozunu Artırmak İçin Hakaret içeren Cümlelerini , Klişe Kelimelerle Süslemekten Başka Ederi Olmaz..
*Kibir, gözleri kör, kulakları sağır, dili lal olmuş bir duvardır. Uzaktan görünen büyük tevazu, kibirlinin özde hissettiği devasa büyüklüğü, kendi dışındaki her türlü şeyin görünmezlik boyutunda küçük olduğunu düşünmesinden kaynaklanır. Onun için çok az şey görülmeye, duyulmaya ve cevap verilmeye layıktır. Gösterdiği sükunet işte tam da bu yüzdendir.
Kibirin Membasındaki Akılalmaz Doygunluk, Mecrasındaki Akıcılığı Tıpkı Bir Antibiyotiğin Tüm Bedene Damarlar Vasıtasıyla Ulaşması Gibi Tüm Bloglara Pompalıyor Demektir.Herkesle Kavga Eden,Herkesi Sorgulayan, Herkesi Aşağılamaya Çalışan, Bunu Yaparken de Sempatik Görünmeyi Maske Gibi Kullanıp Mağdur Edebiyatı İle Destekleyenlere Gülücük, Köstekleyenlere Zehirli Oklar Atmak Ne Kimseyi Sevindirir Ne de Korkutur..
*Bukowski, 17-20 yaş aralığında okunur. Eğer ilerki yaşlarda düşünce dünyanızı Buko'dan M.Proust'a eviremezseniz, işe yaramaz, huysuz, vizyonsuz yaşlı bir ergen olarak kalırsınız.
Şimdi Burada da Entellektüel Olduğunu İspat Etmek İçin Bukowski ,M.Prous Felan Filan Yazıyor ki , Bakın Ben Ne Kadar Kitap Okudum da Buralara Geldim Demeye Çalışıyor.Bunları Yazmak, Sahip Olunan , Saldırgan, Tahammülsüz,Kıskanç,Sadist,Kişilik Bozukluğunu Asla Kamufle Edemez.Vizyona Sahip Olmak İsteyen Birisinin Yazılar Yazayım da Herkes Okusun,Popüler Olayım,Önemseneyim Gayretleri de Böylelikle Mostrasını Verir Haliyle..
İdrak-i Maali Bu Küçük Akla Gerekmez..Zira Bu Terazi Bu Kadar Sıkleti Çekmez ..Z. Gökalp..
YORUMLAR
Şu ifadenin Türkçe mealini alayım. Beni tanıyanlar kim? Sen kimsin? Beni tanıyor musun? Bu ne çapsızlık?
Yazıyla alakalı yorum yapan da bulunur inşallah.
Benim için iki ayrı uç yazardır ikisi, antrparantez Bukowski de çok severim. Ayrıldıkları nokta kısaca; Bukowski'nin çok kolay anlaşılır olması, Proust'unsa anlaşılmasının çok güç oluşudur. Sizin de dediğiniz gibi, çok ağırdır dili. Ortalama bir paragrafa denk düşen cümleler kurar. Cümleyi tamamen anlayabilmek için birkaç defa dönüp baştan okumanız icap eder. Ama düşündüğünüzde, bir satırlık cümlenin altından kalkamayıp, başıyla sonunu eşleştiremeyen yazarlar var.
Bunu bir eleştiri olarak sunabilirsiniz, fakat duygu, düşünce dünyasındaki sınırsızlığın, ifade edişteki zengin üslubun hakkını da vermek gerekir. Tam da yapmak istediğim karşılaştırma buydu; ergenlikteki yüzeysellik, erginlikteki derinlik...
Siz bu yorumu yaptığınıza göre ve arama motoru sonucu bir yorum olmadığını düşünerek, en azından bir defa Proust okumayı denediğinizi düşünebiliriz. Nasıl bir benzerlik kurdunuz benim üslubumla anlayamadım, henüz o kadar eremedim ama iltifat kabul ederim bu çıkarsamanızı :) Okumak, zevk meselesi olduğu kadar, aşama aşama gelişen bir şeydir. İnsan ilkokulda felsefe okumaz misal. Bu yüzden, Proust hakkında söylediğiniz şeylerin bir kısmına katılmakla birlikte, o kadar önemli bir yazarı bu biçimde ifade etmekten imtina ederim. Belki de ben henüz anlayacak olgunlukta değilimdir, o yüzden ağır geliyordur kitapları bana ve ben şimdilik ağır buluyorumdur dilini.
Bu arada, tanımadığım ve dikkatimi çeken yorum yapan üyelerin oynadığı oyunlara bakma alışkanlığım vardır Any :) Kelime oyunlarına merakınız, Proust hakkında yorum yapabiliyor oluşunuza bir işarettir. Gözlem her şeydir! :) İnşallah bir gün karşılaşır, Proust ve kitapları hakkında derin sohbetler yapar, hem de biraz kelime oynarız sizinle.
Sahalarda görmek istediğimiz yorumlar bunlar. Aynı fikirde olunması şart değil.
"Elit" ifadesiyle tam olarak neden söz ettiğini bilemem. Ama okumayan bir insanın ottan farkı da yoktur benim gözümde. Net. Ha sen tarih seversin, diğeri felsefe sever filan... Ama okumamak olmaz. Bu toplumun bu halde olmasının en büyük sebebi okumamaktır. Bu yüzden kınıyorum seni o konuda 9hmlğ4ev.
Bukowski'nin hayatın gerçeklerini yazdığını yazmışsın ya. Hayat doğmak, büyümek, üremek ve ölmekten ibaret bir şeyse eğer, evet bir insan Bukowski'yle doğup onunla ölebilir. Ve ısrar ediyorum huysuz bir ergen olur. İlla Proust'a evrilmeyip Kafka'da kalsa yeterli de olabilir bak :) Fakat örneğin abartı olmak zorunluluğu vardı çarpıcı olup daha iyi kavranabilmesi için.
Olur olmaz filozof, yazar ismi yazıp kendini bir yerlerde gösterme merakıyla alakalı, bi önceki yazımın altında bi blogcuk var onu oku :) Yeri gelir yazarsın, söylersin tabii o ayrı... "Aforizma" kelimesini tam karşılamıyor "özdeyiş" bence. Ayrıca edebiyat dilinde "aforizma" diye geçer. Sen herhangi bir filozofun bu tür sözlerini içeren yazılarından söz ederken "özdeyiş" dersen kimse bir şey anlamaz Duk. Böyle yerleşmiş de olabilir bilemem ama aforizmadır birader bu. Gaz konusunda bir şey diyemiyorum, gazla çalışmadığım için
Duk sana da teşekkür.
Madem bu kadar Proust'a takıldık, kitabın orta yerinden, rastgele ufak bir şey yazayım ondan alıntı;
*****Kimi günler, incecik teni, boz, somurtkan olur; gözlerinin derinliklerine, bazen denizde olduğu gibi mor bir şeffaflık yanlamasına inerdi. Böyle günlerde Albertine, bir sürgünün hüznüyle dolu gibi görünürdü. Başka günler, daha düz olan çehresi, arzuları parlak yüzeyine yapışırtırır, öteye geçmesini engellerdi. Onu birdenbire yandan gördüğümde durum değişirdi. Çünkü beyaz balmumu gibi mat olan yanaklarının yüzeyi, şeffaflıktan pembeleşir, müthiş bir öpme isteği, bu kaçan farklı tene ulaşma isteği uyandırırdı. Bazen de mutluluk, bu yanakları öyle hareketli bir ışıltıyla sarmalardı ki, sanki akışkan ve belirsiz hale gelen teninden yan bakışlar geçer, teni bu yüzden gözlerinden farklı bir renkte ama aynı maddedenmiş gibi görünürdü....*****
...... diye devam ediyor :) Ben noktalamaları biraz değiştirdim rahat okunabilmesi için. Sanırım bu gerektiğinden uzun cümleler, düzgün edit edilemeyişinin göstergesi. Ve okunmasını zor kılıyor. Şimdi Any, diyeceğim o ki, şu yukarıda ufacık yazdığım bölüm olduğu gibi betimleme içeriyor. Bu betimlemeyi yazara hakaret edercesine aşağılayan birini bırakın, beğenmeyen biriyle bile Proust tartışmasına girmenin, kendi adıma pek anlamlı olmadığını düşünüyorum. Hani yazdım ama sizin için değil, merak eden olmuştur ne yazmış bu adam diye, ondan :) Siz de sükunetle kalın...
Popülizm değil de popülarite kaygısından söz etmek istediniz sanırım. Diliniz sürçtü :) Popüler olan hiçbir şeyle kavga etmez. Çoğunluk ve çoğunluğun geçer not aldığı ne ise, bu kalitesi ne olursa olsun onu benimser ve tekrar eder. Ben malumunuz, (herhalde takip ediyorsunuz blog portalı, ben sizi tanımıyorum ama...) tartışmayı, değişik görüşleri seven biriyim, kimsenin beni sevip sevmemesiyle ilgilenmem. Bu şartlarda popülerite kaygısı bana yakıştırabilecek en son şeydir zannımca. Örneğin bütün sevgi kelebekleri birer popülizm kanatlısıdırlar :) Bana uzak, Allah'a yakın olsunlar.
Start_x; dediğiniz gibi çok sağlam yazarlar var, özellikle Rus Edebiyatında. Ben Kafka severim ama örneğin Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı hiç de aşağıda kalmaz Kafka eserlerinden. Belli bir kaliteyi yakalamış her eser iyidir denebilir, sonrası insanın kendi kültür ve zevkine kalmıştır tabii.