BİR KESE KAĞIDI ERİK
27 Mart 2011, 22.29 A- A+-Anne ha!.. Aman ne önemli.
-Önemli tabi oglum!..
-Hiç de bile.
-Bir annemiz olsaydı!..
-Ne olurdu?
-Ne olacak oglum, yuvaya vermezdi bizi.
-Sana öyle geliyor bak ali ye, annesi bırakmış onu yuvaya.
-Her anne öylemi akıllım..
-Boş ver bunları. Gel salıncaklara binelim baksana boşalmış.
-Olur.
Koşarak salıncakların yanına gittiler. Mehmet dokuz, Ahmet onbir yaşındaydı. Kendilerini bildikleri ilk andan beri bu yuvadaydılar. İkiside zayıf çelimsiz çocuklardı; hani şu kavruk kalmış dediğimiz cinsten. Ahmet ilk anlardan beri daima bir abi olmuştu Mehmet'e. Çogu kez onu korumak adına dayak bile yemişti bakıcılardan. Mehmet delicesine severdi Ahmet'i. Onu tek akrabası görür bu hayatta ve neredeyse hiç çıkmazdı sözünden. Dakikalarca sallandılar hiç konuşmadan yanyana. Mehmet aniden Ahmet'e döndü, soran gözlerle konuştu.
-sahi, güzel miydi acaba annelerimiz?
-Genemi anne, sıktın ama!..
Sustu Mehmet.. Ama belli belirsiz buğulandı gözleri, başını eyip sallanmaya devam etti. Onun bu hali içini acıttı Ahmet'in yumuşak bir ses tonuyla konuştu, sevecenlikle.
-Güzeldiler eminim.
-Kim?
-Kim mi? Kim olacak oğlum annelerimiz.
Neşeyle parladı gözleri Mehmet'in, heyecanla konuşmaya başladı.
-Güzeldir ler tabi oglum, kimin annesi bee!..
Güldü Ahmet "Haklısın" dedi kısaca, devam etti Mehmet konuşmaya.
-Çok sevmişlerdir bizi değil mi?
-Evet..
-Hani geçen gün erikçi geçmişti ya parmaklıgın öte yanından hatırladın mı?
-Evet!..
-Annemiz olsa bize alırdı eminim.
Cevap vermedi Ahmet, küçücük kese kağıtlarına konulmuş erikleri düşündü özlemle, nasılda canları çekmişti. Sonra hırsla Mehmet'e döndü.
-Alırdı bee!. Hemde öyle küçük degil, büyük kese kağıdında alırdı.
Güldü Mehmet durdurup salıncağı atladı yere el çırptı çoşkuyla.
--Alırdı tabi, hemde büyük kese kağıdında alırdı, doyasıya yerdik ikimiz.
Ahmet salıncağı durdurup, yanına geldi Mehmet'in. Onu omuzlarından kavrayıp gözlerine bakarken büyük bir ciddiyetle ağır ağır konuştu.
-Birgün ben alacağım o eriklerden sana, hemde büyük kese kağıdında söz!..
Aradan uzun yıllar geçti, ondokuz yaşına girdiği gün müdür yanına çagırdı Mehmet'i.
-Bak oğlum, ondokuz yaşına girdin bu gün. Kuralları biliyorsun yurttan ayrılman gerek.
-Ama efendim, kimsem yok nereye gidebilirim?
-Meslek kurslarına boşa yollamadık ya seni Mehmet, okumadın ve artık ayaklarının üzerinde durman gerek. Kural, kuraldır gidiyorsun üzgünüm.
Çagresizlikle boynunu eğdi Mehmet. İki yıl önce yurttan ayrılan Ahmet'i düşündü. Neredeydi şimdi acaba? Bir kaç mektup almıştı o gittikten sonra ama sonra ses seda çıkmamıştı Ahmet'den. Acı ve özlemle burkuldu içi sessizce çıktı odadan. Bir kaç saat sonra, elinde küçük bir bavulla yurdun büyük kapısından çıkıp bir bilinmezliğe adım attı Mehmet. Bir an ne yana gideceğini bilemedi durdu. Sonra yürümeye başladı amaçsızca, korku tüm bedenini kaplamış çagresizlik canını yakar olmuştu inledi.
- Ah be Ahmet abi nerelerdesin?
-Mehmet.
Sesin geldiği yana döndü merak ve umutla. Ahmet karşısında elinde bir kese kağıdı gülümsüyordu.
-Ahmet abi geldin ha?
-Tabi oğlum, söz verdiğim erikleri getirmeyeceğimimi sanıyordun yoksa? Bak hemde büyük kagıtta, tam söz verdiğim gibi. İş buldum birde oda tuttum bu zaman zarfında, hadi yürü evimize gidiyoruz. Mehmet bir an öylece baktı Ahmet'e, sonra koşup sıkıca sarıldı hayattaki bu tek akrabasına. Geçen bir kaç dakikanın ardından, kese kagıdından aldıkları erikleri yiyerek başları dik ve umutla yürüyüp gittiler yeni hayatlarına..
anneme ait bir hikayeyi paylaşmak istedim....
YORUMLAR
süper
Tşkr ederim güzel bir hikaye ve insanların arasındaki dostluğun samimiyetin de bir örneğini de insanları satanlar unutanlar için ibretlik bir hikaye olmuş. Ellerinize sağlık tşkr ederim bütün kimsesiz çocuklarada ALLAH dan emin ellerde olmasını dilerim.
Kim bilir yuvada büyüyen kaç kişinin aklından geçmiş sıradan bir hikaye işte
Hayatımızın bir başka gerçekliği bu yazınız.
Çoğu zaman görmediğimiz hatta görmemek için bakmadığımız yüzü yaşamlarımızın.Kendim de dahil acaba hangimiz en azından her ay 1 günümüzü bir çocuk esirgeme yurdunu,huzur evini,hastaneler, yada benzeri kurumları ziyarete ayırıyoruz.Belkide yüzdeye vuracak olursak yüzde birimiz bile değil.Ne acı değil mi?
Yaşamlarımızda bir kese kağıdı erik mutluluğundan yoksun nice Ahmet ve Mehmet'ler var bundan da bi haberiz.İnsanız,nefes alıyoruz ve yaşıyoruz ya gerisini ne yapalım.
:((((