gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Okusam Büyük Adam Olurdum

23 Nisan 2024, 08.29
A- A+


He dayı he! 

Yazıma bilindik trajikomik bir hikayeyi anlatarak başlıyorum.

"Mahir...
Onu hiçbir sınıf arkadaşı sevmiyordu. Çünkü derslerine asla çalışmayan, tembel ve bön bir çocuktu. Özellikle öğretmeni hiç sevmiyordu...
" - Beni delirtiyorsun" diye hep kızıyordu Mahir'e.
Bir gün Mahir'in annesi okula geldi. Öğretmeni ile görüştü. Öğretmen dürüstçe:
 "- Çocuğunuz ders çalışmayan, aptalca şeyler yapan bir çocuk. Notları da düşük, hayatımda bunun kadar tembel bir öğrenci görmedim" dedi. 
Annesi çok şaşırdı, Mahir'i okuldan aldı ve Kayseri'ye taşındılar.
Aradan 25 yıl geçti. Öğretmen de Kayseri'ye tayin olmuştu. Bir gün öğretmen ağır bir kalp krizi geçirdi. Bütün doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylediler. Bu zor bir ameliyattı ve Kayseri'de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı.
Öğretmen ameliyat oldu. Gözünü açtığında karşısında yakışıklı cerrah ona gülümsüyordu. Öğretmen tam teşekkür edecekti ki suratı morarmaya başladı. Bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden küt diye öldü.
Cerrahın Mahir çıkacağını sandınız değil mi?
Yapmayın, komik olmayın..
Doktor şaşırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir baktı ki o da ne?
Odaları temizleyen Mahir, solunum cihazının fişini çekip elektrik süpürgesini takmış."

Ayakları yere basan, ezber bozan ve direnen mizahı sevdiğimi hiç söylemiş miydim? Öyle ki dialoglardaki sıkıntıyı bile gözardı edebilirim. Mahir'in öğretmeni 70'lerde, 80'lerde, 90'larda 'beni delirtiyorsun' demezdi mesela. Holivud repliği bu, nerde görsem tanırım. Bizimkiler 'eşşoğlueşşek', 'hayvan oğlu hayvan' falan derdi en fazla.:)

Aslında internette dolaşan bir video daha vardı fakat videoda bir çocuk olduğundan, çocukların 'internette unutulma hakkı'nı ihlal etmemek için paylaşmadım. O da tıpkı mahir gibiydi... Bir öğretmenini çok sevmesine rağmen onu sevmeyen ve aşağılayan diğer öğretmenler nedeniyle okuldan soğumuştu. Hapishaneden yeni çıkmış olan babasına 'baba beni okuldan al' diyen bu çocuktaki öngörü, en iyi üniversitelerde eğitim almış bazı insanlarda bile yoktu maalesef. Bu insanlar sosyo-kültürel gerçekliğine bakmadan 'istersen başarırsın' zırvalarıyla çocuklara ve gençlere zarar veriyorlar.
Üniversiteye hazırlanırken mahallede matematik dersi verdiğim çocuklar ne yapıyor diye bakındım geçenlerde. Bazıları evlenmiş hatta çocukları olmuş ve hiçbiri bırakın dünyayı ülkenin durumundan bile  şikayet etmiyor, bilakis 'yola devam' diyorlardı.  Haftada bir gün ders verdiğim bu çocuklardan ne bekliyordum da ne yapıyorlar, diye merak ediyordum? Haftada iki saat matematik dersiyle ya da içlerini döktükleri eğlenceli sohbetlerle mi eleştirmeyi öğreneceklerdi? Öğrenseler ne olacak, içinde bulundukları habitusu terk edemedikçe uyum sağlayıp devam edecekler. Bunu yapamadıklarında yaftalanıp dışlanacaklar, fakirleşecekler. Ben de az salak değildim! Yine de aklıma geldikçe hüzünlenirim. 
"Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar"
Şair haklı, yenilikçi fikirler için kaybetmeyi ve yalnız kalmayı göze almak gerekiyor.
Meselenin başka bir tarafı da 'mevcut eğitim ve öğretim kurumlarından ne bekliyoruz?' Şairin de dediği gibi 'Hür eğitim yoktur'. İvan İllich'in 'Okulsuz Toplum'u o dört duvarın tahakküm edici yönlerini pek güzel irdeler. Mesela bazı Kuzey Avrupa ülkerindeki özellikle Finlandiya'daki eğitim kurumlarının yenilikçi müfredatı bu açıdan dikkat çekidir. Ayrıca onlar vicdanı, empatiyi, sorumluluğu merkeze alan eğitimin önemini yıllar önce önce kavramışlardı. 
Biz bir gün olgunlaşabilirsek eğer... (Şair bu cümlede ütopyaya bağladı, ciddiye almayınız)

İstersen Başarırsın(?)

Başaramıyorsan demek ki yeteri kadar istemiyorsun, tembelsin  yahut yeteneksizsin. O zaman tek sorumlu sensin!
ah Başarır! Önce şunda bir anlaşalım, bireyin hayatı kendi seçimlerinden daha çok toplumsal koşullanmanın, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel vs çevresinin ürünüdür. Yani bir insanın başarısında kişilik özellikleriyle birlikte hatta daha fazla içinde yetiştiği aile ve toplumsal kurumların (din, eğitim,siyaset,ekonomi vs) etkisi vardır. 'Başarı nedir' kısmını sonra açayım.

Eşitsizlik, genellikle parası,statüsü vs olan ve olmayan bağlamında, yani sınıfsal olarak ele alınır. Bu açıdan baktığımızda toprak zengini biri çocuğunu istediği üniversitede okutabilir. Çok çalışırsa ve ona burs verilirse dağda çobanlık yapan bir genç en iyi üniversiteleri kazanıp birincilikle mezun olabilir. İyi eğitim demek aynı zamanda iyi gelir kapısı olduğundan merkezi bir öneme sahiptir. Gerçekten öyle mi? Fırsat eşitliği ve ekonomik refah eşitsizlikleri ortadan kaldırır mı? Hiç tereddüt etmeden 'hayır' derim.
Üniversite mezunu asgari ücretle geçinen ailelerin çocuklarının üniversitedeki başarı oranı toprak zengini ilkokul mezunu bir çiftçinin çocuğunun başarı oranından yüksektir. Kentte yaşayan taşraya göre, batıda yaşaya doğuya göre daha avantajlıdır. Bourdieu'nun deyimiyle insan ekonomik sermayesi kadar kültürel, sosyal ve sembolik sermayesinden de yer. Taşra kökenli olduğu için akademik çevrelerin burun kıvırdığı bir düşünürdü. Avrupa'da bazı çevreler hala iki kuşak akademik eğitim almayana üniversite bitirmiş gözüyle bakmaz. (Ayrıca aynı düşünür türlü ayak oyunlarıyla üst kademelere de oynamış diyorlar günahı boynuna. Magazinsiz yapamıyorum)
Kendisi 60'lı yıllar Fransa'sında çok önemli araştırmalara imza atmıştır bu konuda. Yaptığı araştırmalara göre eğitim sistemi eşitsizlikleri yeniden üretiyor, eğitimli kent kültürüne sahip ailelerin çocukları iyi gelir getiren bölümlere girerken diğerleri fen-edebiyat fakültelerine mahkum oluyordu. 
Bizde de aynı perspektiften pek çok çalışma var. Hemen hemen benzer sonuçlar çıkıyor. Marxistlerin sınıfsal perspektifi bu gibi eşitsizliklere de kör maalesef. Gerçi coğu ülkede sol kendini yeniliyor artık, bizimkiler hariç! Bizimkiler 'her şey sınıfsaldır, din afyondur, feminizm solu bölüyor' dan öteye geçemiyorlar. Ne solmuş böl böl bitiremedik. Eşitsizlikleri ekonomik eşitsizligin yanında sosyo-kültürel, coğrafi, dil gibi farklı bağlamlarda ele almak toplumsal sorunları cözmek için çok daha verimlidir 

İki Dil Bir Bavul filminde birbirini anlamayan bir öğretmen ve köy çocuklarının bir eğitim dönemini nasıl bitirdiği anlatılır. Hiçbir şey öğrenemeyen çocuklar öğretmenleri giderken onun arkasından bakakalırlar. Aslında Türkçe konuşan kırsal ve yerel ağızlarda da durum bu derece vahim olmamakla beraber sorun aynı.Öğretmen modernizmin geliştiren, dönüştüren bir temsilcisi iken çocuklar geri kalmışlığı simgeler. Bir profesör anlatıyordu, okulda öğretmeninden öğrendiği 'günaydın' kelimesini evde kullandığı için babasından bir tokat yemiş ve bunu hiç unutmamış. Aynı şekilde çocuk kuşağı programları da sıkıntılıdır. Bunlar dünyanın en gerizekalıca kurgulanmış programlarıdır. İdealize edilmiş modern ve anlayışlı anne-babaları gösterdiğiniz çocuğun psikolojisini bir düşünün. Oysa özellikle bizim gibi cezalandırma toplumlarında çocuğun gerçekliği ağzının ortasına yediği bir tokat veya terliktir. Bu programları izlemesi gerekenler ebeveynlerdir. Modernin yerel ve geleneksel olanla çatışması ve arada kalmışlık o çocuklar açısından travmatik bir tecrübedir. Okuldan ve eğitim hayatından soğutur. Kırsalda yetişen çocuklar ve gençler maddi durumları iyi olsa dahi modernizmin dayattığı sembolik ve kültürel sermayeye sahip olamadıklarından okul başarıları düşüyor. Çoğu, liseden sonra tahsil hayatını devam ettirmek istemiyor. 
Bize her yıl üniversite sınavlarında çok iyi bir üniversite kazanmış köyde çobanlık yapan öğrenci masalını anlatırlar. Halbuki eğitimli üst ve alt gelir gruplarının çocuklarının üniversiteye girme oranı ve okul başarıları çok daha yüksektir. Misal dersanelerin derece yaptırmasına değil kaç öğrenciye kayda değer(?) bir bölüm kazandırdığına bakılıyor artık. 

Bence Pisa testinde Türkiye'nin konumunu, modern eğitim sistemi ve anadilde eğitim bağlamında tekrar değerlendirelim.'Yo güzel':)

'Her şey olabilirsin, Hayallerinden Asla Vazgeçme'(?)

1980'lerden itibaren medya ve eğitim kurumlarınca empoze edilen bu düşünceyle gerçeklikten kopuk bir nesil ortaya çıktı: Y kuşağının bir kısmı Z kuşağının tamamı. 'Her şey mümkün' fikrini empoze eden değişim programının ABD'de ve aynı zamanda tüm dünyada neoliberal politikaların hayata geçirildiği dönemde ortaya çıkması tesadüf olmasa gerek. Bireysellik(olumsuz ve kendini merkeze koyma anlamında) hem üretim için rekabet edecek 'iş gücü' hem de sınırsız tüketme özgürlüğü aşılanmış hırslı 'tüketici' anlamına geliyordu. Sanayi Devriminden sonra bireyselleşen insan dönemlere göre de farklı özellikler barındırır. Hani hep dilimize doladığımız 'Z' kuşağı: Jean Marie Twenge, kitabının da adı olan 'Ben nesli' diyor bu nesile. Onu, farklı kimliklere ve tercihlere hoşgörülü olduğu kadar hırslı, tahammülsüz olduğu kadar kendisi için en iyiyi isteyen bir nesil olarak tanımlıyor. 
Herkes film yıldızı, yazar, müzisyen, futbolcu, bilim insanı, olmak istiyor. Bir de şimdi influencerlık çıktı. Yapmayı istediğimiz(?) işler için de koşullandırılıyoruz. Çünkü zor bir işi yapmanın üç güdüleyicisi vardır:
1.Şöhret 2.Para 3.Prestij 
Çevrenizdeki insanlara sorun bakalım, kaç tanesi hayalini kurduğu işi yapıyor. 

Rekabet Koşulları

Maalesef son 30 yılda istediğimiz her şeye sahip olmak önceki dönemlere göre çok daha zor.
Z Kuşağı şöyle Z kuşağı böyle! Alın size Z kuşağı:
Eskiden liseyi bitirip memur olunuyordu şimdi gerek kamuda gerek özel sektörde nitelikli pozisyonlar için extra nitelikli personeller aranıyor. İki dil bilecek, bilmem kaç sertifika, aynı zamanda özel sektörde 28 yaşını aşmamış ve tecrübeli olacak. Bir de nikahlanacakmış gibi personel seçen işveren boyutu var. Hayat görüşünüzden, cinsiyet tercihinize kadar didiklendiğiniz 'prezentıbıl' diyerek özetleyeceğim kategori konumuz dışı bir rezillik olarak burda dursun.
Örneğin akademik kadrolara ortalama %4 kontenjan ayrılırken bu kontenjanlara talip olma oranı ortalams %20 lerde. Üniversitelerin mezun sayısı ve istihdam oranı arasında da cok büyük bir açık var. 
Geçen yıl İngiltere Toplumsal Hareketlilik Komisyonu Başkanı Katharine Birbalsingh bir konuşmasında yoksul ailelerin çocuklarının ülkenin önde gelen üniversitelerine giderek “sınıf atlama” hayali kurmaması gerektiğini söyledi. 'Toplumsal hareketlilik' kavramı fırsat eşitliğinden hareket ederek toplumsal konumlardaki geçişkenliği ifade eder. Çocuğun genellikle babadan daha üst bir statü edineceği var sayılır. Bu olmuyorsa ekonominin kötü olduğu, fırsatların eşit sunulmadığı anlamına geliyor.

Yurt dışından örnekler veriyorum ki 'liyakatsizlik' argümanı önüme gelmesin. Bir de 'liyakat'in ortaya çıkardığı eşitsizlikler var. Onlara değinmeyeyim şimdi, toplum buna hazır değildir muhtemelen. Biz oturup yenilikçi bir fikrin önce Avrupa'da kabul görmesini bekleyelim. Sonra da 'Bu ülkede neden hiç entellektüel yok?' Batı-merkezli düşünce ve Batı kompleksi sağolsun!

Antidepresan Toplumu

'Her şey olabilirsin' diyerek koşullandırdığımız çocukların büyük çoğunluğu olmayı istedikleri şeyi olamayacaklar. Ailelerinin yatırımlarını boşa çıkardıkları için sürekli kendilerini suçlayacaklar. 'En iyi' ya da 'iyi' olamamanın yarattığı utancı bir ömür taşıyacaklar. Makul olmayan hedeflere ulaşamadıklarında ve tüketimden dışlandıklarında ortaya çıkacak hasarı onaracak tahammüle de sahip deĝiller eskiden olduğu gibi. Artık kimsenin kimseyi dinleyecek sabrı ve zamanı da yok. Bir bakmışımız hiç tanımadığımız bir psikolog/psikiyatristin muayenehanesinde ruhen çırılçıplak bir şekilde kullanacağımız tedavi yönteminin/antidepresanın kar-zarar hesabını yapıyoruz. Bir ihtimal daha var...

'Büyük Adam Olmak' Ne Demek?

Yukarda bahsettiğim üç güdüleyiciden birine sahip olduğunuzda olacağınız şeydir. Şöhret, Para, Prestij.
Pandemide öğrendik ki ödüllü kitaplı bir yazar, tır şöföründen daha önemli değil. Doktorlar hep önemliydi. Kibirleri de bundandır, 'tanrının eli' derler. Kutsal meslek(?) Şunu unutmayalım ki kutsal varsa kurban da vardır. Annelik ve kadınlık da dahil hiçbir şey kutsal değildir.
O aydın dediğimiz tayfanın çoğu memurdur aslında. Şairin de dediği gibi, yeni ve verimli üretim şekilleri geliştiren bir çiftçi entellektüeldir fakat önceki bilgileri ezberleyip önümüze getiren bir akademisyen memurdur. Yani her meslek özünde itibarı hak eder. Misal hayatını kazanmak için burda bize oyun hizmeti sağlayan insanlar ve bu hizmet karşılığında para ödeyen ve/veya reklam izleyen insanların birbirinden herhangi bir üstünlüğü yok!  Burdaki bir üye de hayatını kazanmak için başka bir sektörde hizmet veriyor. Kendi adıma çiftçiden seks işçisine kadar, çöp toplayıcıdan dansöze kadar hepsine mesleki anlamda aynı derecede saygı duyuyorum, 'liderlik' hariç. Kahramanlara da inanmıyorum. İnsan sadece kendini kurtarabilir. Diğerleri ile dayanışma ağları kurmak ve onlara destek vermek dışında yapabileceğimiz bir şey yoktur. 
'Adam olmak' cinsiyet eşitliği açısından da sorunludur. Aslında bildiğimiz anlamda adam olmamaya çalışmak lazım. 
Bir düşünelim bakalım insanın değerini ne belirler? Güzel bir beden? Kıvrak zekaya sahip olmak? Şık giyinmek? Bilgiye ve donanıma sahip olmak? Eğlenceli-esprili bir insan olmak? Bilgelik? Empatik yahut sempatik olmak? Zengin olmak? Prestij sahibi olmak?
Bunlar olmayınca bir insan kıymetsiz midir? Hatta eli artırıyorum: dürüst, sevgi dolu, adil, iyi insan olmak? 
Eğer istenilen bunlarsa, insan bunları temin edecek bir araç/makineden öte bir varlık olamaz. Oysa insan işimize yarayacak bir makine değildir. İnsan amaçtır. Her insan her ne ise o olarak kıymetli bir varlıktır. Bu hayvanlar ve bitkiler için de geçerli. Her canlı kendi doğasına uygun koşullarda yaşamayı hak eder. 
En iyisi olmak zorunda değiliz. Olamayız da zaten. Sorun bizde değil en mükkemeli olamadığımız için bizi suçlayan ve koşullayan, hatta bozuk bir makine gibi çöpe atan insanlarda ve sistemde. Tapındıkları hiyerarşiler ve kast sistemleri içinde birbirlerini yok etseler de kurtulsak. 

Sonuç

Bir yanda bireye  'her şey olabilirsin'i telkin edip öte yanda bunu yapabilmesinin önündeki tonlarca engeli kaldırmayan, başaramadığında kendi meşruiyetnin devamı için sadece  bireyin kendisini suçlamasını sağlayan bir sistem. Off! Ne muazzam bir düzen! Tıkır tıkır da işliyor valla. 
Aslında 'aynen devam' derdim, beklentiler yükseldikçe çatışma artardı ve bu benim en sevdiğimdi... Şayet antidepresanlar olmayaydı. Gerçekçi ol imkansızı isteme, olan yine sana olur yavrucuğum.


"Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem tüm dünyayı değiştirebilir"
"Çünkü sen sadece bir seçiminsin”

Ben kendi seçimim değilim, seçebilseydim çoğu insan gibi dünyaya gelmemiş olmayı seçerdim. Bir fikir toplumsal olgunlaşma aşamasına gelmeden değişim yaratamaz. Kendi hayatını ve dünyayı değiştirmeye çalışanların hangi bedelleri ödemesi gerektiğini de anlatın onlara. Bu hayat bir kere geçiyor elimize ve yeterince uzun da değil. Öyle konfor alanından 'istersen yaparsın' diye seslenerek gaz vererek olmuyor bu işler. 

 


YORUMLAR

25 Nisan 2024, 07.06

Merhaba, n'aber Bilge?

Başarı konusu benim de çok dikkatimi çekenlerden. Bu konuda olumlu olumsuz çok yargılandığımı hatırlarım bazen. Toplumsal başarı için bireysel başarılarımın ne kadar gereksiz olduğu hissine çok defa kapılmama sebep olundu bazıları tarafından. Tabii toyduk o zamanlar, cahildik, dünyanın rengine kandık (alnından ter akan emoji). Toplum gibi olmak; onlar gibi düşünmek ve yaşamak(örn. evlilik, örn. akraba ziyaretleri) , onlara genel anlamda uyum sağlamak ve toplumda yer edinmek ne kadar önemli burası da muamma esasında yani bence. 
___________

Son linkteki şarkı güzeldi, 1950-60lar'dan kalmaymış. Videodaki şarkı yılı 50-60'lar olunca konuya da yer yer olumlu/olumsuz şekilde iyi eğitimi ekleyince sen, bu durum eskiden izlediğim yine 50'lerde çekilmiş bir Japon filmi olan Ugetsu-Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri'ni aklıma getirdi. İzlediysen mutlaka bilirsin, şuanki Japonya'dan çok farklı olan o zamanın şartlarına göre, zayıf görünüm ve yetersiz yaşam sunulmuş izleyenlere olduğu gibi. Şuanki Japonya nereee filmde o zamanki Caponya nere. O zamanın şuanki Türkiye nüfusu ile neredeyse eşit olan bir Japonya, ne düşünüp ne yaptı da nasıl oldu da filmde yamyamlık hissi uyandıran(en azından bende öyle oldu) bir toplum türünden şuanki çalışkan ve girişimci olan daha da kalabalık bir toplum türüne dönüşüverdi...

(Yorumumu bağlamak için seçimleri beklesem olur mu, bizim ülkeyle kıyaslama yapabilmek için hala gencim de:') Bu arada filmde karakterlerin aslında her durum için çalışkan halleri dikkatimi çekmişti o zaman ama anlam olarak olumlu çalışkanlık değil bu mecazen:D ) 


25 Nisan 2024, 14.36
Merhaba Otherand
N'olsun bahar geldi kaktüslerimi ilaçladım. Tabi organikler işe yaramayınca kimyasala hücum edip çevreciliğime halel getirdim. En az zararlı en iyi ithal ilacı aldım, diyerek vicdanımın sesini bastırmaya çalışıyorum. Senden n'aber?

Ah onu hepimiz yaşadık. Çok şükür piç geldim hiç gidiyorum da çok aşırı beklentiye girecek kimse yok çevremde. Ekonomik anlamda sınıf atlayanlarda çok görüyorum bunu. "Bak benim imkanım yoktu" diyerek yapamadıklarını çocuklarına yüklüyorlar. Çocuklar da bir gıdım sevgi ve ilgi için didinip duruyorlar. Yapmak istemedikleri işleri yapıyorlar falan. Aile kederdir
İnsanlar giderek evlilikten uzaklaşıyor. Bununla beraber ataerki yeni tip ilişkilerde de çelişkilere neden oluuor. Açık ilişki bizde erkeğin meşru haremine dönüştü mesela... Aile de dönüşüyor tek ebeveynli aileler falan. 
Filmi izlemedim. "Ateşböceklerinin Mezarı" diye animasyon bir film var. Orda da benzer bir atmosfer vardı. İkınci Dünya savaşı Japonya için çok büyük bir yıkım oldu. O atmosfer ćok normaldi. Yaşayan bilir derler. Her ne kadar Almanya ve Japonya kaynaklarını askeriye yerine bilim teknolojiye aktardı ondan böyle oldular deseler de. Toplumsal dinamiklar çok etkiliydi. O dönem bazı ABD'li sosyal bilimciler japon toplumunu inceliyorlardı. Bunlaedan biri Ruth Benedict'ti. Savaşın gidişatını belirleyen de Japonların bu inatçı tutumuydu. Başka bir toplum olsa on kere teslim olacakken Japonlar imparatorun 'silahları bırakın' emrine kadar direndiler. Karşılıklı yükümlülük toparlanabilmek için önemli bir etkendi. Olumsuz tarafı, yükümlülük utanç kültürünü, o da kendine zarar vermeyi doğuruyor. Sanayileşme sonrası rekabet koşulları da eklenince okul öğrencilerine kadar inen  intiharlarla sonuçlanıyor bu. Modernleşme sadece bizde değil Asya'dan  Afrika'ya kadar bütün medeniyetlerde kırılmaya yol açtı. Uzak Doğu'da en çok yapılan estetik ameliyat göz kapağı ameliyatı. Çoğu toplum hala batı kompleksiyle yaşıyor. Frantz Fanon'u duymuşsundur, bu konudaki çözümlemeleri oldukça sağlamdır. Modernleşme olumlu değişimlere de sebep oldu tabi; Meiji restorasyonundan önce Japonya'da yaşlı bir erkeğin genç hatta çocuk yaşta bir erkeğe yönelik cinsel istismarı ćok normal karşılanıyordu. Aynı şey yetişkin bir erkeğe yapılamazdı onur kırıcıydı bu.  Çocuk istismarı hala yaygın bir sorun, bu ataerkil kalıntıları temizlemeye çalışıyorlar hala. 
Film için teşekkürler, ilk fırsatta izlemeyi düşünüyorum.
25 Nisan 2024, 18.34

İyi ben de, okuduk büyük insan olma çabaları işte nooolsun...

Ateşböceklerinin Mezarı isimli animasyon filmi de izledim. Filmde 2. Dünya savaşı sırası/sonrası konusu biraz daha dramatize edilerek bireysel anlatıma başvurulmuş. Tabii benim dram diye nitelendirdiğim şey hayatın ta kendisi olabiliyor ama neyse tıpkı Uratgu filmindeki gibi. 

   Frantz Fanon azınlıkların neredeyse sözcü bir ismidir. Azınlık derken elbette bir küçümseme sözkonusu olamaz. Etkilendiği isimlere bakınca Sartre de göze çarpanlardan, şahsen daha çok Sartre etkili bir düşünce yapısı varmış bana göre. Afrika kökenli bir Fransız vatandaşıymış, öyle bir isim ki aklımda kalış hikayesi şöyle; Fransız doğumlu Fransız lakaplı Fanon isimli biri. Toplumda yer edinmek şart mı gibi bir şey söylemiştim ya üst yorumda, kendisi Fransa'ya uyum sağlayamamış üstüne Fransa'da edindiği statük yeri de ölümünün ardından kaybetmiş... Fransa asimiletik sömürüsü üzerinden dünyayı kaleme almıştır kendisi. Aksine Fransa'da yaşayan bir tanıdığım yaşadığı ülkenin yenileri asimile etme başarısından bahsetmişti. Sonradan Fransa vatandaşlığı olanlar ben Afrikalıyım, şuralıyım buralıyım demek yerine içten bir gururla ben bir Fransızım diyebiliyorlarmış. Bizim ülkede ise herkes şu bu ama kimse Türk değil sanki, şimdi de yerel halk olduk öyle deniliyor.

Kaktüslerini modern zehirlerden uzak tutsana, organik yöntemler çözümsüz kaldıysa tohumunda sıkıntı vardır at çöpe gitsin. Ben de yakın zamanda defne fidanı aldım böyle yer yer kuru, ısırılmış döküntü halde ulaştı bana da. Her nedense kendine has kokusu üzerindeydi, ilaçlanıp gönderilmiş besbelli ki. Neyse gelişim göstermeyip aksine daha da kötüye gidince ben de kötü yaprakları kesip toprağında sık sık organik yöntemler kullandım. Topraktan bütün vitamini kendilerine çalıp kendinden sonrakileri düşünmeyen bencil, hayırsız yapraklar gidince yerine hazırda bekleyen tohumlar hızla ve capcanlı halde gelişim gösterdi. Durumdan memnunum smile Resmi :) 
25 Nisan 2024, 21.50


İki kültür karşılaştığında doğal olarak birbirine tesir eder ve kültürleşme ortaya çıkar. Egemen kültür söz konusu olduğunda  asimilasyon ve zoraki kültürleme ortaya çıkıyor. Kültür direngendir öyle kolay değil bu işler. Charlie hebdo her fırsatta Müslümanları Arapları, Afrikalıları yaftalayıp tahrik ediyor. Mizahı bunun üzerine kurulu. Sor bakalım arkadaşına ne diyormuş azınlıklar bu duruma? Comte'un attığı temellerle modern pozitivist paradigma etkin siyasette. Ha şu da vartoplumsal felsefe geleneği sayesinde  ordaki sol gelenek bizdekinin aksine çoğulculuğa vurgu yapar, Müslümanin yanında durur, Afrikalının yanında durur ezilenin yanında durur. Sivil toplum örgütleri devlet karşısında güçlüdür. Tüm bunlara rağmen Demokrasi endeksinde kusurlu demokrasiler arasında yer alıyor. Aydınlanma dediğimiz sürecin toksik tarafıyla hesaplaşamadığımızdan tüm dünyada aynı sorunlar yaşanıyor. Fanon tam olarak 'ben Fransızım' diyen sömürgeyi içselleştiren Afrikalıyı çözümlüyor. Ben Fransızım demese ne olacak? Yukarda bahsettiğim kültürel ve sembolik sermaye kavramları bakımından dezavantajlı konuma düşecek. Pardon da bir insanın ne olduğunun kararını kim veriyor? Kişi hangi etnisiteye ait hissediyorsa odur. Herkes mecbur mu Türk olmaya? Türkçe eğitim almaya? 
Fransızım dedirtmek mi yoksa azınlıkları kendi kültürüyle etnik aidiyetiyle topluma adapte edebilmek mi başarı? Almanya'daki en büyük azınlık grubu olan Türkler niye biz Almanız demiyorlar? Hatta oralardan buradakilere vatan haini diyebilecek, göçmen düşmanlığı yapabilecek kadar da vatanseverler(!) 
Göçmenin vatanı yoktur derler. Gittiği yerde yabancıdır, dönse evinde yabancıdır. Kime sorarsan sor bu arada kalmışlık duygusunu yaşamıştır. 

Vayy yılların bitkisevicisine ahkam kesmek ha!
Aslında haklısın da sorun onlarda değil havası çok nemli buranın hemen bitleniyor çürüyor falan. Hiç bulaşmamam lazımdı.:)
26 Nisan 2024, 02.08

   T9 klavye hatalarımı niye yermedin, niye intikamını almadın benden, zamanında imla ve yazım konusunda sözde eleştirmişim ya seni sen öyle demiştin önceden. Belki okunabilirlik açısından (gözüm bozuk okuyamıyom gözlüklü emoji) bir şeyler demişimdir ama alınmaya sebep olacsk kadar küstahlık boyutunda değildir herhalde ya seni okumayı sevdiğimi her fırsatta söylediğimden. Bir defa Ugetsu yazacağıma Uratgu yazmışım düşün yani ben birini bu konuda ha, kimbilir Uratgu nasıl bir filmdir ki o da kendi çapında iyi kötü imbd puanı kapmıştır dimi dimiii :Ddd Sonra Fransa doğumlu yazdığım halde anatşist klavyem kendi bildiğini okuyup Fransız doğumlu olarak değiştirmiş ahahhah. 

"İki kültür karşılaştığında doğal olarak birbirine tesir eder ve kültürleşme ortaya çıkar. Egemen kültür söz konusu olduğunda asimilasyon ve zoraki kültürleme ortaya çıkıyor. Kültür direngendir öyle kolay değil bu işler." Katılıyorum. En basit örneği kılık kıyafet konusundaki farklılıklar. Buna da bir blogda homojen kültür yoktur cümlesiyle değinmiştin zaten ona da içten içe katılmıştım. Tahrik edici charlie hepdo kara mizahına bir şey demiyorum. Diğer yandan sivil toplum örgütlerinin haksızlık karşısındaki gücü dengeyi koruyor bence. İyi ve kötünün birleşimi veya karışımı gibi ırkçılık ile ırkçılığa karşıt birbirinden farklı iki zıt duruş. Enteresan olan ise zaten biliyorsundur; saf ırk olmamasına rağmen, ırkçılığın kendi içinde çeşitlenmesi. Bu konu kendi kendini bir noktada çürütmez mi sence de

Fanon ben bir Fransız'ım dese duruşunun bir anlamı kalmazdı ama. Kendince olması gerekeni yapmış muhterem. Hoş şöyle dese nolurdu ki diye de düşünmeden edemiyor insan; ben bir Afrika kökenli Fransız vatandaşıyım. Sömürüldüğüne kimse inanmaz, dünyada zaten mevcut olan sömürgenin varlığını kimseye duyuramaz mı sanıyordu ki... 

Aydınlanma dedin de bu bitki yetiştirme konusunda aşırı aydınlık dolu bir dönemdeyim ya :D. Tüm bitkisevicilere ışık olacağımı hissediyorum sen de dahilsin buna :D Yeni fikirlere açık biri olduğunu sanıyorum, deneyimledim de konuşuyorum, dışlanması gereken çürük yaprakları kesip atınca ben ve saksım memnun bir şekilde, bitki gövdesinin de gelişime hazır o tomurcukların da komple mutluluğuna şahit oldum. Sözümü dinleyip nankör kaktüsleri kesip biçmek veya atmak yerine daha da kucaklamayı tercih ediyorsun sanırım. Ne kadar çok kucaklayıcı olursan o kadar çok dikenleri batacak ama neyse hakkımızda senin de hayırlısı. 

Bu arada iyi gördüm seni, dopdolu enerjinle havam değişti. On yaş gençleştim resmen bu kadar mı farkeder smile Resmi Bırak şimdi Japonya'yı Fransa'yı da piyango vursa bi okyanus yüzü görmez miyiz be, köpek balıklarına aldırmadan iki kıtcık alıversinler onlar da can azıcık da hayvansever taraflarımızı belli edekim dimi ama, sonra bize kalacak yer lazım derme çatma bi çadır kursak fena mı olurdu yani? Vergisini düşünme paramız var. Para yoksa da kaçak yollarını buluruz. İlle de vatanım da vatanım dersen ben varım, hamurdan susamlı simitin termostan çayın hazır ve nazır smile Resmi


26 Nisan 2024, 10.53
'Saf ırk yoksa ırkçılık da yok' demek istiyorsan eğer bu, kafayı devekuşu gibi kuma gömmek oluyor. Irkçılığın farklı görünümleri var artık. Yukarda belirttiğim etnik aidiyet ırk temelli değildir. Misal 'toplum' diyerek de aşağılanabiliyor etnisiteler. İrkçılığın büyük kısmı latent ırkçılıktır. Hep söylediğim gibi farkındalık yoksa ayrımcılık yoktur. 

İlk paragrafına gelirsek eskidrn ne için tartıştık ne oldu bitti çok da iyi hatırlamıyorum. Demek epten püften bir şeydi. Bunu gündeme getirme çabanı hele hiç anlamıyorum. Evet yaşlanıyoruz. Ayrıca beni okumayı sevdiiğini eskiden hiç söylemezdin. Bloguma bir iki espri yapar giderdin. Benim hatırladığım bu. Şimdi söyledin, teşekkür ederim.
Kaktüs yaşadığı iklimde çok kıymetli bir bitkidir. Hele ki çorak iklimlerde ićindeki suyu muhafaza etmesinin yoludur o dikenler. N'apsın ölsün mü? Sorun onda değil yaşadığım iklim böyle kıymetli bitkileri çürütüp hasta ediyor. Onlar da bayılmıyor benim göt kadar balkonumda yaşamaya. Bu iklime rağmen oldukça başarılıyım bu konuda, çünkü bir şeyi sevdiğinde onu tanımak, ihtiyaçlarını bilmek için çaba sarfedersin.  Kaktüsü herkes sevemez zaten. İyice tanımadan yaklaşırsan, gerektiğinde gerekli mesafeyi korumazsan pisilerin de tırmığını yersin yani. Bu çok normal. Pisi diyen de kaktüs diyen de çoktur bana. Mesafeyi ihlal ettiğinde tepkilerim yüzünden çöpe atan da... Biz alışmışız 'salatalara katarız', deyip öldürdüğümüz kaktüs saksılarında maydonoz  yetiştirmeye. Ayrıca ben seni defne ağacı yetiştiriyorsun diye yargılyor muyum? Ne güzel işte yaprağını yemeklere katarsın. Herkesin sevdiği kendine:) 
Hayvansever olmak için okyanus aşıp köpekbalıklarına kıtlatmamız mı lazım? Dünya turuna çıkma hayalim vardı da en fazla ışınlansam gibi fantastik hayallerim oluyordu. Maceracı mazoşik fantezilerim olmuyordu pek. Olana saygılarımı sunarım. Şimdi en fazla parkta çekirdek çitlemeye gidebiliyom. Kronik yorgunluğum had safhada buna rağmen olumlu enerji verebildiysem ne mutlu bana:)

26 Nisan 2024, 16.52

Irçılık kendi içinde çeşitleniyor ve orjinallik sorgulaması yapılmadan. Çelişik felsefi boyutu böyle. Her insanın elbette bir dünya bakışı ve farkındalığı olmalı ancak bu onu kendi ülkesine kör etmemeli. Ülkedeki ekonomik, sosyolojik ve siyasi sorunlar hallolmadan dünyanın geneline çözüm aramak beni hayalperest yapar. Örneğin bir Amerikalı ülkesindeki bir siyahi ya da Afrikalıya kendi vatandaşından ayrı tutmadan nasıl davranır, hangi imkanları sunar ve hangi resmi kuralları uygular buna bakacaksam eğer, o Afrikalının o ülkeye ne kadar uyumlu yaşayıp yaşamadığına da bakarım. Ülkeler ev gibidir. Evine aldığın misafir gidip wc'de işini görmek yerine gelip evinin ortasına pisliyorsa ne kadar ve neden hoşgörülü davranırsın ki. Metroda pisleyen bir siyahi videosu bana birçok şeyi açıklar mesela. Senin kaktüs hikayendeki olumsuz iklim sebepli gibi bu konu da

İlk paragrafta gündeme getirme çabamı farketmen büyük farkındalık gerçekten :) Yeri gelince söylenen bir şeyi ben olsam yargılamazdım. Önceden dediğim şey çok eski tarihli değil ki, bir önceki blog karşılaşmamızda özelden konusunu açmaya çalıştığında kendi yanıtımı yetersiz bulduğum içindi. Burada kendi harf hatalarımı görüp yazınca hatırlar heralde dedim. Eskiden tartıştığımızı da ben hatırlamadım şimdi. Aradan çok zaman geçti kavga boyutlu olsaydı mutlaka hatırlardım. En azından ben kavga ettiğimizi hatırlamıyorum şuan, sana sorsak belki ben saçını başını yolmuşumdur filan. 

Pisilere mesafeni korumak zor iş, sevilmek için yaklaşıyorsa oyy yerim seni diye üstüne atlamadan durabiliyorsan helal olsun. Şimdi pisinin dengelisi de var dengesizi de o da ayrı mevzu. Ayçekirdeği ben de çok severim sivilce yapmadığı sürece. Köpekbalıklarına niye önyargılısın, onlar da hayvan değil mi niye onları türünden daha aşağıda gördüğünü ima ettin bana mazoşik fantezili diyerek? Köpekbalıkları buna çok üzülür, hayvanseverler derneğini arıyorum şimdi konum ver

26 Nisan 2024, 17.38
Bak şunda bir anlaşalım. Mülteciler  göçmenler senden farklı değiller.  Yerli halkın suç işlrme oranı neyse onların da o. Öyle manipülatif medya söylemiyle konuşacaksan bırakalım tartışmayı. Ha elimde belge var dersen ok, getir. Sıçma olayına gelirsek bu zamana kadar bu ülkede olmayan bir şey değil. İnsanlık hali tutamamıştır yani. Münferit vakalar istemiyorum oran getir bana. Onu konuşalım. Kaldı ki dilini bilmediğin yabancı bir kültürde seni koruyan politikalar yoksa elbette hayatta kalmak için kanundan sapabilirsin,  damgalanma suça sürükleyen bir etkendir. 

Duruyorum tabi, kedi  gelip sevdirirse severim aksi halde mamasını verip cekilirim.  Herkes haddini bilecek! Yahu köpekbalığı o yanına gidersen yer seni, doğasında var, bu kadar basit.Kimi ararsan ara selam da söyle.:)
Bence senin canın kavga istiyor sataşacak blogcu arıyorsun. Ay sen bana dengesiz mi dedin? Kulağa çok hoş geliyor. Bir daha söyle! Beni nasıl etkileyeceğini biliyorsun, çapkınn! ahahah...
Beni şahsi meselelerle tahrik edemezsin, Yiğit karikatürüne dòner tartìşma. Yukarsaki ırkçılık mevzusuna odaklan da kavga neymiş görsün gamyun! come on!:)








27 Nisan 2024, 21.24

Son yorum yazıp işime dönücem şimdilik gözüm üzerinde geliciim. Konu ne senin bakımı için üzerine titrediğin dikenli bitkin ne de benim kendimi ısırtmak için sivri dişlere ihtiyaç duymamdı. Senin değerli kaktüsün  ve benim köpekbalığı örneklemem tamamen opsiyoneldi. Zaten anlamışsındır, başka okuyanlar da anlamıştır herhalde. Gitmeden tekrar edeyim dedim. 

Alt ırklara olan bir düşkünlük sezdim sende en başından. Bu yüzdendir ki romantik hümanist bakış açını bitkiseverliğin üzerinden eleştirdim. Üstelik sosyal medya haberlerinde dolaşan Karabük iddialarından sonra, tüm dünyada özellikle Afrikalı halkın sömürüldüğünü düşünmen biraz komik kaçar(espri) . Afrikalısından tut Suriyelisine, Afganına kadar bizim ülke tüm ırklara karşı kucaklayıcıdır bu konuda hiç merak etme sen(tepki) . Kendi vatandaşına hor gördüğü her türlü imkanı bu dertlerine yandığın ezilen, dışlanan biricik insanlara altın tepside sunmuştur vatandaşlık satışı da dahil(öfke).

Ülkede haksız haklara sahip uyumsuz, ülkeye faydadan çok zarar veren beyaz bir Amerikalı ya da Avrupalı göçmen görsem anında sınır dışı edilsin isterim. Yani asla ırkların ne renkleriyle ne de dini inanışlarıyla bir derdim var bunu önce ima etmiş şimdi de açık açık yine tekrar etmiş olayım. Şu savaş muhabbetinden önce ülkeye kaçak yollarla giriş yapmış bir iki Türkmen ve Özbek asıllı Afgan tanıdığım var mesela. Tek dertleri çalışıp kazandıkları parayı ailelerine yollamak. Bir tanesinin hayali başka ülke dışına çıkıp daha çok para kazanabilmekken diğeri ise yakalanmadan burda kalmaya devam etmek ister. Ne zaman görseler saygıda kusur etmezler, bir merhaba deyiverirler. Ellerinden geldiğince buranın kültürünü öğrenip öğrenmek isteyenlere de kendi kültürlerini ve insanlarını eksiksiz anlatırlar. Kendi ırkından şu tiplere dikkat et, onlar zararlı tipler diyerek uyaran da onlardır. Sonra iş ortamında denk gelip ayaküstü tanıştığım bir ofisboy Afrikalı vardı. Üniversitede ayrı bölümden öğrenci Afrikalının aksine, o da gayet nezih bir tipti. Komşumuzun eşine Suriyeli bir kadın tebelleş olmuş, başka bir Suriyeli tarafından kıyafetim eleştirildi(kibar söylemde). Diğerlerine nazaran bir tek bu ülkeden biriyle ne güzel bir anım var ne de haklarında hoş bir duyumum oldu. 

İşte benim deneyimlerimden bazıları bunlardı. Bakış açımın kaynağı sosyal medya ya da sendeki pembe gözlüklerden değil; deneyimlerimden ibarettir.

Bu arada hangi ülkeydi sen bilirsin, Hollanda idi galiba. Ülkesine yabancı almadan önce kendi ülkesine ait kültür ve değerler eğitimi veriyormuş. Hangi ülkedeyse eğer tüm dünyada uygulansa varya tam benim kafa yapıma uygun hizmet. Bir de uygulamanın başına beni alsalar offff, kapıda da şu yazılı tabela; "çıkışlar ön kapıdan" smile Resmi

   Önermesem de konuyu suç kapsamından irdeleyeceksek bu noktada konuşmayı kilitlersin. Suç neydi, suçluluk duygusu neydi çık işin içinden çıkabilirsen. Bence sana göre suç oranları da hep bu modernlikten arttı zaten, aydınlanma çağı insanlığın neyineydi mis gibi mağaralarımızda mutlu huzurluyduk deeeğlmi :)) Dinozor ısırsın seni. Manipüle dediğin böyle olur. Suç varsa bunun yasası hukuku da var, işlesin layıkıyla ayrım yapmadan bunu konuşuruz konuşacaksak başka başlıkta. Zaten artık ülkeler domates seçer gibi insan seçmeye başladılar artık ülkeye yeni birini alırken. Bir de "Kaldı ki dilini bilmediğin yabancı bir kültürde seni koruyan politikalar yoksa elbette hayatta kalmak için kanundan sapabilirsin, damgalanma suça sürükleyen bir etkendir." demişsin. Haydaaa, vizesiyle gittiğim ülkelerde niye böyle bir şeye rastlamadım ben. Dur bir de kaçak yolla giriş deneyeyim, yakın zamanlı bir metro haberim çıksın da bekle, gör o zaman hak vercem sana. 

Senle didişmek hoşuma gidiyor, kedilere had bildirmek heee, bi dengesiz kedi tırmığı yemene bakar o iş. Haberiyle gel de daha da hoşlaşayım senden. Irkçısın işte, köpekbalıklarına tü kaka dedin. Hayvansever tüm dernek ve örgütleri kapına dizcem bak gör, selamlarını yüzyüze vermek isteyebilirler. Bir dakka valiz miii oradaki??? smile Resmi

28 Nisan 2024, 00.34
Ne dedin sen? Sen bana hümanist mi dedin? Teessüf ederim, lütfen biraz saygı. Cık cık cık! Hayret bir şey! Cık cık cık! Yetmedi bir daha cık cık cık!
Canım benim iki anlamda da hümanist değilim. İnsan sevmek manasında da insan merkezli düşünce manasında da humanist değilim. Hümanistlerin çoğu türcüdür. Almayayım ben. Köpekbalığı okyanusta mutlu mesut yaşasın bir raat ver. Biz yandık onlar yanmasın bari:p
Alt ırk ne be? Google'a sordum hayvan ırklarıyla ilgili diyor. Lütfen ayık kafayla tartışalım. Bir bitki sever olarak ben de bilirim ot çekip gelmesini, hayret bi şii! Cık cık cık! Bir daha cık cık cık!
Ha 'alt kültür' diye bir kavram var onu mu kastettin aceba? Ay yoksa sen üstün ırk falan.. ayy allah cezanı vermesin görmeyeli neonazi mi oldun sen:l
Hangi hakkı kime altın tepside sunuyor bu ülke? Somut örneklerle gel bana. Hala  mesnetsiz  konuşuyorsun. Sosyal güvencesiz asgari ücretin altında ücretle çalışma mı? Maddi sıkıntılar yüzünden  kız çocuklarının bilmem kaçıncı eş olarak Turkiyeli 50-60 yaşinda bir erkekle evlenmek zorunda kalması mı? Çocukları senin gibiler tarafından damgalanması mı? Hangisi?Dünyanın neresine gidersen git mültecilerin göçmenlerin durumu budur. Yahu gelmiş burda hayat kurmuş, burası  onların evi artık niye haddini bilsin? Suç işleyen ya sınırdışı edilir ya yargılanır. Yerli halkın yapmadığı ne yapıyorlar? Orda burda genç kızların şortuna laf eden yobazlarla dolu halkımız. Yok bir farkımız. Bir eğitim verilecekse topluca verilsin bence, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi mesela. Çok da güzel olur. Benim pembe gözlüğüm yok ama  senin gözlüklerin kirli baya. Önyargılar, kalıpyargılar gırla... Gördüğün bir iki sorunlu örneği hepsine mal ediyorsun.
Bariz göçmen karşıtısın. Ekonomik gerileme dönemlerinde göćmen karşıtlığı yükselişe geçer malum. Muhafazakar ideolojinin de en sevdiğidir bu. İyi yağla ekmeğini. Ah yavrucuğum, sanki onlar olmasa senin cebine girecek kaynaklar! Sen kimleri eleşirmen gerektiğini biliyorsun da işte latent ırkćılık da böyle bir şey. Tüm yükü ilk fırsatta etiketlediğin kişinin üstüne yıkmak. Ortalama bir Avrupalıya Türk'üm dersin 'hiç türk'e benzemiyorsun' deyip iltifat ettiğini sanır mal. 
Dur ben söyleyeyim Suriye savaşını fiştekleyenler. Kişi başı Avrupayla pazarlık yapanlar. Niye batıdaki  sınırları en başta açmadılar? İsteyen istediği yere gitseydi madem.
Kusura bakma da artık kalmak isteyeni zorla gönderemezsin. Ne kolay geliyor öyle kurulu düzeni bozmak. O domates seçer gibi insan seçen ülkeler zaten ırkćı ve ayrımcı. Dığerlerinin suçu ne? iyi eğitim alamamak mı zengin olmamak mı? 
Ayrıca sensin ırkçı, kediler tırmıklasın seni emi. Hoşuna gittiyse çıkıp çıkıp gel burdayım ben.Bir dahaki sefer belgeleri unutma ana akım medya sevmiyom dedim sana niye anlamak istemiyorsun.:)

28 Nisan 2024, 09.31

Hitler reyizzz der kiii; " “Cesedimi Rusların eline asla vermemelisiniz, beni Moskova'da heykel yaparlar”

Ölmeden önceki son sözü imiş, hayatını merak edip araştırırken sözlerine de bakıp özellikle buna çok gülmüştüm. Bizim yediğin hurmalar atasözünü hatırlatmıştı ilkin. Bunu ot çekmekten yazmadım, oku sen de gülesin diye. Ayrıca başka birinin mizahını kullanmak da ne bileyim. Kopyacısın ayol. En azından mizahın sahibi ciddi başlıklarda yapmazdı espirisini. Şimdi okuyan biri ciddiye alsa açıkla dur: Üzgünüm anne kızın okuyup büyük insan olacaktı otçu oldu! 

Ne mi dedim ben, iyi ki işim çıktı dedim ha neler yazmış neler, ayrıca o el niye havada, tokat mı salladın sen bana?! Bana???!!! Arkandaki valizden de utanmadın dimi?!. Kınaya kınaya bitiremedin bi, o cık cıklar ne be öyle?! Sen hümanist değilsen ben de neonazi değilim cık cık cık! Gerçekten değilim anlaman için illa kaktüslerin üzerine mi itmem lazım seni dellencem ha az kaldı cık cık cık.

Somut örneklerle konuşmadan somut örnek istiyorsun. En azından şahsi deneyimlerimi konuşturdum sen ne yaptın atıp tutturmaya çalıştın. Ya tutarsa Nasreddinwoman hoca. Ülkenin içinden geçtin, ülke şöyle böyle yobazlarla DOLU dedin hangi mesnete dayanarak söyledin ya ben o doluluk oranlarını göremedim de yorumlarında. Yok demiyorum vardır vardır da öyle ağzın dolu dolu "yobazlarla dolu" dedin ki... Temiz camlarla baktım yine aynı sonuç dayanak yok. Bu durumda ben önyargılı, kalıp ezber yargılı oldum ama sen ne oldun? Ezberbozan mı oldun kendince boş atarak. Gerçekten mi? 

Ülkede yedi düvel kök salmış, torunlarıyla arkadaşlık ettiğimiz göçmenler karşıtı mıyım yoksa sevişmekten savaşmaya fırsat bulamamış malum tavşan ırkı karşıtı mıyım iyi düşün. İyi ve aileden eğitimli, görgülü ve "insan" olanıyla tanışana kadar karşıtım doğru. Eğer bu iyi düşünmüş halinse bariz olayları çarpıtıyorsun. 

Sınır kapatıp yön değiştirenler yüzünden mi bu kadar acı çektin sen? Ne yalan söyliim ben de acı çekiyorum, kandırıkçı uyuz gavurlara gıcık oldum :D

   Yazıdaki başarmak konusuna bireysel toplumsal baktığını sanıyordum ya bizim kız baya baya dünyaya açılmış dünyayı eğitecek gibi öyle bir hararet bizimkinde :D. İsteyen istediği yere nasıl gidiyor ya, nal gibi kültür farkını naptın ömürlük uyum sürecine noldu, nasıl bir hayal dünyan var hümanist deyince de kızıyorsun. İyi eğitim diyorsun gelişim ilerleme filan diyorsun ok. Sonra da hümanizmi kalıp-anlamlı insansevicilikten ibaret sanıp reddediyorsun nedeeen. Aç bi daha bak bakim hümanizm için alt metinlerde neler yazıyor. Sonra bir de maddiyat meselemiz var. İyi bir insan olmak için para gerekmez ama evet iyi bir eğitim için para gerekli OLABİLİR. Şart değildir ama şart koşmak bahanedir. Gül gibi diplomasız eğitimler var aileden gelen, aileye de toplumdan gelen, topluma da ülkeden gelen, ülkeye de yöneticiden gelen. Yöneticiyi kim seçer?

*İnsan olmanın özü önce insanlıktan geçer. 

*Al sana hümanizm ilgili mesnet wikipedia'dan:

"Hümanizm (Fransızca: humanisme), insan odaklılık veya insanmerkezcillik. Kanunların düzenlenmesinde tanrının değil insan aklının esas alındığı rasyonalizm ile ampirizme odaklanan felsefi düşünce öğretisi. Hümanizm, ahlaki ve felsefi sorgulamanın başlangıç noktası olarak insanoğlunun potansiyelini ve failliğini vurgular. İtalyan Rönesansı sırasında ortaya çıkmış ve Aydınlanma Çağı'nda bilim ve teknolojideki ilerlemelerle yeniden güçlenmiştir. Günümüzde hümanizm, insanlığı bireyleri teşvik etmek ve geliştirmekten sorumlu olarak gören ve insan refahı, özgürlük, özerklik ve ilerlemeyi vurgulayan dini olmayan, seküler bir harekettir. Hümanistler insan haklarını, ifade özgürlüğünü, ilerici politikaları ve demokrasiyi savunurlar ve dinin ahlak için bir ön koşul olmadığına inanırlar. "

Demekki neymiş, insansevicilik pisi başı okşamaya benzemiyormuş. Önce neye hizmet ettiğini öğren sonra yine pıt pıt yazarsın. Bak bak ne yazıyor aydınlanma çağı diyor tanıdık geldi mi? 

Sosyal medya haberi istemez, bizzat hayatın içinden deneyimlerime mesnetsiz filan der şimdi de ana akım medya sevmiyorum demiş. Alooo, sen bu kafayı nerden edindin onu demedin vallahi tırmıklicam ya, ısırcam 

O ortalama mal Avrupalı iltifat ettiğini sanmıyor. Düpedüz hakaret ediyor iltifat adı altında. Sana etmiyor kökenine ediyor. Beyaz ten, renkli göz renki saç fenotipi bi kendileride var sanıyorlar. Orta Asya ile kaynaşmadan önceki ilk Türk medeniyetlerindeki fenotipi bilse kahrından dama çıkar herhalde. Türkler barbardır diyen de aynı ortalama mal Avrupalı bu arada. Ve sen benim bunları hiç eleştirmediğimi sanıyorsan püüü sana al engelledim smile Resmi


28 Nisan 2024, 10.08

Genleri eklemeyi unuttum. Gen kötüyse hiçbir eğitim kurtarmaz. Üstüne ne denir
28 Nisan 2024, 14.25
Diğer yazılarımı okysaydın aslında ciddi konularda da kopya mizahla yazdığımı gayet iyi görürdün? Kusura bakma bu mizahın patenti varsa telif ödeyeyim ama muhtemelen kimden bahsediyorsan o da başkalarına telif ödemek zorunda kalır. 
Bu nedir ya başkasının kavramlarıyla tartışamıyoruz başkasının mizahını kullanamıyoruz. Nereye düştüm böyle ya. Toplama kampına mı? Bir tek burda yaşıyorum bu saçmalıkları. Hatırladım, eskiden de kopyacı diyordun bana. Kızım srn nerde üretiyorsun mizahını hepsi aynı kaynaklardan, biz bilmiyoruz değil mi onları? Bir sen biliyorsun. Ben neysem sen de osun. Ayrıca bahsettiğin kişi tahmin ettiğim kişiyse benim gibi kendisini dahil edip yumuşatmamıştır. Biliyorum bu blogun saldırgan mizahını çünkü. İki geyik yapalım dedik kasma bu kadar ya. Rahatsız olduysan yapmam. Tamam afedersin, benim otçu, var mı baska sorun?:) 

"Ülkede yedi düvel kök salmış, torunlarıyla arkadaşlık ettiğimiz göçmenler karşıtı mıyım yoksa sevişmekten savaşmaya fırsat bulamamış malum tavşan ırkı karşıtı mıyım iyi düşün."
Bunu cidden söyledin mi? Yoksa halüsünasyon mu görüyorum. Sanane milletin sevişmesinden. Kimle savaşacsklar kardeşleriylr mi?akrabslarıyla mı? arkadaşlarıyla mı? İç savaş nedir biliyor musun sen? Kaldı ki niye savaşsın? Niye ölsün? Ben de olsam ben de bırakır giderim niye başkasının çıkarları için öleyim? Konfor alanından ahkamlar kes anca sen! Savaşta ne travmalar yaşanıyor haberin var mı? Savaş demek tecavüzle eşanlamlı oldu artık. Savaşa hayır demek yerine 'git savaş ve öl' diyen biriyle ne tartışabilitim ki? Kim kazanırsa kazansın sonuçta iki tarafın da halkı kaybeder. Kendi(?) faydamızı gözetmekten vicdansız bir topluluk olduk çıktık. Çok pragmatik çok mantıklı. Akıllı olmak buysa ben almıyorum ya kalsın.
Ben sana toplumunu tanıtayım. Bir kere bütün kapalı otoriter toplumlar gibi ensest istismar oranı burda da çok yüksek %40 diyorlar. İkincisi üniversite okuyan kız öğrencilerin zor durumundan istifade etmeye çalışan orta yaşlı genç kız meraklısı erkeklerin cennetidir burası. Nasılsa öğrenciyi koruyacak politikalar da yok. Üniversite yönetimleri apartlara kadar eğildi. Kızlı-erkekliden ziyade göya ağzının suyu akan esnaf memur takımından öğrencileri korumak için. Sen kendi halkına bakmadan milleti karala anca. Sevişgenlik de diyemiyorum keşke öyle olsa...İstismarcılık. Şimdi de Suriyeli kadınlar ve çocuklar. Sorun ataerki. Yerlisi Suriyelisi yok bunun. Hepsi aynı. Midem bulandı şu yukardaki ifadeden. Başka da bir şey demiyorum.

Nerde yazdım "gelişim, ilerleme" diye. Sevmediğim kavramlardır esasında, bazrn kullanıyorum bu onayladığım için değil sosyal bilimsrl kavramlar olduğu için. Hümanist değilim derken bu açıdan irdele. Avrupada yükselen bir paradigma bu ve kendini diğer toplumları aşağıda konumlayarak dayattı. İleri-geri kültür, kime göre ileri? Bir kültürün olumsuz taraflarını eleştirebilirsin sadece. Bir insanın hayatıni dinle anlamlandırması neden geri kalmışlık oluyor. Ona bakarsan şimdi bilimsel cemaatlerin dogmatikliğini konuşuyoruz. Kim neyi merkeze koyup düşünürse düşünsün bunun doğruluğunun karar mercii başka biri yahut başka bir kültür olamaz. Hümanizm Modernizme taşıyan Batı-merkezci bir felsefe. Batıda bir değeri vardı elbette, tabandan yukarı yükseldi. Diğer ülkelerde tepeden inme dayatıldı. Bu da bazı kırılmalara yol açtı. Mesela senin gibi seküler etno-merkezciler ortaya çıktı. Batı 100 yıldan fazla bunlarla hesaplaştı hsla da hesaplaşıyor. 
 Din ahlak için ön koşul değil tabi ki.Etik denen kavramın tarihine bak. Göçmenlere kendi kültürünü değerlerini vermek demek kendi ahlakını vermek demektir. Ahlak genellikle yerel anlamda kullanılır. Buna hakkın yok, verebileceĝin eğitimin sınırı var o da etikten beslenen evrensel değerlerdir. Tabi sen kendin ne kadar etik düşünüyorsun mesela? 
Yahu demokrasi kılıfıyla pedofili partisi kuruldu Avrupa'da. Orta doğu'daki Asya'daki köktendincileri de ben fonladım di mi? Komünizmle savaşsın diye yeşil kuşağı destekleyen de Afrikalılardı. Sonra şeytan ilan edip savaşarak işgal eden de Suriyelilerdi. Bulmyşsunuz mültecileri günah keçisi vurun durun nasılsa siyasetin iki kutbu da bir tek bunda birleşebiliyor. Sonra da bu ülke çok bağnaz bilmem ne! Herkes önce kendi bağnaz kafasını temizlesin bir zahmet. Bize hep felsefe lazım diyordum da psikoloji sosyoloji çok daha fazla lazım. 
Bir kültürün diğeri söz konusu olduğunda nasıl ki bir sınırı varsa, insanın da diğer canlılar söz konusu olduğunda bir sınırı olmalı. Birşey-merkezli olmak zorunda değiliz. Bu dünyada bur tek biz yaşamıyoruz.
Gen olayı safsata. Hepsi çürütüldü. Irkçılığın başka bir görünümü bu da. Az bilgi çok önyargıdır. Bir şey iddia ediyorsan kanıtları sen getirmek zorundasın. İki kişi görmüşsün bu mudur? Sen onu bunu bırak da eşitlikçi eğilimler ve politikalar geliştirilmezse üçüncü nesilde kopacak kıyamet. İlk nesiller sizin deyiminizle haddini bildi. Aşağıladınız sustular. Kendini Türkiyeli olarak gören türkçe bilen kendilerini yerli hakla eşit görenleri aşağıladığınızda yaftaladığınızda çıkacak esas sorunlar. Her şeye rağmen daha fakir olacaklar. Fransadaki bidonville olayları gibi. Hadi bakalım hayırlısı.

Parmak salladığım yok hep söylüyorum bunu, eşitsizlikler ayrımcılıklar söz konusu olunca kendimden geçiyorum. Parmak salladığım fikirlerin, seninle ilgisi yok kişisel alma. İyi hadi git işini yap tutmim seni. Ayrıca beni üstlerine itip zarar vermek istediğin kaktüslerim sana teessüflerini bildirdi "biz ne alaka?" diyorlar. Du foto da ekliyim:)
https://hizliresim.comr62d0
29 Nisan 2024, 06.08

Hali hazırda toplumu ve dünya insanlarını ilgilendiren yasal eşitlikler zaten varken sendeki eşitlik anlayışı biraz da maddesel tamam anladım da yani böyle bir şeyin mümkünatı var mı sence? Çözüm olarak fikrin ne, sadece istemekle yetinip burada beynimi boş yere mi yaktın a canısı. Ay yani Bilge, asjsjhdfghf, hani yaşlılar tv karşısında söylenirler ya "ona da vereydiniz nolurdu, ay ona da yapaydınız yazık, off ona da vuraydınız" gibi bir şey canlandı gözümde senin yüzünden. Özür dilerim güldüm smile Resmi bir daha anladım ki "romantik hümanist" tanımında sana uyan tek kısım romantiklik :))

Bu ülkenin başına ilk ve tek hümanist lider geldi zaten, keşke tüm dünyanın başına geçebilecek ömrü ve yetkisi fazla olsaydı da hayaller gerçekleşseydi.

Savaş ile ilgili de bir şeyler yazmışsın, onlara da fırsat buldukça yorumum olacak. Hızlı resim açmıyor dns hatası verdi bende :( bir yolunu bulur görürüm ama. Görüşürüz, kendine cici bak, insanlığı düşündüğün kadar kendini de düşün daha fazlasını, sağlıklı yaşam sporunu da aksatm smile Resmi

29 Nisan 2024, 10.17

Yasal eşitlik mi? :)
Hangi yasal eşitlik? Yazıyı okuduğundan emin misin? Mevcut politikaların eşitlik açısından yetersizliğinden bahsediyorum sana. Misal anadilde eğitim. 
Doğru ya dünya da sizi kıskanmazdı o zaman hepsi sizin olurdu. Zaten hrpsinin kökeni Türk biliyorsun bunu.:)  O dönem hemen her ülkede vardı öyle karizmatik liderler. Misal Singapur'u Asya'nın yıldızı yapan Le Kuan Yew mesela. Onlar da senin dediğini diyorlar. Lider kültlerine takılıp gitmenin sonu nazizimdir. Faşizmdir. Her ne kadar ota boka faşist deseler de...Faşizm bir ekonomi ideoloji modeli biliyorsun. 20. Yüzyılda en parlak dönemini yaşadı. 1. Dünya savaşında ağır bedeller ödettirilen ülke halklarının bir kurtuluş modeli olarak düşünüldü. Kendi çağında yargılıyorum bak sonuç ne oldu? Hitlerin dünya lideri olmaya gittiği yolda 80 milyon insan, 6 milyon yahudi öldü. Nükleer bombalar nedeniyle bazı ekosistemler mahfoldu. Kendi çagında bile kabul edilemeyecek bir sonuç bu. O heykelini diker diyerek aşağıladıĝınız Rusya sayesinde bitti savaş. Ha tabi Hitler'in bu derece ilerlemesinde Rusya'dan Abd'ye hepsinin payı var.
 O zamandan bu yana savaşlar genellikle Avrupa-Abd dışında oluyor. Eh bir şekilde silah sanayisini desteklemek Avrupa'nın refah standardını yüksrltmek lazım. Sizin gibi sorgulamadan yoksun göçmen karşıtları, otoriter-totaliter yönetim meraklıları olmasa zor bu iş. İyi ki varsınız. Kapitalizm ve patrikarya sizinle gurur duyuyor. Biliyor musun ŞeySeller ülkesinde 2015 seçimlerimde düşüs grafiği gösteren  iktidar partisi açılımdan vaz geçince biraz karizmatik lider kültüyle biraz vatan millet Seyşeller edebiyatıyla hala...  Bu muhafazakar zihniyet bütün ideolojilerde yaşadığı sürece daha çoook Şeyler gelir başımıza.  Zihniyeti öldüremediğimiz sürece zor bu iş, hitler bıyıklısı gider başka bıyıklı gelir yani zor bir şey mi? Diğer yorum takıldı malum seyhülislam efendilerin dokunulmazlığı var. Özelden okursun. 
Peki ben romantik olmayı kabul ediyorum, hassas bir insanım zaten ama sen de NeoNazisin bunu kabul et. Bir zamanlar siyaset konuşmak yasak olmasaymış o ilk karşılaşmamızın büyüsü bozulacakmış belki de birbirimizi tanımak dahi istemeyecekmişiz. Muhtemelen bu romantik zavallıya selam bile vermezdin. Aslında eskiden tanıdığım uzun süre görmediğim kişilere yukardaki tartışmaya gireriz korkusuyla selam dahi veremiyorum biliyor musun... klişe olacak ama o biçim kutuplaşmışız:)
Taam annecim gece otumu da çeker erkenden yatarım.
29 Nisan 2024, 19.31

İşin şeklini, olması gerekeni ve yöntemi zaten sosyologlar ve eğitimbilimciler tarafından belirlenir. Finlandiya örneğinden ziyade, daha Türkiye’ye benzer nüfus yoğunluğu ve kişi başına düşen milli gelir bakımından akla yakın örnek hedefler seçilebilir. Bunlar halledilir, yeter ki parayı bulalım :) Her şey para mı Cezbe??!!! Evet, her şey para, her şey ekonomi. Her türlü adaletsizliğin başat nedeninin kapitalizm olduğunu göz ardı ederek, yöntem tartışması yapmak (yöntem tartışması şöyle dursun, sadece şikayetçi olmak ve ulaşılması imkansız hedefler koymak) cidden tam bir hayalcilik, tam bir zaman kaybı, enerji ısrafı. Solciusdinozorus tadında, kendisine dahil herkese düşman uzlaşmaz fikirlere ihtiyacımız yok; sağlam ekonomistlere, finansı doğru yerlere kanalize edebilen ekonomi politikaları üretebilecek iş bilir ve temiz ellere ihtiyacımız var.


Bence çabalar parayı bulmaya yönelik olmalı. Çünkü insan dediğin gayet basit, karmaşık devreleri olmayan bir yaratık. Ekonomiyi düzelttin mi, kimse bulunduğu halden şikayet etmeyecek. Tüm bu empati yapılan; mülteci, sığınmacı, azınlık ve hatta kadın :) yani eşitlik ve adaletten mahrum bırakıldığını düşündüğün insan toplulukları, gayet mesut ve mutlu yaşayacaklar Bilge. Eskiden sömürgesi olduğu ülkeye hayranlık besleyen, bir şekilde oraya kapağı atmaya çalışan insanları nasıl açıklayabilirsin yoksa .dddd



Onun ötesinde, tartışılan konuda, her ülkenin birbirinden farklı olduğunu, kritik yapılan ülkelerdeki olup bitenler ile ilgili, tek bir saptamanın doğru olamayacağını da belirteyim. Bu yüzden; “eyy ezilenler” türünde ortak bir popülist mağduriyet tanımından yola çıkamazsınız. İlişkili ülkenin siyasi, ekonomik ve sair her türlü özelliği, ülkesinde bulunan azınlıkları doğrudan ve diğer bir ülkeden farklı olarak etkiler. Dolayısıyla; azınlıklara uygulanan adalet veya adaletsizlik, bulunduğu ülkenin özelliklerine bağlı bir değişken zemin üzerinde gerçekleşir.


Bir de gen teorisinin ifade ettiğini anlam bakımından ortadan kalkması mümkün değil. Yalnız, insanda doğumdan gelen özelliklerin transferinde, gen değil de Rna’nın rol oynadığı bulunmuş. Senin dediğin manada bu bilginin yıkılmış olması söz konusu değil yani.

30 Nisan 2024, 03.03
Ad hominem can hominem, Cezbe gelmiş :)
Saman adam safsatası da var ohh suyundan da... Her şey yerli yerinde
Solcudinazorusu her şeyi kapitalizme bağlayanlar için demiyorlar mıydı? Ben mi yanlış hatırlıyorum?:)
'İşin şeklini, olması gerekeni ve yöntemi zaten sosyologlar ve eğitimbilimciler tarafından belirlenir.'
Sosyologlar ve eğitimbilimciler... Hııım:)
Peki onlar konuşsun, bir de istersen sen konuş. Madem ihtiyacınız yok ben susuyorum, o zaman ihtiyacı olana anlatırım.
 Tartışma götürmez konularda yani  insan hak ve özgürlük alanlarında tartışırken o kadar bitap düştüm ki yeni bir kısır tartışmaya girecek halim kalmadı. Esas enerji israfı fikir bile olmayan şeylerle uğraşmaktı: ırkçılık, cinsiyetçilik...Yok yani olmuyor, şurda beni anladığını bana hissettiren bir kişi bile olmaması... Açıkçası bir şey yazma ve tartışma hevesim de kalmadı. Buranın bana hissettirdiği şey eski okul arkadaşlarımla karşılaştığımdaki zorlanma duygusu gibiydi. Eski  anıların üzerine anı yazmaya çalışıyorsun, herkes öyle başka yerlerde ki olmuyor. Bazen ne yaparsan yap olmuyor. Ayda yılda bir yazıp çekilmek belki de benim için en iyisi. 
Önceki tartışmada çok yorulduk zaten. Bir süre yazdıklarımı okumazsın diyordum yine de zaman ayırıp okumuşsun sağolasın.

30 Nisan 2024, 15.40
Kişiliğine yönelik bir şey mi demişim ben yorumda, bir yol göstermişsin yazında da ben senin o konuda yeterli kapasiten olmadığını mı söylemişim. Bilakis her şeyin çözümünün ekonomik güce bağlı olduğunu yazdım. Bu yüzden safsata faslının tamamını iade ediyorum.



Kapitalizme karşı olmak dinozor solculara mahsus bir şey değil. Dünyanın ekmeğinin yüzde 50’sine yakın kısmını, toplam dünya nüfusunun yüzde 1’inin yediği düşünüldüğünde; hadi diyelim alt segmentlere doğru yüzde 5 olsun bu oran, geri kalan tüm insanların kapitalizme karşı olması beklenir. Yani kapitalizmi savunanlar bir bu yazdıklarım -ki anlaşılabilir çıkar nedenleri var- bir de deve kuşları -ki onların da anlaşılabilir kuş beyinli olma nedenleri var- kaldı.



Eski solcular sağlam adamlardır ama sisteme adaptasyon problem olduğundan güncelleme sorunları olur. Bu yüzden böyle bir benzetme yaptım, öylesin de demedim, savundukların bu tadı taşıyor dedim. Geçen gün Türkiye ekonomisini eleştirirken, Almanya kıyasıyla söylediğini savunan büyük bir abimiz misal, tam da senin eğitimde Finlandiya’yı örneklemen gibi bende derin bir üzüntü yarattı .dddd Ona da sana kurduğum türden cümleler kurdum. Bu kıyasın absürdlüğünü dile getirdiğim cümle, “senin yetkin olmadığını, bu yüzden konuşmaman gerektiğini” söylediğimi düşündüğün için irritasyon yaratmış sende ki beni safsata kombinasyonu yapmakla suçluyorsun. Yani ne diyeyim ki, niyet okumak sende, kendi doğrunu mutlak doğru kabul etmek ve dayatmak sende, herkesi önyargılı, kalıpyargılı diye eleştirirken, kalıpçılığın ağa babasını yaparak insanları kafana göre yaftalamak sende. Bir de demogoji üstadı oluşunu eklersem, şahane bir solciusdinozorus olduğunu tekraren söyleyebilirim.


Beni kimse anlamıyor da nedir bilmiyorum. Burada fikir üzerine konuşup tartıştığın insanların hiçbiri; bence ırkçı, cinsiyetçi, faşist, muhafazakar, cumbaşkan meraklısı ve dahi yakıştırıp yaftaladığın hiçbir şey değil. Ve gerçek bir tehdit olduğu anda, senden önde adalet için savaşacaklarından emin ol, hatta savaşmışımdır her zaman kendi adıma. Ayrı düşünülen noktalar elbet olabilir, seninle ayrı düşülen her noktada, kime savaş açmış olduğunu karıştırıyorsun ama. Bundan ala solciusdinozorusluk mu olur. Bu da benim yaftam olsun, madem çok seviyorsun yaftaları.


Niye yazını okumayayım, ne güzel yazmışsın, üzerine konuşulmuş tartışılmış. Ben de kendi fikrimi yazayım istedim ama tuhaf bir cevap aldım senden. Ben de mecburen böyle bir yorum yazmak zorunda kaldım. Mütemadiyyen “ben gideyim, uzaktan takılayım, mandal olayım, sizi çekemeyeceğim” türünde şeyler yazıyorsun. Ben de her defasında, yok aallaşkına nereye gidiyorsun, diyorum. Bu da komik bak :) Her türlü, çözüm üretemeyen bir şikayet halindesin yani Bknz: Şikayet Etmeden Duramayanlar

30 Nisan 2024, 18.32

Cezbe
1.Yazdıklarıma karşı değil kendi ürettiğin argümanlara karşı mücadele ediyorsun.
2. Yazıdaki ideolojik kısma takılı kalıp bilgi ve çözüm kısmını burdan yola çıkarak yanlışlamaya çslışıyorsun. 
3.Argümanlarla tartışalım deyip eğitim sisteminin yarattığı kültürel eşitsizlikleri çürüten tek bir argüman getirmiyorsun. Evet yazının temel iddiası buydu. Sen benim tezimi çürütmek yerine bir sürü safsatayla doldurdun yorumu. Eski solcular gibi sınıfsala bağladın. Sana diyorum ki zengin de olsa ana babası üni mezunu olmayan bir çocuk başarılı olamıyor. Köydeki öğrenci  kasabaya göre kasabadaki kente göre; doğudaki batıya, anadoludaki büyük şehirlere göre dezavantajlı durumda.Villada da otursa ana dilde eğitim alamayan bir çocuk eğitimde dezavantajlı durumda. Konya ağzıyla konyşan bir üni öğrrncisi vardı. Derste söz almak istemiyorum diyordu. Alay ediyorlarmış. Nasıl başarılı olsun bu kız?
4. Fransa gibi ekonomisi bizden daha iyi bir  ülkede yapılan eğitim araştırmalarından örnek verdiğim halde çözümü paraya bağlaman. "Hür eğitim yoktur" Eğitim egemenin elinde ideolojinin aygıtıdır. Mühim olan bu kaynakları ozgür eşitlikçi bir eğitim amacıyla mı yoksa ideolojiyi dayatmak için mi kullandığın. Elitlerin yükselişi de bu şekilde gerçekleşiyor. Yeni modeli de görmüşsündür muhakkak. Çırpınsınlar bakalım.
5. Finlandiya örneğini hangi bağlamda ele almışım Fransa örneğini hangi bağlamda?:)
6. Her azınlık farklıdır bilmem ne deyip sanki aksini iddia ediyormyşum gibi bir algı yaratıyorsun. Elbette öyle. Konuştuk biz bunları. Kürt farklı Çerkez farklı demiştim zaten. Burda eğitimden bahsediyorum ve bu teoriler hepsini kapsıyor. 
Ha bir de beni her şeye, topluma düşman gibi lanse etmelerin yok mu? Ah ki ne ah:)
 
Kusura bakma yazdıklarımı anlamaya çalışmak yerine kısır bir tartışmaya sürüklüyorsun beni. İdeolojik bir zemine taşıyorsun sonra da ordan beni aşağılamaya çalışıyorsun. Böylece boka sarıyor.Bunu istemiyorum. İs-te-mi-yo-rum. Senin hayat görüşün seni benimki beni bağlar. Bunun yerine iki geyik çevirelim bari güler eğleniriz canım benim. Bunun farklı olmakla marjinallikle ilgisi yok. Anlamıyorsunuz beni işte ya da ben anlatamıyorum ne diyim  başka:) Kolum ağrıyordu bugün senin yüzünden oyundan fedakarlık yapcam. Pc'm bozuldu bayadır telden yazıyorum çok sinir bir şiy  ya :(
Yazdıklarımı tepki olarak algılama gayet sakin yazıyorum bunları. Her şeye rağmen emek verip yazdığın için teşekkür ederim.
30 Nisan 2024, 21.14
Cezbe, sana ırkçi vs demedim ama çok meraklıysan avukatlık yapmaya  "alt ırk" ve "sevişgen tavşan ırkı" ne demek sana zahmet açıkla bana.Neye dayanarak iddia ediliyor bunlar? Neye göre alt? Neye göre sevişgen? Yatak odalarını mı gözetleniyor milletin? Bu ne hadsizlik! Burda ne kadar normal bu ya. Bir topluluğa hakaret et aşağıla kendine sıra gelince ay aman sakın bir laf demeyelim. Kim marjinal? Normalleştirilen abuk söylemleri kabul etmemi bekleme, boşuna yorarsın kendini. Bizim orda bir ırkı etnisiteyi aşaĝılayana ırkçı derler canım sizin orda ne deniyor bilmem. 
Bu arada benim de vardır geçmişte cinsiyetçi ayrımcı sözlerim vs. Belki hala vardır. Biri bunları eleştirdiĝinde savunma telaşına kapılmak yerine durup bir düşünüyorum. Herkese tavsiye ederim. Bu sozler tutumlar ayrımcılıklari derinleştirip bazılarına zarar veriyor.

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın