gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Sen Kim Köpek!

14 Şubat 2024, 01.36
A- A+
Birkaç ay önce gündem oluşturan bir tartışma vardı; bu topraklarda kök salmasını beklediğimiz kültür-sanat içerikli Nuri, Bilge ve Ceylan ile Zeki, Demir ve Kubuz atışmasından bahsetmiyorum. Gerçi o da tam bir fiyaskoydu: "Ben ödül aldım diye bayıldı" denir mi hiç! Ya öbürküsü: Cannes'in muhtarı. 
Ihh, "Uzaya çıkan ilk Türk kimdi" tartışması da değil. 
Bahsettiğim tartışma Farah Zeynep Abdullah'ın Yılmaz Güney ile ilgili söyledikleri yüzünden sol cenah tarafından linç edilmesiyle ilgili. Linç edenler arasında benim çevremden kadınlar da vardı. Ve bu kadınlar bu olayda ve zaman zaman "pick me girl" olarak yaftalanarak saldırıya uğruyorlar. Saldıranlar da güya bunu toplumsal cinsiyet eşitliği adına yapıyorlar. Tabi ki buram buram önyargı ve ayrımcılık kokuyor. Çünkü bu kadınları tanımıyorlar. Biraz gözlemleyip çözümleyince Yılmaz Güney'i savunma nedeni olarak etnik ve sol kimliklerini önceledikleri sonucuna ulaşıyoruz. O kadınlar da aynı zihniyetin içine doğmuyorlar mı? Benzer fikirler geliştiremezler mi? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın tehlikesi de bu zaten. Kadınları erke yaranmaya çalışan, bundan prim yapan, düşünemeyen varlıklar olarak kurgulamak olabilecek en cahilce düşüncelerden biridir. Aynı ideolojiye daha da mühimi aynı zihniyete dahil erkekler neyse kadınlar da benzer özellikler gösterebilir. İlk dalga feministlerde, o dönemde yaşayan erkeklerdeki gibi ırkçı ve öjenik eğilimler vardı mesela. Eril tahakküm zihniyet katmanındadır, her özgürlükçü fikir ve ideolojinin içinden zehir saçabilir. Feminist fraksiyonların bile... Bu da önemli bir detay olarak burda dursun. Gelelim esas meseleye...

Farah Zeynep Abdullah'a gelen tepkileri Fazıl Say'ın şu yorumuyla özetliyorum. 
Aynen aktarıyorum:  
“Şu ‘Yol’ filminde figüran bile olamayacak niteliksizlikteki ‘dizi oyuncusu’ artık ‘dönemleri’ ve ‘milatları’ tayin eder olmuş. Biraz haddini bilmek gerek” 

Hani vardır ya "Sen kimsin?", "Sen bu dava için ne yaptın", "Bu konuda uzman mısın" yani "Sen kim köpek!" Varsayalım ki hiçbir şey yapmadım, varsayalım ki cahilin önde gideniyim, var sayalım ki hiyerarşinin en dibindeyim. Varsayalım İsmail! Peki sen Farah'ı, onu, bunu ya da beni susturma hakkını nerden alıyorsun? Diplomalarından mı, statünden mi? Hadi bilgi alanı uzmanlığı açısından bakalım, konservatuarda hak ve özgürlük alanlarına dair bilir kişi sertifikası falan mı veriyorlar? Merak ettiğim için soruyorum. 

Hımm, peki haddini aşan kimmiş bir bakalım. Ay inanmıyorum bu bir kadın! Halbuki bizde kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılıkları erkekler konuşur! Alay etmiyorum, geleneksel ve yeni tip medyada böyle bir gerçeklik var. Sadece bizde de değil.( bknz.Avrupa parlamentosu 8 mart 2023 etkinliği.) Çünkü onlar bizim öğreticilerimiz, kurtarıcılarımız, kahramanlarımız, erkeklerimiz! Bir dakka, sonki olmadı galiba. Onu kadınlar için kullanıyorduk. Evet ya, her 8 Mart'ta solcuların ve ulusalcıların önce kim paylaşacak diye birbiriyle yarıştığı bir şiir bile var: 'Kadınlarımız'. Nazım'ın da azılı bir cinsiyetçi ve kadın düşmanı olduğunu çoğu kişi bilmez tabi. Farkındalık yoksa kimse ırkçı değildir, kimse öjenist değildir, kimse kadın düşmanı değildir. Bir şeyin bilgisine sahip olmamız o şey hakkında farkındalık sahibi olduğumuz anlamına gelmez. Farkındalık çoĝunlukla tecrübelerden edinilir. Nazım'a bunu dediğim için nşa'da bir linç de ben yerdim ama burda onay sistemi var. Zaten de hepi topu üç beş kişi okuyor. 

Haddimizi bilecekmişiz(!) Birisi bir kadını dövecek, öldürmeye kalkacak, o iyi bir solcu, iyi bir kürt hareketi direnişçisi, iyi bir sinemacı olduğu için; biz de başarısız insanlar olduğumuz için susacakmışız.(Savcı'yı öldürmesiyle ilgili iddiada benlik bir durum yok. Onu da bir zahmet erk ve devlet düşünsün) Memleketin yarıdan fazlası bu kafada. Farah'ın da dediği gibi, ahmakça.. 

Bir ara da 'Kahramanlarınızı öldürün' rüzgarıyla herkes kendi ideolojisinin karşısında konumladığı kişilere kafa göz dalmıştı. Tabi ulusalcı cephe için baş kahramanımız Yılmaz Güney'di. Hayatı boyunca kadın hakları konusunda tek söz söylememiş (8 mart kutlamalarını saymıyorum, en coşkulu ve en çok erkekler kutluyor malum) cinsiyetçi erkekler 'vurucam kırbacı' edasıyla saldırdılar. Peki Cemal Süreya? Nazım Hikmet? Onlara laf yok!

Kimse kusura bakmasın 'kahramanları öldürün', 'putları yıkıyoruz' deyip de Nazım'ın putuna torpil geçmeyiz! Geçmişle ve bu tarihi şahsiyetlerle hesaplaşmadan, üstümüzde bu hayaletler dolaşırken sağlıklı bir gelecek inşa edemeyiz. Ve önce kendi kapımızı süpürmek zorundayız. Tabi Aristo'ya kadar gitmeye hacet yok. Aydınlanma döneminden başlayalım. Cinsiyetçi ve ırkçı olmayanları saysam daha hesaplı olur. O derece..! Midem kalktı yapamiciim galiba! Genellikle bana vatan haini, terörö, dil polisi derler ama ara sıra tatlı tatlı anarşik diyenler de oluyor. O zaman biraz daha beri ve sol tarafa gelip anarşizmin babalarından Proudhon diyelim. Bak bak ne diyor, kadınlar çalışırsa erkekler işsiz kalırmış. Marx, Engels ve Bakunin o döneme göre daha yenilikçiydiler bu konuda. Onlar kadınların çalışma hayatına girmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Hadi Marx ile kanlı bıçaklı oldun Bakunin ile de kuramlarınız çaķışıyor, Wollstonecraft (Mary demişken onun kocası da anarşist kuramcı Godwin'dir) gibi feminist bir düşünür gelmiş geçmiş senden önce neler demiş bir bak da diyemiyorum 'kadın' ona göre evde hanım dışarda fahişe, başka da bir işlevi yok. Kadınlar yoldan çıkmasınlar diye evde kalmalılar diyor. Sen otoriteyi devletten al erkekliğe ver. Bak sen şu köylü kurnazına. Kendi döneminde de çok elestirilmiştir bu konuda. Ne diim, bırak Engels'i Bakunin'i bizim tanzimat düşünürleri bile daha makuldüler bu konuda. Ne ilginçtir ki Sanayileşme ile birlikte özellikle 1.Dünya savaşı dönemindr çalışan erkek nüfus azalınca kadınlar ücretli çalışma hayatına girdiler ve hane içi pek çok konuda söz sahibi oldular. Ve artık kapitalizm tarafından erkek bir sömürülüyorsa kadın iki kez sömürülüyordu. Avrupa'da 1.Dalga Feminizmin yükselişi ve 'erkeklik krizi'nin ortaya çıkması da böyle bir zeminde gerçekleşti. Savaşlardan sonra "hadi siz evinize" dense de nafile artık. Proudhon'un ipe sapa gelmez fikirleri de tarihin çöplüğünde yerini almış oldu böylece... 


Ne diyorduk en çok da bu okumuş-yazmış, kendi alanında otorite sayılan cinsiyetçi erkekleri eleştirmek zorundayız. Bilgi sorumluluk getirir. En iyi eğitimleri alıyor ve her haltı biliyorlarsa bir zahmet bunları da bilsinler ama kadınlara öğretmek ve ahkam kesmek için değil -ki genellikle bu motivasyonla yapıyorlar- öz eleştiri yapmak için, sahip oldukları ayrıcalıklardan vazgeçmek için, mücadeleye destek vermek için... Bir de belki hemcinslerini eğitmek için. Pes yani onu da mı kadınlar yapsın?
 
Yaşayan tacizci efendileri anmadan dünyada bırakmam. Hadi gene yurdumdan bir edebiyatçıyla devam edelim. Hasan Ali Toptaş, 20 kadını taciz etmiş, biri nerdeyse tecavüz vakası. Sonra da çıkıp, cahildim dünyanın rengine kandım, kem küm... Kadın kurtulmak için kendini banyoya kapatmış, pardon da neyi bilmiyordun? Ergenlikte içip içip sokağa işemek gibi bir şey yaptım sanıyor herhalde mübarek.Yaptıklarının sorumluluğunu almak bu değil. #me too hareketi sağolsun bu heriflerin ne olduklarını gösterdi bize. Of kimler kimler... İmam-cemaat sorunsalı.

 Bugünkü sosyal refah toplumlarına ulaşmada marxizmin ve sol hareketlerin tesiri liberaller tarafından bile vurgulanırken, kadının statüsünün( Kadının statüsü çağdaşlığın ölçütüdür)yükselmesinin mimarı olan feminizme kadın hakları konusunda bile nezaketen de olsa asla değinilmez. Feminizm, ideoloji olması bir yana tıpkı marksizm gibi sosyal bilimsel bir perspektiftir. Aile, tolumsal cinsiyet eşitliği, kadına şiddet konuları çalışılırken çok fazla kullanılır. Feminist politika diğer ideolojilerin aksine özel alanlardaki ilişkileri de masaya yatırır. İkinci dalga feministlerin de sloganı olan 'özel olan politiktir' sloganını duymayan var mı? Feminist kadınlar anti-feministlerce ahmakça kriminalize edilirler. Daha bir yerde bomba patlattıklarını görmedim. Gönlümden geçiyor tabi şöyle hak eden birilerine kafa göz dalsınlar diye de yok yani. Diğer ideolojilerin aksine 'dava' kaygısı gütmezler. Kadınlara ve lgbt+'ye 'bu uğurda öleceksiniz' demezler. Bilakis mühim olan hayatta kalmaktır. Hayatta kalmak için eril faille, erk ile el sıkışmanız gerekiyorsa sizi bunun için yargılamazlar. Hedef genellikle yasaları uygulamayan yargı sistemi ve politika yapıcılardır. Esnektirler, hem teorileri hem zihinleri sürekli inşa halindedir. Sandığınız gibi tek bir feminizm yok. Bir sürü fraksiyon var ve bunlar herhangi bir eylemde hiç gocunmadan bir araya gelebilir birbirine destek verebilirler. Hatadan muaf değiller elbette ama bu çirkin nefreti hakedecek büyük hatalar yaptıklarını düşünmüyorum.

Ataerkinin kadına-erkeğe yüklediği roller ve normlar cinsiyetçilik olarak adlandırılır. Bir kişi kendisine biçilen bu rolü oynamayacağım diyerek otoriteye baş kaldırdığında "kadın düşmanları" adeta kolluk kuvvetleri gibi ortaya çıkıp onu cezalandırmak ister. Kah baba olur, kah koca, flört edilen erkek, iş yerinde patron, okulda öğretmen ve hatta hayatımızdaki bazı kadınlar... Kadın İtaat ettiği sürece kadın düşmanlığı eşitliksiz sistemin sigortası olarak örtük bir şekilde varlığını sürdürür. Dedelerimizin ve ninelerimizin huzurlu yaşantısının sırrı da burda zaten. Çatışma eşitlik talebinden sonra ortaya çıkar. Aynı kolluk kuvvetleri kendine biçilen rolü reddeden erkeğe de benzer yaptırımlar uygular. Erkekliği sorgulanır, bazen sözle bazen fiziksel şiddet içeren davranışlarla taciz edilir, aşağılanır. Bu roller genellikle doğalmış gibi gösterilir. Bazen kanıt olarak hayvan davranışlarına başvurulur. Ok tatlım, sokakta çiftleşme konusunda ne düşünüyorsun? Desek olmaz derler. O zaman dayattığınız eşitsiz roller ve biyolojikmiş gibi gösterdiğiniz cinsiyetler de olmaz. Kaldı ki bazı hayvanlar da eşcinsel yönelimler sergileyebiliyor. Ordan gitmek pek hoşunuza gitmez yani. Başlıca sorunlardan biri de heteronormatif inançlar ve davranışlardır, bunlar hegemonik erkekliği üretir ve güçlendirir.

Bütün eşitsizlikler gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliği de dilde başlar. Bireysel ve toplumsal değişim için önce dilden başlamalıyız. Cinsiyetçi kalıplar, hitaplar, argo... Seksist küfürler mesela, belki de tecavüzcü demeliydim. Nesnesi ya kadın ya lgbt+'dir. Muhatap bir erkek olsa dahi genellikle kadın bedeni, muhatabın annesi, eşi, kızkardeşi küfürün nesnesidir. Ebelerin de çokca nasibini aldığı olmuştur! Öfkesini, sevincini, hüznünü her duygusunu tecavüz tehdidi ile ifade etmeye çalışan bir canlı düşünün. Seksist küfür özellikle erkeğin dilinde bir çeşit şiddet biçimidir. Bir şey desek hemen 'imi bi dil ilişkinliği hirkis siyliyir' Tabi canııım alışmış kudurmuştan beterdir zaten. Herkesin bir şeyi yapması bunun doğru olduğu anlamına mı gelir? Hani yüksek statüler rütbeler hep bunlarda ya bize de bravo doğrusu daha dilini ve öfkesini kontrol edemeyen, uçkurunu (tecavüzden, tacizden ve aldatmaktan bahsediyorum) tutamayan, direksiyonu hormonlarına vermiş bu heriflere dünyayı teslim ettik. Yapmayın lütfen, 'doğalarında var' değil, bunu söylemek bile başlı başına erkeklere hakarettir. O kadar mı kontrol yoksunu ve acizler? Misal patronlarının yanında el pençe duruyorlar. Demek ki kontrol edilebiliyormuş davranışlarımız. Yani aslında işlerine öyle geliyor. Ergenler bile sorgulamaya başladılar bu alışkanlığı. Beyfendiler lütfen çükünüzü bir tehdit unsuru olarak kullanmayı bırakın artık. Olmadı random atmak diye bir şey var, yazışırken bunu yapın bari. Bir sürü argo sözlüğü var okuyun, bulursunuz illa bir şeyler. Cinsiyetçi küfür karşı taraf rahatsız oluyorsa tacizdir. Hı! Ne dedin anlamadım? "-Kadınlar da cinsiyetçi küfür ediyor" Okumuyorsun evladım, oku, tecavüzün faili genellikle erkektir. Kadının böyle bir potansiyeli olmadığı gibi sıkıştığı toplumsal rolden kurtulmanın bir aracı olarak kullanabiliyor bu küfürleri. Bir nevi rolleri tersine çevirme. Ortamda çocuk yoksa seksist küfür kullanan bir kadın beni rahatsız etmiyor açıkcası. Argoya ve küfre ya hep ya hiç olarak bakmıyorum. Burada mühim olan küfürün karşı tarafa hissettirdikleri. Kimine 'yobaz' dersiniz arkadaşlığı bitirir, kimi 'akılsız'a kızar. İletişimin temelidir bu, herkesle aynı şekilde iletişim kurulamaz. Geri bildirimleri önemsememiz gerekiyor. Lafı kime getireceğim belli olmuştur, internette en çok şiiri paylaşılan şair desem... Can Yücel tabi ki. Paylaşılanlar mı? Tabisi de çoğu onun değil, Can Yücel olsa duramazlardı. Bir Nefî' yi bilirim bi onu. Bir de Neyzen mi vardı? Çok fazla küfür etmesiyle ilgili kendisine yöneltilen soruya karşılık Can Yücel şöyle demiş: ’Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur. Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!” Artık 'çiçek' de hakaret sayılıyor canım benim. Bu isimler arasında en zararsız olanı belki de Can Yücel'dir. Görece olarak tabi. Bilmiyorum özel hayatında taciz vs duymadım hiç, Anti-feministliği de Nazım kadar değil diye biliyorum. Rol model olur mu? Aslaa!

 Sanata ve mizaha da dil olarak bakarsak bu alanlarda da ciddi sıkıntılar olduğunu görürüz. Misal yukarda bahsettiğim şairlerin eserleri. Misal boomer mizahı, nerde görsem tanırım. Cinsiyetçidir, ırkçıdır, anti-feministtir, islamofobiktir, homofobiktir, muhafazakardır, klişedir. Kara mizahın aksine hiçbir derinliği ve sorgulayıcı yönü yoktur. Nerden geliyor bu soğuk diye pencereleri falan yoklarım. Şu an bile ürperdim. Görsel ekleme özelliği olsa bir iki tane eklerdim. Mizahı eğlence amaçlı kullandığımızı varsayalım, egemenin yanında konumlanan ve dezavantajlı grupları aşağılayan bir mizahın nesi eğlenceli? 

Biz, dilden başlayarak bütün toplumsal kurumlara kadar köhnemiş ve çürümüş ne varsa yıkmakla mükellefiz. Hiç korkmayın yeniden inşa edecek birileri muhakkak çıkacaktır. Bu devinim içinde çürümüşlüğün muhafızı olmayalım da ister yıkan tarafta, ister yapan tarafta olalım hiç fark etmez. Madem 'sen kim köpek' gibi bir başlık attım o zaman yazarı da takdim edeyim: bilge, bilgegunes, hiçbir vasfı ve statüsü olmadığı gibi daha bir kez olsun yaralı parmağa işemişliği yoktur. Varsa yoksa didikleyen alelade biri. Bunun için kimseden izin almaya gereksinim duymuyor. Bu da her zamanki gibi biraz ordan biraz burdan, biraz savruk biraz dağınık bir yazı. Dedim ya, biz dağıtalım, düzenleyecek birileri muhakkak çıkar. 

Yazının sonunu getirebilen muhterem blog okuru, bravo! Alay etmiyorum. Bir başa baktım bir sona ben bile zor bağladım finali. Kısa ve öz bir yazı yazma niyetiyle çıktığım bu yolda kendimi ansiklopediden hallice bir metni düzeltirken buldum yetmedi düzeltirken de ekledim. O da yetmemiş gibi bir de bu notu ekledim.


YORUMLAR

14 Şubat 2024, 18.10
Yazında ismi geçen sanatçıların hepsini ayrı ayrı severim. Ürettiklerini de zevkle tüketirim. Bundan gayrısı benim için magazine giriyor ki magazini hiç sevmiyorum, gerçi bu yazdıkların için elit magazin denebilir sanırım. İnsanın ağzından çıkanı kulağının duymadığı talihsiz zamanlar yaşamışlar bence. Eleştirel konuşurken biraz daha özen gösterilebilse, böyle gereksiz bir olayın üzerine gereksiz zamanlar harcamamış olacaktık. Herkes ve her şey eleştirilebilir elbette, kimin eleştirdiğinin de önemi olmayabilir -konu özelinde olabilir de- hadsizlik değil bu; ama eleştirel biçim, belli bir had içermeli diye düşünüyorum.

Yani Fazıl Say’ı ne kadar haksız buluyorsam, Farah Zeynep’i de o kadar haksız buluyorum. Ayrıca hedefin kadın olması mı sence önemli, bu lafı eden bir erkek oyuncu da olabilirdi ve yine aynı tepki gösterilirdi. Yılmaz Güney Türk sineması için dikkat çekici ve ideolojik duruşu olan bir karakter. Bu yüzden solcuların kadını topa tutması tam da beklenen klasik bir tepki. Dava insanı bunlar yav, yok doğrusu dava holiganı .dddd Vayy senn haa!! diyerek kılıç kuşanmaları gayet normal. Şimdi bana kızacaksın ama senin de Farah Zeynep’i kadın olduğu için veya “herkes her şeyi söyleyebilir” tadında savunuyor olman, solcuların tepkilerinin bir benzeri. Çünkü algın bu yönde işliyor Bilgem. Vayy senn!! Kadına haa!! Eğer öyle olmasaydın Yılmaz Güney denince ilk akla gelen hakim cinayetini “eh bunla da devlet ilgilensin” diye geçmezdin. Orada senin sevmediğin çok önemli bir detay var; karısına sövülmüş bir erkeğin cinayet işlemesi. Peki bu durumu konuyla ilgili feminist duruşunun neresine koyacaksın? Bunu da bir düşün derim.
 

Solun kendini amip sanıp bölünerek çoğalabileceğini düşünmesi ne ise, feminist hareketin nüansa dayanan bölünme hareketleri de öyle. Sadece bu iki hareket için geçerli değil bu fikrim. Fraksiyon bencilliktir bence ve her daim davaya zarar verir. Sen her ne kadar “birleşiriz” desen de ben öyle düşünmüyorum. Bir defa davanın inandırıcılığına halel getiren bir şeydir ayrışma. Demiyorum ki fikir üretilmesin, gelişme olmasın; dediğim, yenilikler elbette olsun ama bütünlüğe zarar vermesin. Şöyle bir aklımıza geliyor bu noktada biat kültürüne ait ideolojilerin başarılı olma sebepleri di mi. Onayladığımdan değil, söylediklerimin haklılığına en güzel örneği teşkil ettiğinden yazmak istedim.

Bilgem, beton-blog yazmışsın malum .ddd buraya kadarını yorumlamış olayım, sonra yine gelicem. Seviyorum ben seni, yazılarını da seviyorum.

15 Şubat 2024, 04.32
abla sen çok dolanbaçlı anlatıyon konuları. bide, sağcı olmayan herkes solcu gibi bi eğilimin var. buda çok yanlış.
15 Şubat 2024, 15.28
Cezbe, magazinden ne kastediyorsun çözemedim. Yılmaz Güney'in Nebahat Çehre'ye uyguladığı şiddet yüzünden kadının hastanelik olması mı? Yoksa Cemal Süreya'nın hayatındaki kadınlara uyguladığı fiziksel şiddet mi? Toptaş'ın kendisinin de kabul ederek beceriksizce özür dilemeye çalıştığı tacizleri ve tecavüzleri mi? Nazım'ın Orhan Selim mahlasıyla yazdığı kadını geleneksel rölüne mahkum eden kadın düşmanı ve anti-feminist köşe yazıları/fikirleri mi? Şiirleri zaten bu zihniyetin ürünü. Keza Can Yücel'in şiirleri de öyle. Sahi hangisi magazin? E o zaman biz "aile içi meseledir, kocandır döver de sever de" diyen yurdum polisine boşuna kızıyoruz.:)


Biri statü diğeri cinsiyet bağlamında haddini aştı Fazıl Say. Her kadın pozisyonu ne olursa olsun kadına şiddeti eleştirebilir. Erkekler de ırkçılık ve başka şeyler adına olmamak kaydıyla hangi statüde olursa olsun tabi ki eleştirebilir. Kendisi cinsiyetçi olan bir erkek önce kendi öz elestirişini yapsın lütfen. Sağlam bir mantığı olmak kaydıyla herkes her şeyi söyleyebilir evet. Farah da bunu yazdı: "Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği shjs ve kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan diyelim"  Bunda yanlış olan ne var? Şiddet karşıtı biri olarak şahsen partnerimin savcı karşısında "sevdiceğim istiyorsa neden olmasın, üçlü de takılabiliriz nonoşum" tarzı alaycı bir üslup kullanmasını yahut sessiz kalmasını tercih ederim. Yılmaz Güney'in erkeklik ispatına giriştiği tavrı direkt ayrılma sebebidir benim için. Ve ben zaten bu adamın kadın düşmanı olduğunu söylemişim daha ne diyeyim. Eğer bu iddia doğruysa o savcı Güney'in solcu kimliğini hedef almıştır. Hani vardı ya 'komünistler kadınları da paylaşıyor' gibi ahmak iddialar. Tamamen iktidar olan sağ ile onun sindirmeye çalıştığı sol ideoloji arasında bir hesaplaşma, kadın bu gibi tartışmaların nesnesidir sadece. Benlik bir mesele yok, al birini vur ötekine. Savcı egemen konumda ve devleti temsil ediyor. Bunu da yapabileceği en kötü şekilde yapıyor. Yılmaz Güney sanırım bu konuda yargılandı cezasının bir kısmını da çekti. Ya Nebahat Çehre'nin ölümden dönmesi? Dövdü, arabayla ezdi. Yargılandı mı? Tabi ki hayır. Orda onu yazarken kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini umursamayan iktidara  gönderme yaptım. 


Aslında yazıda açıkladım, feministler 'dava' olarak bakmıyor. Bir araya gelmek 'birleşmek' değildir. Misal yargı bir kadının aleyhine karar alır, bu kadının ideolojisine osuna busuna bakmadan bütün feministler kendi mezhebince tepki verir, protesto eder. ABD'de kadınların oy hakkı, büyük bir hrıstiyan kadın birliğinin diğer feminist örgütlere desteğiyle mümkün oldu. Bütün feministleri birleştirmek, bu bir utopya ancak. Ok yine de deneyelim. Misal 'chpli feministler', 'islami feministler' ve 'femen'. Al birleştir bakalım. Chp li feminist diyor ki başını, aç memeni kapat(En sevmediğim fikirler de bunların biliyor musun). Kadın bedenini dinin tahakkümünden çıkarıp modernizmin tahakkümüne sokuyor. Her şey ölçülü olacak, bu ölçüyü de kendisi belirleyecek. Femen zaten her allahın günü türban takarak ironik eylemler yapıyor. Din ve devlet baş düşman. Ayrıca hemen yapıştırır cevabı "erkeğin göğsünü de kapat ondan sonra konuş". Muhafazar kesimin erkekleri ne derece çöpse feministleri o derece sağlam fikirler üretiyor aslında. Bir kere şu ölçülülük zırvalığını eleştiriyorlar. Her kadının tarzına, kendi gerçekliğine saygıları var. Lider kültünü eleştirebiliyorlar mesela ve bence bu çok önemli, "biz kimsenin kadınları değiliz" diyorlar. Hepsi kendince,  ait oldukları  kültürü, ideolojiyi kadınlar lehine dönüştürmeye çabalıyor. Femen muhafazakar bir kadına hitap edemez. Zihiyet bariyerine toslar. Ama islami feministler bunu yapabiliyor. Sosyolojik kurumları ve kültürü es geçerek birleşsin demek pek mantıklı değil. Sağın biat kültürü fikir üretmediği için biat ediyor.  Sol örgütler son yıllara kadar erkek egemendi. Marxist feministler bunu sorgulayınca bastırıldılar susturuldular, ne yapsınlar biat mı etsinler? Hele bizim solcular bildiğin feodaldi. Daha kendisini değiştiremeyen erkek kişisi dünyayı değiştirecek! Ne yaman çelişki. Benim umudum 'beyaz, zengin, eğitimli ve statü sahibi erkekler ligi'nin dışında kalan kimliklerde. Yani 'Ötekilerde'. İlle de iktidara oynamak zorunda değiliz. Demokrasiyi sandıktan ibaret görmeyi ne zaman bırakıp da çoğulcu siyasal hayata geçeceĝiz acaba? O dilimizden düşürmediğimiz Kuzey Avrupa ülkeleri dünyada protestonun merkezidir. Bu da sivil toplum örgütleri sayesinde oluyor. Bireyi devlet ve otorite karşısında güçlendirmek de önemli bir mesele. 

Beton blog :) 
Bu konuda biraz mahcubum, ne dense kabulümdür. Yedi başlık bir bloğa girmiş adeta. Misal küfür eleştirisi olan bölüm eski bir arkadaşıma göndermedir. Olmasa da olurdu. Gene küstü gitti ben de özelden taciz etmek istemedim burdan yazdım, okuyorsan cevap hakkın daima saklıdır Adem'cim. Küfürlerini filtrele minnoşum, geçmez onaydan. Ay pardon, onlar nerde küfredeceğini de iyi bilirler diğ mi:)
Ben de seni seviyorum Cezbe'cim. 

Asi_Akrep_06 Yazıya olan ilgin için teşekkür edip bazı sorular sormak isterim.Evladım neyi anlamadın? 'Dolanbaçlı' ifadeler hangileri göster bana canımın içi, hepsini bir bir açıklayayım. Solcu olmayan herkes sağcıdır eğilimim mi varmış? Nerde kastetmişim yavrucuğum onu? 
15 Şubat 2024, 18.11
Sanatçılar dedim yahu, toplu başları niye karıştırıyorsun .dd E evet Bilge elbette magazin oluyor bunlar. Kim kime ne dedi, o bunun karşılığında ötekine nasıl çemkirdi. İntro kısmı magazin işte. Aşağılarsan, aşağılanmayı da göze alacaksın. Bu olayı kadını susturmak vs. gibi algılamadım ben hiçbir şekilde. İki üslup da bozuk, hangisinin haklı olduğunun önemi yok. Beni bunlar hiiç ilgilendirmiyor. Hangi artistin karısını dövdüğü, hangi şairin kadın düşmanı olduğu filan da ilgilendirmiyor esasında. Benim hayatıma sanatlarıyla dahiller, eserleriyle ilgiliyim, kendileriyle değil.
 Nazım gibi onca kadını kendine aşık eden, onca kadına aşık olan bir adamın kadın düşmanı olabileceği de hiç aklıma yatmadı. O malum şiir nasıl yazıldı, bu nasıl bir empatidir ki, kadın düşmanı olan bir adam “ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” diye bahsettiği kadını yüceltme peşindedir. Bu şiir eleştiriyle beraber özeleştiri de olabilir belki deyip sana da yontayım. Özeleştiri de yapmışsa yine helal olsun. Ya kimse 100’de 100 değildir ki, insanların fikirleri de değişir, gelişir. Sen de yazıyorsun, hiç aslında savunmadığın bir konuyu savunurken bulmadın mı kendini. 


Cemal Süreya dedin inanamıyorum. Onun gibi kadını mısralarında sonsuz tarif eden başka bir yazar yoktur bence. Hayranlığını ve aşkını bu kadar güzel ifade edebilen birinin kadın düşmanı olduğu nasıl düşünülüyor anlamıyorum. Elbette insan onlar da, hayal kırıklıkları, gücenmişlikleri var bu duygularını da yazıya dökecekler bir şekilde, yazarak anlatıyor, ağlıyor ve gülüyorlar çünkü. İnsanları, hayatlarında yaptıkları en kötü şeye göre değerlendirip asıyorsun sen. Yılmaz Güney sana göre cinayeti yanındaki kadının onurunu korumaktan gayrı her türlü sebepten işlemiş olabilir. Çünkü senin işine öyle geliyor, kabul edemiyorsun erkeğin yanındaki kadının onurunu zedelediği için böyle bir şeye kalkışmış olabileceğini. Çünkü çünküü sen bildiğin erkeği reddediyorsun. Önüne gelen her türlü şeyi reddeden bir sol ne kadar itici geliyorsa bana, abartılmış kadın savunuculuğu yapacağım diye erkekleri toptan gömen bir zihniyet de o kadar itici geliyor. Erkekler yeteri kadar gömülüyor yerin altına zaten, ayda 2 gram altın çıkarmak için siyanürlü toprağın altında can veriyorlar mesela. Kahramanlar hep erkek be Bilge. Savunalım insan haklarını beraberce bırak kadını erkeği ya..

Feminizm konusunda epey konuştuk daha da uzatmayayım. Ama şu kadarını söyleyeyim, aklına fikrine güvendiğim halde o kadar yazdığın şeyle beni bir adım yaklaştıramadın feminizme aksine uzaklaştırdın. Yani çoğaltamadın, bunu da bi düşün. Feminizmin gerek-şart olduğu mecralar, şehirler, ülkeler var. Oralardaki kadın çaresizliğine, çaresiz kadınlara yönelirse hareket ne ala, geçen verdiğin İspanya’da regl izninin izinden devamsa ben izin isteyeyim. Misal; kullandığın bu jargonla, hitap edebileceğin kitle, zaten eşitlikçi zihniyette olan bir kitledir, amacına hizmet etmez. Ama amaçsız yazdığını dile getirmiştin sanırım.

Dur sövgü kısmına da bir şeyler yazayım, zaten sana sövesim geldi .ddddd Ben sevmiyorum küfür, erkek kadın fark etmez. En fazla kullandığım “kafasına s.çayım” oluyor, daha ötesini söyleyemiyorum. Bir de ebeleri seviyorum:) ama onun da sonunu getiremiyorum. Bu beceren küfürler var ya, esasında küfür müdür ondan emin değilim. Becermek ve becerilmek küfür olacak kadar kötü eylemlerse, niye bu kadar sevişiyoruz .ppp

16 Şubat 2024, 03.08
daha  sade anlatım  kastım ablacım. mesela, bülent ersoyu sarayda ağırlayıp baştacı edenlerle cem adrianı cinsel tercihi için aşaüılayanlar aynı kişiler bu türlerede ikiyüzlü diyoz.. sizin IQ yüz yüzyirmialtı olablir eyvallah ama yazıyı okuyanlarınki daha altta olablir. bunuda hesaba katarak bi anlatım yani. solcu pşmayan sağcı değil ablacım. sağcı olmayan splcu gibi bi eğilim. ben sağcıda değilim solcuda benim gibi düşünen kendini ifade eden binlerce insan tanıyom. sadece sağ ve sola ayırmak insanları bi hata bu benim fikrim. 
16 Şubat 2024, 10.49
Ah be Cezbe benim derdim seni feminist yapmak değil önce bunu bir anla.
 Benim magazinden anladığım nerde ne yenir, meşhur insanlar ne yer ne giyer, kimlerle gezer. Kimlerle flört ettikleri falan da var ama rıza dahilinde olan özel şeyler bunlar, eserlerine girmemişse bizi ilgilendirmez. misal Nazım'ın kadın düşkünlüğü beni alakadar etmez, her kuşu sevdi bir devekuşu kaldı, demem mesela. Hatta bu konularda benden daha geniş mezheplisini zor bulursun:)
Meseleyi "millet aç aç" klişesine getirmene de ayrı hayret ediyorum. Yahu madenlerde ölen erkekler önemsizdir mi dedim? Bu şunun gibi: Sen madende ölen işçiler var diyerek yönetimlerin sorumsuzluğunu, işçi düşmanlığını dile getirirken ben de altına ama kadınlar da cam silerken düşüp ölüyorlar, diyorum ki demem. En fazla evet Cezbe haklısın derim. Neyini savunayım o patronların! Nasıl bir tartışma mantığı bu?  Kadınlar o adamları erkek oldukları için silah zoruyla oraya sokuyorlarsa ok. Erkek düşmanlığı da var diyelim. Ama yok böyle bir şey. Kadınlar zor kullanmıyorlar. Reddedildiklerinde kıskandıklarında erkekleri öldürmüyorlar. Dünya üzerindeki mülklerin çoğu, yönetim kademelerinin çoğu erkekletin. Onu orda ölüme zorlayan da bir erkek. Patriyarka ve kapitalizmin birbirini üreten pratikleri vardır. Kadının ikinci sınıf olsrak görülmesi aynı işi yapıp daha düşük maaş alması demek. Sen burda ç.. kafalı şairleri savunurken maden işçileri ve aileleri için de konuşuyor küçümsediğin feministler.
Bu tarz mantıksız savunmalar bekliyordum da keşke  sen yapmasaydın.  Sanatlarına bir şey mi demişim? Kitaplarını yakın mı demişim? Kaldı ki edebi eser çözümlemelerinde bile bir değer bildirmeden zihniyet ele alınır. Sanatta ve mizahta ahlakçılığa karşı olduğumu hala öğrenemedinse de ne bileyim... Bugün biri çıkıp bu insanların eserlerine sansür uygulasa ilk ben karşı çıkarım. Diyorum ki 8 Mart'ı anarken cinsiyetçi şairlerin cinsiyetçi şiirlerini dillendirerek çelişkiye düşüyorsunuz. Necip Fazıl'ın kadınları tahakküm edici sözlerini eleştirirken Nazım'ı göklere çıkarmanın mantıksızlığını anlatmaya çalışıyorum. Şairanelikse ikisi de ustadır. Bu adamları, hatta hiç kimseyi kahramanlaştırmayın diyorum. Adam karalama yapmıyorum burda. Adil davranmaya vurgu yapıyorum. Faille kurduğumuz empatiyi şiddete uğrayan kadınlarla neden kuramıyoruz acaba? 
O şiiri yazan adam kadın dövemez,  diyorsun  öyle mi? Git Süreya'nın ilk eşine söyle bunu ya da Tomris Uyar'a. Ben de aydınlanma filozofu Kant ırkçı olamaz diyordum. Çok şükür inkar aşamasını geçip kabullendim.
Hala ülke kıyaslıyorsun. Yasalar hala erkeği koruyor kadınlar hala ayrımcılığa maruz kalıyor bu ülkede. İspanyayı uç noktada örnek olduğu için verdim. Dayanılmaz regl sancıları çeken bir kadın senin için önrmli değil di mi, evet yasa dayatmadıkça doktorlar için de öyle. Her ay bunu yaşadığı için performans düşüklüğü nedeniyle kariyer yapamayışı işten ayrılmak zorunda kalması da normal. Kadınların erkeklerden 2 yıl daha geç tanı aldığını biliyor muydun? Erkek cerrahların ameliyat ettiği kadınların komplikasyon yaşama ve ölme olasılığının yüksrkliğini? Arap ülkelerinde yapılmıyor bu araştırmslar Avrupa'da Amerika'da Burda yapılıyor. Çünkü bütün alanlar gibi Tıp da cinsiyetçi. Ama yine de  feminizme gerek yok(?) Hı hı aynen.:)
Her şeye rağmen yorumlar için teşekkürler canım. 

asi_akrep_06 Başka neleri nasıl söyleyeyim mesela? Eşcinsel akpliler olmaz bakın baştan söyleyeyim, bu konuda tavrım net: Herkesin seksine kimse karışamaz. Ama isterseniz amuda kalkıp sakız çiğnerken peşkeş çekilen kamu arazilerine değinebilirim:) 



16 Şubat 2024, 12.44
Bu bre zındıkların yaşayanlarını hadım edelim bence, sen başka türlü rahat etmeyeceksin. Herkes her şeyi yazabilir he canım he söv gitsin. Başka türlü bir tatmin yaşanıyor sanırım boyunun yetmediği yere taş atarken. Evvett şimdi okur okumaz tüylerin diken diken oldu di mi;) Bence Farah biraz şaka yollu bir tanımlama yapmış Yılmaz Güney’le alakalı, sen epey bir aştın yalnız. Hadi onlarınki magazin de seninki taammüden küfür. Hoş değil benim için, sevdiğim sanatçılara birinin çıkıp ç.k kafalı demesi. Yapacak bir şey yok.


İnsanların birbirlerini eleştirirken, saygı çerçevesinde, küfre başvurmayan, aşağılamayan ve özellikle belli oranda küfür ve aşağılama içerse bile avamlaşmayan bir üslup kullanmaları gerektiğini düşünüyorum ben. Bu yüzden yazının girişinde “Nuri, Bilge vs. vs.” alaycılığını kontrol edilebilir düzeyde tutup yazıyı bitirmiş olmanı kutlarım ama yorumlarda patlamasan iyiydi.


Elbette beni feministliğe ikna etmek değil amacın. Ama bir tartışmada karşımdakinin fikri aklıma yatarsa benimseyen bir yapım var benim, buna istinaden söylemiştim ikna olamadığı. Benden beklemediğin neydi anlamadım. Yazarken aklıma geldi altın çıkarma merkezindeki felaket ve evet genelde erkek personelin çalıştığı bir alan ve yazdım. Bunu feminizmi küçümsemek için filan yapmadım. Türkiye topraklarının altı; askeri, maden işçisi, makine operatörü bir yığın erkekle dolu, ağır işler malum. Tutup cam silerken düşen kadın çalışanları alternatif göstermen şahane olmuş. Sidik yarıştırıyoruz ya çünkü!

Bu arada ben senin söylediğin türden bir “siz” oluşumunun içersinde değilim. Bu yüzden 8 Mart’da Nazım’ın şiirlerini kullanıp bir yandan sağ cenah yazarlarına küfür eden sığ akıllılardan olmadığımı belirteyim. Pozitif de olsa ayrımcılığın her türüne karşı olduğum için kadın günü diye bir günün varlığını da umursamıyorum açıkçası. Sığ akıl diyorduk…Asıl sığ akıl, sanatçıları ortaya çıkardıkları eserlere göre değil; ideolojilerine, yönelimlerine, cinsel eğilimlerine vs. lerine göre değerlendiren akıldır. Bunun sonu yok, yemek yediğin köftecinin düşünce dünyası ve yönelimlerini öğrenip ona göre mi köfte söyleyeceksin yani.

Son olarak; regl iznini hala savunuyorsun madem, bizim kız voleybol takımının dünya şampiyonasında icat olunan regl izni gereği nasıl bir yol izleyeceklerini, her iki takım oyuncularından hiçbirinin regl olmaması ihtimaline dayalı maçın olacağı günü belirlemek için yapılan olasılık hesaplarını merakla bekliyorum. Ayrıca; migreni olan bireyler ve prostatı olan erkek çalışanlar için ileriye dönük iyileştirmelere feministler olarak el atmanızı umut ederim. Bildiğin iş kaybına yol açılıyor çünkü, prostat deyip geçme, sen 1 dakikada işiyorsan, onlar 4 dakikada işiyor. Başarılar Bilgem.

16 Şubat 2024, 15.56
Cezbe 
ya, ikimiz de patron olmadığımıza göre iş kaybından bize ne? Voleybolda hasta olan biri ne yapıyorsa onu yapacak. Ya yedek oyuncu girecek yahut ekstra oźel takviye. Bu gibi kritik maçlarda onu zaten halleden ekipleri var. Ulkede kaç voleybolcu kadın var, çalışan kadın nüfusuna oranı ne? Ayrıca bu voleybolcuların içinde kaç kişi aynı sıkıntıyı yaşıyor? Neden böyle ekstrem örneklerle geliyorsun anlamıyorum. Regl kadınların doğal döngüsü ve bazı kadınlar çok agır geçiriyor ve genellikle umursanmıyor ve hatta alay konusu oluyorlar. Bu konuda kimseyle yüz göz olmadan raporunu verip iznini kullanıyor kadın... Kadinlara ve erkeklere özel hastalıklarda misal prostatta gerekirse tabi ki doktor rapor verir, iznini kullanır insanlar. Böyle bir hak var zaten.Adı üstünde hastalık. Bir ayrımcılık yok ki. Gene sapla samanı karıştırdın beybi:) 
Bu tepkileri bekliyordum aslında, ben tek siz hepiniz diyerek gönderdim yazıyı.:)
Ok şu sanatçılar konusunda sertleşelim biraz. Sen bana Yılmaz Güney'in, Cemal Süreya'nın, Toptaş'ın neden yargılanmadıklarını, ceza almadıklarını açıkla önce. Adalet uygulansaydı belki de başka şeyler konuşuyorduk. Evet itibar suikasti yapıyorum var mı itirazı olan! İncinirler mi yoksa? Kadının dişini kırmış herif, ben ... kafalı demişim ay ne dert, ne dert! Sen benim aklımdan şüphe ettin mesela, eskiden olsa gücenirdim, artık akıl denen şeye de önem vermediğimden umursamadım. Ama bu heriflerin cinsiyetçiliğini temsilen söylediğim o söz nedense ağrına gitti.  Bak ne demiş  ruj süren kadınlara:
"Bütün bunları seni horlamak için yazmıyorum kadınım. Sen bu gidişle horlanmağa bile değmeyeceksin. Sen azlıksın. Yalnız, «üzüm üzüme baka baka kararır derler; senin gibi boyalı azlığa baka baka, boyasız çokluğun da boyanacağından korkuyorum. Bunun önüne geçmek isterim. Dileğim yalnız budur." Aydınlıkçı Şair Aydınlıkçı Yazar Nazım Hikmet kitabından
Bunu şu medyatik yandaşlardan biri dese ne yobazlığını bırakırdık ne dinciliğini, hurra üstüne çullanırdık. Nazım'ın ne ayrıcalığı var?
Saygı gösterirsen saygı görürsün, bunu hiçbir zaman unutma. Benim tercihlerime tarzıma saygı duymayan birine ne diye saygı duyayım, beni aşağılayan birini neden aşagılamayayım? Onunki fikirse benimki de fikir, İstediğim kişiye istediğimi derim. Neden Sabahattin Ali'ye değil de Nazım'a diyorum bunu bir düşün. Ali çok mu mükemmel? Daha mı iyi sanatçı? hayır! kendi dönemine göre makul sayılabilecek fikirleri vardı. Üstelik annesi ile problemleri varmıs. Bu tip erkekler hayatlarındaki bir kadın yüzünden acı çektiyseler bunu bütün kadınlara genelleyip kadın düşmanı oluyorlar. Bravo valla, acısını başkasına zarar vermeden sanata kanalize edip dönüştürebilen herkese selam olsun. Kendi halinde dezavantajli gruplar karşısında 'dur şunu bir de ben ezeyim' demeyen kişilere dokunmuyoruz canım benim, diğerleri ise dedigim gibi aynen o kafalar :)
Ayrıca sen niye bunu kişiselleştiriyorsun ki sana bir saygısızlık mı ettim? Rica ederim ölmüş gitmiş insanlar için yaşayan ve hisseden insanları kırmayalım, lütfen. Sevgiler

16 Şubat 2024, 16.59
İş kaybını sen dile getirdin, ben de esprisini yapıyorum ne yapayım Bilge. Prostat olan erkeklerin çiş yapmaları uzun sürüyor, her defasında izin mi alacaklar. ne diyorsun sen? .dddd

Nazım Hikmet’in alıntıladığın yazısından, sevgilisine kırgın ve kızgın bir adam duygusu aldım ben. Kıskanmış olabilir bak kadını, boyanıp güzelliğine güzellik katmışsa filan :) Ben kimsenin üzerine çullanmazdım yani bunu okuyup. Karılarını dövenler hakkında ne diyeyim, tabii ki kınıyorum. Ama verdiğin örneklerdeki kadınlar sıradan kadınlar da değil, mesleği olan, ekonomik özgürlügü olan kadınlar. Yahu niye dövdürüyorlar kendilerini, onlar da onları dövselermiş .dddd Derhal bu pis adamları terk etselermiş ne diyeyim. Bunlar onların özel hayatı ve cidden beni ilgilendirmiyor. Sanatçı kişiliklerine saygı duyuyorum, topunuzun rnğıanktrükhıpaktünmıe diyorsun sen. Olur Bilgem, söv yani ne yapayım. Ben magazin sevmem dediğim gibi, küfür de sevmem. Sabahattin Ali’yi de hepsinden çok, bi ayrı severim. Ona da sövmediğin için teşekkürler .ddddd
16 Şubat 2024, 17.37
Sövmek için yaşayanlar:)
bknz.ilgili karikatür=>https://pin.itsmile ResmiPRyH70F

Canım benim ara sıra övmüşlüğüm bile var Sabahattin'i... Gerçi kime elimi atsam kimi övsem bir şeyi çıkıyor hadi hayırlısı. Dur bir de şarkı yollayım sana, 'Daĝlar' 
16 Şubat 2024, 17.45
Delisin, ne yapayım biçareyim .ddddd Karikatürü şu şeysilerden göremedim, görmeye çalışıcam. Hangi dağlar bu dağlar acep. Şu dağları delik delik delerim var bi. Benim meskenim dağlardır dağlar var. Bu uydu sanki sevgili anarşik :)
17 Şubat 2024, 01.04
Yukardaki blogda benim blog yorumlarına gönderme mi var ben mi çok fesatım? Ortada bir tartışma yahut bir bağlam olmadığı gibi tanıma da tanımıyorum, hani eskiden kalma desem o da değil. Böylesini de ilk kez görüyorum. İlginç.:)


18 Şubat 2024, 02.36
Ne desem smile Resmi Dangadanak Yayınevi’nden ziyade Bollywood yapımı bi üründü sanırım Bilgem. Ben de izliyordum merakla ama casting problemliydi büyük ihtimal ki gösterimden kaldırılmış.
19 Şubat 2024, 11.32
Cezbe, evet gördüm umarım blog yazarının isteğiyle olmuştur bu. Dediğim gibi bu blogun özgürlükçü kanadındayım her zaman. Hatta yıllar önce çok ilginç bir şey yaşamıştım burda. Bir arkadaş bana yorum yapmıştı yayınlamamıştı blog yöneticisi. Arkadaş geldi yalvar yakar  git söyle onaylasın diye. Ben biraz alaya aldım bunu, sonra yahu geldin bana söyle o zaman, dedim yok ille yayınlsnacak, öyle göreceksin, dedi. Ben de hem uğraşamadığımdan hem de belki güzel bir esprisi vardır falan diye ok dedim. Yorumunda ne yazsa beğenirsin, 'Pis bilge eşek bilge' ve Gamyun Blog o yorumla daha aydınlık bir yer olmuştu. Bunlara izin verdiğim için bana 'karaktersiz' diyenler  de oldu. Trajikomikti gerçekten :)

O blogda Tomul kıçlı Venüslüler dışında bir şey anlamadım, 'beyaz türkler'e gönderme yaptı sanırım. Adı üstünde absürt blog işte benim de vardır böyle... İyi mizahı anlarım mizah yapacak yeteneğim yoktur. Aman tek derdimiz bu olsun:) Kendi adıma önce gidip ilgilendiğim bloga yorum yazarım. Yapay Zeka'yı yazmadan önce Sofia'ı konu alan bloga yazdım mesela  tartışmayı orda devam ettirebilir miyim diye fakat blog yazarı çok farklı bir noktadaydı. Benim dert ettiğim yere gelmeyeceğini anlayınca buna saygı duyarak yeni başlık açmak gerektiğini hissettim. Aksi taktirde iletişimin en temel ilkesine zarar vermiş oluruz. Yani  alıcıya ilgilendiğinden fazla bilgi akışı sunma. Bu da bir çeşit tecavüzdür der feminist bir vatandaşr. Bir beyine istenmeyen bilgiyi sokmaya çalışmakla tecavüzü aynı kefede ele alır. Önce bir yoklarsın karşındakini. 
Seninle bir derdim yok gelip yorum bile yazdım, benim derdim yazılanlarla fikirlerle, algılarla, zihniyetle mesajını verdikten sonra gönderme  yapılarak da eleştirilebilir bence. Şu olabilir tabi yazdıklarımızı kaale almadığı için yorum yazmamak. O zaman başka başlıkta gönderme yapma gereği niye? İşte o noktada bir şeyler sezilebiliyor sanki. Neyse blog yazarını tanımadığım için çok ileri gitmek istemiyorum. Neyi neden yaptığını en iyi kendisi bilir. Kendi adıma 'bela istemiyorum ahbap' minvalinde konuyu kapatırım o kadar:)

Eleştiriye tahammülümüz yok ve daha kötüsü neyi eleştireceğimizi de bilmiyoruz. Sınırlarımızı bilmiyoruz.  Şahsiyete dokunamazsın mesela çünkü değiştiremezsin. Fikir değişir, zihniyet değişir, karakterinden hoşlanmıyorsan yakınlaşmazsın olur biter. Yahut her mevzuyu kişiselleştiriyoruz. Her türden savsata zaten ata sporumuz. Tartışmayı da sevmiyoruz,  herkeste bir 'Aman ağzımızın tadi bozulmasın Ali Rıza Bey' modu. Bozulsun yahu! Hiçbir şey değişmiyor bu yüzden. Değişim için karşılaşmalar, çarpışmalar gerekir. Eşitliksiz rezil  ilişkileri de muhafaza ediyoruz ve aynı çürümüşlükte devam ediyorlar bu yüzden. Dönüştürebildiğimiz bazı ilişkiler devam eder dönüştüremediğimiz bazılarının da miadı dolmuştur. Bu da çok normal. Mühim olan çok fazla kırıp dökmeden uzaklaşabilmek. 

Sınırları aşmak demişken asi_akrep_06'in bu yazıdaki yorumları mesela, kırıp dökmeden ironik bir şekilde eleştireyim dedim daha da ileri gidip neyi nasıl yazmam gerektiğini öğretmeye kalktı. Söylemediğim şeyleri söylüyormuşum gibi gösterdi. 'Abla' deyince senli benli olunca  bu çesit haklar elde ediyoruz galiba(?)   Aslında sizli bizli konuşmayı da bildiği haldr ilk kez karşılaştığı hiç tanımadığı birine bu şekilde hitap etmesinin psikolojik çözümünü burda yapmayacağım.:)
Yüz göz olmayı, sınır ihlalini seven bir millletiz. Daha kötüsü bu şekilde eğlenebiliyoruz. Halbuki karşımızdakinin hak alanını ihlal etmeden  ince alayla, söz sanatlarıyla da pekala eğlenilebilir. 
19 Şubat 2024, 13.04
Cevap verdim sanıyordum ama yazmamışım. Becerme küfürleri dedin ya Cezbe. Sansürlü yazayım sen anla, dikmek tecavüzdür. Bir tarafın rızası yoktur. Sevişmek karşılıklı rıza ile gerçekleşir. Birinde zor kullanırsın, diğerinde ikna edersin. Tabi tecavüz o kadar normalleşti ki seksle aynı anlama geldi maalesef. Karısına tecavüz eden adamı haklı bulup sokakta öpüşen gençlere çemkiren kişiler de bu zihniyetten beslenir. Birinde rızası yoktur diğerinde karşılıklı rıza vardır. Bunun normalleşmesinde küfürün de payı var. Özellikle kadın cinsel organı ya tecavüz edilecek ya aşagılanacak şekilde kullanılır. Kadın bedeni, bir erkeğin karşısındaki erkeği aşagılamasının nesnesidir. 'Babanı abini ...' demezler 'babanı satayım' demezler. Baba, abi korunup kollanması gereken kimseler olarak algılanmadığından tahrik etmek için de karşısındaki erkeğin mülkü olarak gördüğü kadın seçilir.  Gerçi son zamanlarda tersine çeviren tatlış insanları görüyorum. Hiç olmasa daha iyi ama bu da bir şey.

Karikatürü bulamadıysan google görsellerde 'övmek için yaşayanlar'  diye aratabilirsin. Karikatüristin bazı tipolojileri efsodur :)
20 Şubat 2024, 06.24
Pis Bilge, eşek Bilge .dddd Çok iyiymiş. Ben yetişememişim buralara sanırım. Sen niye karaktersiz ilan edilmiştin, onu hiç anlamadım? Ben hanımağa/ağa dönemi, feodal zamanlarda giriş yapmıştım buralara, fikrini söyleme bazında değil, bildiğin karakterini ve yazdıklarını şekillendirme bazında, blog yazarlarınca baskıcı bi ayarcı duvarına çarpmıştım. Senin anlattığın daha eski sanırım, şahaneymiş .dddd Niye karaktersiz dediler sana cidden?
Bollywood dizisini ürün sahibi silmiştir. Sonunu çok merak etmiştim aslında. Casting sorunsalı dediğim gibi, oyuncuların haberi olmadan film çekilmez çünkü. Silmiş madem, konuşmayayım üzerine.


Gruplaşmalar, salonlarda, masalarda bi araya gelip gıybetin dibine vurmalar, kutsal ittifaklar, gazlamalar, gazlanmalar filan festek. Hiç işi gücü yok milletin ya vallahi. Sonra gelsin sosyal deneyler, figürasyonlar. Tek başına olamadığını, 3-5 kişiyle olacabileceği sanrısı. Tek başına çapı yetmediğinden, yine 3-5 kişiyi yanına alıp düşman bellediğini yok edebileceği ümidi. Acıklı bu işler ve klasik, sen benden çok daha iyi biliyorsun bunları. Bu durumda fikir tartışması ne mümkün! Düşüncelerini asamadıklarında, seni asmaya çalışıyorlar hem kalem hem kelam fukaraları. Biz şimdi yazıların altında tartışıyoruz ya seninle veya başka biriyle, kavga ediyoruz şeklinde algılayan lapinler var. Dış kapının dış mandalı özel mesaj atıp tartıştığın insanı sana çekiştiriyor, taraf oluyor mesela .ddddd Oysa şöyle bi durum var; SEN KİMSİN???? – MANDAL Ahahaha yazının altına iyi gitti. Aman çok eğlendim .ddddddd


Ben senin kadar özgürlükçü değilim blog konularında. Ya da şöyle söyleyeyim, her türlü yazılır; taşlama, karşı fikir içeren yazı, absürd vs. Ki vardır benim de öyle yazılarım. Yalnız yine belli bi kalite gerektirir diye düşünüyorum, bir de haklılık tabii ki. Burda “vay benim yazımın üzerine yazı yazarsın haa” diyip girişen hanımefendi(!) kişilikler de gördüm, gayet sempatik hakaretsiz küfürsüz hiciv yazılarımın onaylanmadığını da gördüm, onaylanan bu tür yazılarımın üzerine çok eğlendiğimiz de oldu, 12’den vurulduğunda hırslanan, düşman olan da oldu. Yani bu yazılar risklidir biraz bence, bu yüzden de dikkati yazmak zorundayız diye düşünüyorum. Sınırı aşarsan, sınırını aşarlar. Doğa kanunu :) Yorum yazdığın blogda, ilerleme sağlayamayıp yazı yazdığını söylemişsin ya Bilge, niye izah gereği duyuyorsun ki, aynı konuda yazamazsın diye bir kural mı var. Benim hiç umrumda değil vallahi; aynı konuda üst katımda blog olsun ne olacak. Herkesin anlatımı, olaya bakışı başkadır. Sevmiyorumdur blog yazan kişiyi muhatap olmak istemiyorumdur veya sevdiğim biridir hevesi kırılsın istemem, eleştirel yorum yazmam tutar yeni blog yazarım, kime ne! Oluyor mesela, okuyorum blogları, çok ters geliyor bir düşünce, bir yazımda yeri gelirse değiniyorum. İlham ilhamdır, kötü veya iyi ;)


Şaka yaptım yahu, bi de detaylıca anlatmış .ddddd Resim de ekleseydin bari ahahaha küfür içerikleriyle ilgili şekilli anlatım .ddd Övmek İçin Yaşayanlar süpermişş bu arada. Bilgem alemsin öpüyorum seni çok çok. Koptum koptum .ddddd


Asi’yle aranıza giremem, hiç dayak yiyesim yok .ddd Kendisinin övmek için yaşamadığı kesindir;) Gelişine osmanlı tokadıyla başlar yoruma :) Sadece yorumcu kimliği olduğu için, ifade etme konusuna çok takılmamak gerek bence. Tarzı bu adamın hem asi hem akrep yani .ddddd

20 Şubat 2024, 10.15
O da senin tercihin saygı duyarım, en doğrusu budur, diye yazmadım onu. Sorun istemediğim için ben bu şekilde tercih ediyorum.  Bu gibi küçük çaplı  blog platformlarını canlı tutan etkileşim ve arkadaşlıktır. Zibilyon tane platform ve arkadaşlık olasılığı varken kimin umrunda diğ mi? Aslında diğer platformlarda yaşanan daha beter, direkt engel. Herkesin kendi suretine baktığı, kendi sesini duyduğu, kendin çal kendin oyna mekanlar. 500-1000 arası kalabalık listelerde benzer zihniyetler, benzer ideolojiler, benzer mizah zevkleri vs. Burda dedikodu sevdasına da olsa okumak zorunda kalıyorlar en azından. Benim için bu kafi. Forum geleneğinden geliyorum, eskiden daha pişkindim fakat yediğim sayısız engel sayesinde attığım adıma dikkat etmek zorunda hissediyorum. İnsanlar çok alıngan, tahammülsüz ve önyargılı. Kutuplaşmalar geri dönülemez bir noktaya geldi. 

Resim değil de karikatür ekleyecektim ama allah cezasını versin bu platformun. :)
Aradaki farkı bilmeyen çok insan var. Okuyup farkına varırlar belki de öpüşen gençlerin yakalarından düşerler

Ben de diyorum bloglar ve yorumlar niye çok az. Özeller, masalar... Insan beni de çağırırdı ayol, bensiz ben çekiştirilir mi hiç, teessüf ederim. Cık cık cık! 
Tartışma olunca alır çekirdeğimi izlerim ama özelden itibar suikasti işine giremedim bir türlü. Çok getirisi var mı? Mayışı iyi mi? Bir sosyal medya hesabımda yapmıştı biri aynısını. Aaa hiç olur mu öyle, deyip genele açıp mesajı ifşa ederekten etiketlemiştim çekiştireni ve çekiştirileni. Ortalık birbirine girdi tabi. Fitne fücurda inovatif bir yaklaşım benimsedim. Çok şükür, artık özellerim bomboş. Ara sıra, meşhur olmak isteyen bir iki arkadaş çıkmıyor değil tabi. 
Bak ne dicem Cezbe, özele gelenleri boş çevirme "allan delisi işte' falan de bari. Yorumlarda şu çiçek böceği de yapmayalım keyiflensinler accık. Bu soğuk kış gecelerinde onca enerji harcıyorlar yazık, malum çekirdek ve doğalgaz da paalı:)

20 Şubat 2024, 22.42
Selamlar, oncelikle belirtmek isterim ki yaziniz bu sitede okudugum ve altina yorum yaptigim ilk ve tek yazi. Konu ve alt konularin coklugu ve yazinin -sizin tanimladiginiz uzere- biraz daginik olusu, acikcasi isimizi zorlastiriyor. Dolayisiyla, yorumum biraz ozet olacak, ki bunun aksi sizi karsima alip saatlerce konusmak ve tartismak olurdu. Cogu noktada hemfikiriz ama kisaca sunu soyleyebilirim; butun mesele eril tahakkum meselesi ve bu dogrultudaki kafa yapisidir ve bunun bana gore ideolojilerle ve baska sistemlerle ilgisi pek yoktur. En az 10bin yillik bir konudur. Kaldi ki sol cevrede ve hatta bazi anarsistlerde dahi gorulmektedir. Ayrintisina girersek saatler surer. Beni biraz dusunduren ve aslinda cok da destekleyemeyecegim bir noktayi belirterek yorumumu bitirmek isterim. Bize dayatilan ve/veya guya biyolojikmis gibi sunulan veya anlatilan bir cinsiyet cifti yok demek, koskoca biyoloji bilimini hice saymak demek bana gore. Cinsiyet olmasa ureme olmazdi. Bir kisi kendisini istedigi sekilde tanimlayabilir, buna hakki ve ozgurlugu elbette vardir bana gore ama bunlar iki farkli sey sonucta. Anormal anatomik durumlar (hermafrodit vb gibi) disinda elbette iki biyolojik cinsiyet vardir ki bunlar olmasa ne biz, ne diger hayvanlar ve ne de bitkiler olurdu. Ayrica zaten hepimiz disi bazliyiz ve bu tamamen biyokimyasal bir durum ve big bangi geriye sayip bu gercegi degistiremeyiz. Neyse uzattim, hemfikir olmadigim ikinci bir konu da su ki, dil ve onun kullaniminda bana gore aslolan niyettir. Kelimelerin kendi baslarina hic bir dilde anlami yoktur, bu anlamlari onlara yukleyen bizleriz. Can Yucel'le kesistigim nokta da budur. Bir insana kufrederek ona onu ne kadar sevdiginizi de gosterebilirsiniz, ondan ne kadar tiksindiginizi de.. Eril dil kullanimi sayet kasti ve kotu niyetli yapiliyorsa, elbette bunun karsisinda dururum, ben de bir erkek olarak, bir insan olarak. Onun disinda, dunyadaki butun bu asiri politik dogruculuk da beni en az art niyetli eril dil kadar rahatsiz ediyor. Ozet dedim, uzunca oldu. Son olarak, yabanci klavye kullandigim ve Turkce karakterle bu kadar uzun yazmak cok zor oldugu icin boyle yazmak zorunda kaldim, affola. Yazilarinizi takip etmeye calisacagim,tesekkurler ederim :)
21 Şubat 2024, 10.46
Cinsiyet kurgusaldır, dediğimizde bunu kavramak ikili cinsiyetle kodlanmış bir zihin için oldukça güç oluyor. Tarihsel olarak ele aldığımızda bunu daha iyi idrak edebiliriz kanımca. Antik Yunan'da kadın, erkeğin aşağı bir versiyosu olarak tanımlanıyordu. Kadın yok yani. Hatta platonik aşkın kaynağı da buydu, aşk iki erkek arasında gerçekleşebilirdi. Orda da bir hiyerarşi vardı tabi, yaşlı ve genç erkek. Dinsel anlatılara bir bakalım: Misal yahudilere göre Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmış bir insandır kadın. Kadın'ın kamusal alanda görünmeye başlamasıyla yani 18. yüzyılda bunlar değişime uğradı. Japonya'da Meiji Restorasyonu'na Osmanlı'da Tanzimat'a kadar homoseksüel ilişkiler çok yaygındı. Cinsel tercih tüm kimlikler gibi 19.yy da ortaya çıksa da eşcinselliğin tarihi insanlık tarihiyle eşitttir belki de. Cinsiyet ve ona yüklenen roller tarihsel ve kültürel olarak yani toplumsal olarak kurgulanabilir. Biz genellikle geleneksel  beden tahakküm biçimlerini eleştirirken, modernleşmenin yeni beden politikaları yarattığını göz ardı ediyoruz. Modern bilim dalları da misal biyoloji ve tıp da bundan payına düşeni almıştır. Biyolojik farkların, işlevsel organların fazla abartıldığını  çoğu iddianın da safsata düşünüyorum. Jinokomasti misal, erkeklerin %30'da gözlemlenebiliyor ve bu hiçbir zararı olmadığı halde bir hastalık olarak önümüze servis ediliyor. Memesi büyük olduğu için bu erkekler bodyshaminge maruz kalıyor. Aynı şey kadın için de geçerli. Heteroseksizm diğer kategorileri dışarda bırakarak ötekiler yaratıyor. Eşitsiz toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiriyor.

Gelelim üremeye. Kadınlar artık çocuk yapmayacağız dediler, ne yapacağız? (Böylece onun memesinin de jinokomastik bir memeden farkı kalmıyor) Zor mu kullanacağız? Kaldı ki bize ne? Alt tarafı ucuz işgücü ve asker kaynağını kuruturuz. Üreme, doğum ve nüfus politikaları üzerinden cinsiyeti ele almak politika yapıcıların işidir. Bilimde, sanatta ve edebiyatta kadın-erkek ikiliği, zıtlığı anlatısının bu derece gözümüze sokulmasının bir nedeni de bu politikalardır zaten. Ve siz herkes kendini istediği gibi tanımlayabilir dediğinizde modernizmin bize dayattığı bu anlatıyı yıkıyorsunuz, non-binary ve queer kimliklere özgürlük alanı açarak yeni bir anlatı kurguluyorsunuz.

Kadınların en az %90'ı hayatının bir döneminde erkekler tarafından tacize ve tecavüze uğradığını söylüyor. Tecavüzcü küfürlerin çoğu kadını ve kadın bedenini hedef aldığına göre öyle niyetle geçiştirilebilecek kadar basit değil bence durum. Dili de sarsmamız lazım. Kimliklerin özgürlük alanını genişletmek ve eski anlatıları yıkmak adına belki de bize biraz politik doğruculuk lazımdır. Samimmiyyet kokan politikalar sayesinde geldiğimiz noktaya bakın.:)
 Fikirler farklı olabilir çok sorun değil, anlaşılabilmek güzel şey gerçekten. Yorumunuz ve yazıya olan ilginiz için teşekkürler.


21 Şubat 2024, 16.34
Ayrintili yanitiniz icin tesekkur ederim ama farkettim ki boyle derin konularda kendimizi bir iki paragraf yaziyla anlatmak zormus. Soylediklerinizde zaten hemfikiriz, ama siz cinsiyete salt insan ozelinden bakiyorsunuz. Ben cinsiyetler vardir derken buna sadece ve sadece biyolojik acidan baktim. Yoksa elbette soylediklerinizde bana gore haklisiniz, ozellikle '3 cocuk dogurma' sorunsali ve bunun turevleri, kadinlara zoraki bicilen anne rolu, vs ve diger sayisiz sosyal, kulturel, politik konularda.. Ama bu hala benim soylediklerime cevap olamaz ki, ornegin bu iki bitkinin uremesini aciklayamaz. Bana gore bunlar ayri ayri tartisilmali ki tum dunyada bu konuda yasanan polemigin sonu bu yuzden gelmeyecek.  Islevsel organlarin fazla abartildigini belirtmissiniz. O halde hayat bu gezegende nasil baslamis? Insan ozelinden bakarsak ve biyolojik bir tanim olan cinsiyet kavraminin nasil icinin bosaltilip, kalan bosluga nasil herkesin kendi isine geleni doldurdugunu konusacaksak, elbette her sozunuzun altina ben de imzami atarim. Umarim simdi daha aciklayici olmusumdur. Ayrica, dogru, biraz politik dogruculuk iyidir. Benim elestirim dunyada su siralar yasadigimiz abartili cilginlikti. Dil konusunda hala anlasamadim ama onu es geciyorum. Uygun orneklerle kendimi anlatmaya kalkarsam degerlendirmeden gecemem. Sadece sunu soyleyebilirim; ben kesinlikle cinsiyetci biri degilim ama yeri geldiginde kufrederim ve bu beni cinsiyetci yapmaz.. iste zaten ben de bu asiriliga karsiyim.. her sey siyah beyaz degil bu dunyada.. doga tamamen gri tonlar uzerine kurulu... tekrar tesekkurler  sabir ve vakit ayirdiginiz icin 
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın