gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Hatırlayabildiği...

26 Mart 2025, 18.16
A- A+
Dışarıda, küçük mersin ağacının yanındayım. Akşamüzeri evimizdeki tüm lambalar sarı ışıklar saçıyor. Çok kalabalık avlumuz. İnsanlar avludaki koca kapıdan içeri giriyor sürekli. Domates fideleri var, basmamalıyız onlara! Fidan ocağının ortasındayız. Ezildi bütün fideler. Dedem kızmadı hiç. Dedem ağlıyor… Dışarıda bekleyen bir sürü amca var. Dedeme sarılıyorlar. Dedem ayakta duramıyor, yıkılacak yere. Bir amca tutuyor onu. Gelen kadınlar üst kata çıkıyor beton merdivenden. Ağlıyorlar… Annem nerede? Babaannem nerede? Yüksekçe bir yerden kaygılı gözlerle izliyorum insan kalabalığını. Birinin sırtında olmalıyım. Ağlıyor insanlar… Niye ağlıyorlar? Kötü bir şey mi oldu? Ağlıyorum… Koca kapıdan çıktık. Yandaki komşumuzun avlusundayım. Kadınlar ağlıyor… Orada da yanıyor sarı ışıklı lambalar. Orası da kalabalık… Kötü bir şey mi oldu? Tuzlu tadını alıyorum gözyaşlarımın. İnsanlar bir şeyler fısıldıyor kendi aralarında. Kötü bir şey mi oldu, neden toplanıyor insanlar? Annemi istiyorum. Sümüğüm akıyor. Komşu avludaki çeşmenin yanındayız. Islak bir el yüzümü siliyor. Burnum acıdı. Annemi istiyorum…

Geriye dönüyoruz, koca kapıdan tekrar içeri girdik. Merdivenden çıkıyoruz. Evimizin, “hayat” denilen bölümü çok kalabalık… Geçiyoruz oturan insanların arasından. Şimdi bir odadayım. Tam ortada annem duruyor. Bir sürü başı örtülü kadın toplanmış annemin etrafına. Babaannem de yanında annemin. Ağlıyorlar… Annemin kucağında bir bebek var. Kardeşim olmalı, ağlıyor. Annem emziriyor kardeşimi. Kardeşim ağlamıyor artık. Annem ağlıyor… Kadınlar bir şeyler söylüyor. Kadınlar ağlıyor… Kadınlardan biri kalın bir kitaba bakarak yüksek sesle bir şeyler okuyor. Ağlıyorlar… Ağlıyorum… Susturmuyor kimse. Annemi istiyorum. Kucağına alsın beni. Tuzlu bir şeyler geliyor yine ağzıma. Acıtmayın yine burnumu. Anneciğim kucağına al beni…


Babasını isteyip istemediğini bir türlü hatırlayamadı. Zorladı kendini ama olmadı, “Babam nerede?” diye sorup sormadığını bilemedi. Zira tamamen yok hale gelmiş hafızasında. Hayat, yokluğunu daima hatırlıyormuş ona zaten.

Yirmi yedi yaşındaki babasını kaybettiğinde, dördünde bile değilmiş. Kardeşi ise altı aylık… Teyzesinin sırtındaymış o gün.

Babasının av köpeği varmış, dayanamamış üç gün sonra o da terk etmiş evi. Bir sene sonra da anneannesi, yirmi yaşındaki dul kızını evlendirip uzak bir memlekete göndermiş. Güzel kadınmış annesi. Laf edilirmiş! Dedesi her zaman “Annen kocaya kaçtı!” dermiş. Çok kızdığını hatırlıyor annesine. Hala içten içe kızıyormuş. Kardeşini yanında götürmüş çok küçük diye. “Kaçtığı” kocası istememiş zaten onu. Dedesi de vermek istememiş büyük torununu. Oğlunun tesellisi olarak alıkoymak istemiştir belki de. Dedesine göre, büyüyüp adam olunca kiraz bahçelerini çekip çevirecek, çiftçi olacakmış. Fakat çocukluğunda hiç ilgisi olmamış çiftçiliğe, okuyacağım demiş her sorulduğunda.

Çok zorladı babasına dair küçük bir anı hatırlayabilmek istedi. Olmadı, gözünün önüne hiçbir şey belirmedi. Kalan üç beş resimden tanıdığı yüzünü hayalinde bile canlandıramadı.

Uzaklardaymış, gelecekmiş bir gün. İyice sormaya başlayınca Almanya’da demişler. Sokaktaki çocuklara “Babam Almanya’da, elinde hediyelerle gelecek bir gün. Hem de kocaman Alman çikolatası getirecek!” dermiş. Yedi yaşına kadar böyle avutmuş kendini.

Babasının adı İbrahim’miş. Çokmuş sülalesinde İbrahimler, hepsi genç yaşta göç etmişler bu dünyadan. Cesaret edememiş babasının adını oğluna vermeye. Kendisi de yirmi yedi yaşını atlatıp öyle evlenmiş zaten.

Geçen bayram arifeden bir gün önce yine gitmiş kabristana. Babası, dedesi ve babaannesi ile dertleşmişler. Mersin dalları götürememiş. Mersin ağacının yanında başlamış zaten yokluk. Yedi yaşından sonra dedesiyle birlikte babasını ziyarete gittikçe kopardıkları mersin dalları sonunda tükenmiş. Kurumuş küçük ağaç on iki yaşına geldiğinde. Yıllar sonra dedesi vefat edince yanı başındaki oğluna vermesi için mezar taşına mersin dalları kazınmış ve yeşile boyanmış. Mezar taşı ustası yapmış bilmeden. Götürdüğü buğday tanelerini dizmiş yine mezar taşına. Serçeler için.

Eve döndüğünde babasına dair bir anı hatırlayabilmek için yine çok zorlamış kendini. Olmamış, gözünün önüne hiçbir anı gel(e)memiş. Hatırlayabildiği tek şey o kalabalık gün.

Dedesine sürekli sorarmış babasıyla ilgili bir anısı var mı diye. İki konuyu anlatırmış her seferinde. İlki sünnetiyle ilgili; ağlarken bir yandan da sünnetçiye küfür etmiş, babası da ağzına lokum doldurmuş. Hatırlayamadı…

Diğeri de, hep birlikte yer sofrasında yemek yerlerken cam bardağı kırmasıymış. Babası ve annesi elini keseceğinden korktuklarından olsa gerek çıkışmışlar hemen. Korkmuş ve ağlamış. Yaşıtı olduğu oğluyla oyun oynadıkları aile dostu Demirci Ahmet amca varmış. “Ahmet amcama götürüp kaynak yaptırırız bardağı kızmayın.” demiş. Bir çocuğun gözüyle demirin kaynakla birleştiğini görerek, kırık cam bardağın da aynı şekilde birleşebileceğine inanmış demek ki. Hatırlayamadı…

Yine çok zorladı kendini. Olmadı, hatırlayabildiği tek şey o kalabalık gün.


İlter Kurcala - Gülru - Göksel Baktagir - Fretless Guitar


YORUMLAR


Henüz yorum yapılmamış :( Yazık ama blog sahibi senin yorumunu bekliyor olabilir

Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın