ANILARIN DİLLENDİĞİ YER
11 Mayıs 2012, 16.44 A- A+Etrafı tahta parmaklıklarla çevrili, eğreti bir bahçe kapısı olan, şimdilerde ise yüksek kalın duvarlı, tel örgülü, yarı çocukluğumun geçtiği o eve parmaklarımın ucuna yükselerek görmeye çalıştım dün sabah.
Öyle bakakalmışım ki, yanımdan geçen insanların meraklı bakışları '' Orda ne var acaba?'' dediklerini duyar gibiydim. Fakat anılarımın dillendiği o dakikalarda hiçbir şey umrumda değildi.
O eve geldiğim ilk günü hatırladım birden. İlk gün yediğim mercimek çorbasının, bahçede hala aynı güzelliğiyle duran asma yaprağı ile yapılmış yaprak sarmasının tadını alır gibi oldum. Buruk bir tebessüm ettim.
Bahçe kapısını açarken birlikte, bir yanda yasemen diğer yanda güller ilk adımda büyülerlerdi kokularıyla. Evin tel kapısına kadar begonyalar, kasımpatılar, akşam sefaları yol boyu selam dururlardı adeta. Baştan aşağı gelin duvağı ile kaplı çam ağacı, heybetli gövdesi ve ihtişamlı gölgesiyle yaz günlerinin vazgeçilmezi dut ağacı, gelin damat edasıyla geleni karşılar gideni uğurlarlardı. Bir de limon ağacı vardı parmaklıkların hemen yanında. Yola bakan tarafta limon olmaz, bahçe tarafında ise yerlere kadar eğilirdi.
İlk yarı karnemde bir zayıfla döndüğümde eve, dut ağacına yaslanıp yarım saat ağlamıştım da, çamın tepesinde gelin duvağının arasında zar zor yer bulmuş gibi yuva yapmış kumrular, gizliden gizliye beni izliyor gibiydiler. Zayıf notuma odaklanmış beynim karışmıştı bir anda,düştü düşecekler derken o ağlak durumdan kurtulmuştum bir anda:)
Voleybol oynamalarımız geldi aklıma, yarım saat oynayıp ardından bir saat kavga edişlerimiz...Sonra da az önce bağrışanlar biz değilmişiz gibi, duvara tutturulmuş derme çatma basket potasına atmaya çalıştığımız plastik toplar...Patladığında yeni bir top almak için kimse beş kuruş vermeye yanaşmazdı ve dağılırdık böylece:)
Bizim yaşlarda bir simitçi çocuk geçerdi o sokaktan her gün aynı saatte. Mahallenin 5 çayına yetiştirme gayretiyle fır dolanırdı akşam üstlerinde.Bahçe kenarında beklerdi '' Hadi alın simitlerinizi bekletmeyin beni'' der gibi ayrılmazdı alana kadar. Çaylar demlenir, simit ve peynir en büyük keyifti çayın yanında...
Bir zamanlar en güzel hayalleri kurduğum, şimdi ise anılarını sahiplendiğim o ev, kalın duvarlar ve tel örgüler arasında hapsolmuş şehrin göbeğinde ve bir yabancı gibi sadece bakmakla yetindim .
Hey gidi günler heeyy! dedim derin bir iç çekerek. Bizler büyüdük , sokak aynı, ağaçlar aynı, ev aynı yerli yerinde duruyor fakat, bizler aynı mıyız? Şöyle bir düşündüm, neler değişmedi ki hayatımızda?
YORUMLAR
Sosyal paylaşımın zaman tüneline benzemiş ama güzel bir benzetme olmuş. Benim aklıma izlediğim olası kıyamet senaryolarından biri geldi; Dünyada tek bir insan bile yok, binaler bakımsızlıktan ve bitkilerin aşırı büyümesinden nasiplerini almışlar, nem, ısı, ışık rüzgar vs. derken tüm şehirler yıkıntıya dönüşüyor. Yollar, tüneller, kuleler insana ait ne varsa bitiyor ve doğaya dönüyor...
Her şey değişiyor, zamana yenik düşmeyen ne var ki? Her şey zamana yenik düşüyor.
Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir. John Christian Silgi kullanmadan resim yapabilen sadece ALLAH'dır. Çünkü kalemde silgide bizde değildir.
Kendi çocukluğumun geçtiği bahçeli evimizi anımsadım. Oyunlarımızı, kavgalarımızı yad ettim. En azından sizin ki kalın duvarlar ve tel örgüler arasında da olsa ayakta. Benim en güzel günlerimin geçtiği, doğduğum, ilk adımımı attığım, sağımı solumu yaraladığım veya kırdığım, neşeli günlerimin şahitliğini yapmış olan duvarlar yok artık....
Çok güzeldi. Keyifle okudum. HAyırlı geceler...
Gözlerim yazdığınız satırlarda gezinirken, bende çocukluğumun geçtiği , mazide kalan o eski eve gittim , hemen dönemedim kaldım bir süre orada .. sanki bir sihir var gibi , sanki bir bulut kümesinin üzerinde oturmuşum da o şehre , o eve gitmişim gibi..
bahçedeki küçük ırmak ,ablamın çıkıpta inemediği mahallenin ayağa kalktığı dut ağacı , üzerine çıktığımız behçeyi çevreleyen yüksek duvar ( kızkardeşimin üzerine çıkıpta düşerken kaşını yardığı ) eriklerini benim topladığım o ağaç , okçuluk oynadığımız çimenlerin içinde kaybolduğumuz ah o bahçe..daha neler neler..
hepsi saniyelerle gelip geçti gözlerimin önünden , mutfağın penceresi bahçeye açılırdı ve oradan annem bize pişirdiği çırıkta ları uzatırdı ( belki başka adı vardır , karadeniz yöresine ait bir isim) hem oyun oynardık hemde yerdik, tabi kedimizde bizimle birlikte ..
teşekkürler bu güzel yolculuk için , sevgiyle kalın
Nasıl bırakabildiniz o evi diye sorası geliyor insanın. Tabi bu soruda Bala nın anlatımının etkisi gözardı edilemez
EzelimAhirim öyle bir belgesel vardı ucundan biraz izlediydim. insan olmasa dünya kendini kısa zamanda toparlayabilir gibi bir mesaj aldıydım ondan
O zamanlar büyümek ister misin diye sorsalar eminim bir çoğumuz evet derdik. Hemde hemen büyümek isterdik. Zamana kim dur diyebildi ki, hepimiz büyüdük hala da büyüyoruz:) Fakat şimdi deseler ki çocuk olmak ister misin, derim ki hiç büyümeyeyim...
Sevgiyle kalın, teşekkürler...