gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

Zekeriya Sofrası...

23 Kasım 2013, 22.57
A- A+

       Öğrenmenin yaşı yokmuş, yaşadıkça başka başka şeyler öğrenmek mümkünmüş, ama gönül ister ki öğrendiğim her şey yeni ufuklar açsın, ışıldasın belleğimde. Gerçi öğrenmenin iyisi kötüsü olmaz, her bilgi birer ışıktır.

       Zekeriya Sorfası diye bir şey öğrendim bugün mesela. Bir adak adayan bir kişi adağı gerçekleştiğinde Zekeriya Sofrası kuracağım diye adarsa ve o dileği yerine gelirse yerine getirmekde yükümlü bunu. Bugün bir adak sonrası kurulan Zekeriya Sofrası 'nın konuğuydum.

       Bu bir ritüel. Tıpkı bir bebek mevlüdünde bebeğin bir battaniyeye konulup mevlüde gelen bütün hanımlar tarafından elden ele geçerek sallanması gibi, sünnet olan çocuğun annesinin sünnet esnasında bir kapı arkasına sokulup ellerinin içine aldığı oklavayı döndürmesi gibi...

       Kırk bir çeşit yemekten ve oluşan bir ikram masası, bu güne ve sofraya özel duası ve secdesiyle bütünleşen bir ritüel. 

       Bu güne gelen bütün misafirlerin bu masadaki bütün yiyeceklerden tatması zorunluluğu var, az ya da çok hepsinin tadına bakmak zorunda bütün konuklar. 

       Kırk bir çeşit gıdadan oluşan bu ikramların hepsini az az da olsa tattık, ardından duamızı ettik, çay kahve faslı derken akşamı ettik. Dönüp geldim evime.

       Şu an elimdeki nane-limon fincanı, midemdeki kırk bir çeşit yiyeceğin ileri geri itişmesi sonucu çıkan arbedeyi kontrol altına alma amacı gütmekde. Başarılı olur mu bilemem!

       Aslında başka bir yerlere bağlayacaktım bu konuyu ama yazının gelişme bölümü kendi içinde gelişip, farklı bir konuyu içine alacak bir tevessülde bulunmayınca, yazı yuvarlanıp gitmiş kendi halince. 

 

        Hal böyle olunca da benim bağlantı yapmak istediğim "Tadında bırakmak, tadını kaçırmamak" konu bağlantısı burada yamalık gibi kalmak üzere. Yemeğin de, gezmenin de, yaşamanın da tadını kaçırmamak falan diye bağlantı kuracaktım.

 

         İlaveten, tadında bırakmak lazım, gitmeyi de kalmayı da... Zorla ve istemeden kalmak da, gönülsüz ve istemeden var olmaya, var etmeye çalışmak da hiçbir değeri olmayan davranışlar.

         Baktın gördün işin suyu çıktı, ve de asla "Olmayacak" ; ya çekip gideceksin, hem de ardına bile bakmadan, ya da yol vereceksin isteyen istediği yere gitsin diyecektim :)

 

Sevgi ve muhabbetle...

  

Lilaa___

Kasım-2013

YORUMLAR

24 Kasım 2013, 12.53

           Sayın Lilaa—Yeni bir geleneği yaşamışsın belli. Dinimizde Zekeriya sofrası diye bir emir yoktur. Hiçbir din kitabında da yer almaz. Hatta bazılarında Haram, Bidat denilmektedir. (Bidat ise; dinde olmayan hurafeye denir.) Sofra sahibine eziyetten başka bir şey değildir. Bu adet kadınlar arasında İslam’ın emriymiş gibi yapılsa da ziyafetler verilse de İslam da böyle bir emirin olmadığı gerçektir.

            Zekeriya a.s Ali İmran ailesinden, HZ. İsa’nın annesi Meryem’in dayısıdır. Hz. Meryem’in bakımını büyütmesini o yapmıştır. Bir zaman sonra, ibadet yaptığı mihrabın yanında,7 çeşit meyvelerden meydana gelmiş bir sofra görmüştür. “Ya Meryem bu Meyve sofrasını sana kim veriyor?” dediğinde; “Onları bana Rabbim ihsan etti demiştir.” işte Meryem’in bu Meyvelerden meydana gelmiş sofrasına Zekeriya sofrası denilmiştir.

Sadece bu değil günlük yaşantımızda daha birçok hurafeler mevcuttur.

Not: Sizi suçluyor değilim yanlış anlaşılmasın, sadece bu konuda ki bilgimi aktardım.  

24 Kasım 2013, 13.43
Sevgili İzden, çok hakılısınız, ben de yazımın içinde belirttim zaten bu bir ritüel diye. Zaman içerisinde uygulamalardaki değişiklikler, esneklikler sayesinde günümüze bambaşka biçimde erişmiş olaylar. Hurafe de diyebilirmiyiz buna bilmiyorum. Gece tırnak kesilmez, gece sakız çiğnenmez ölü eti çiğnemiş olursun, eve sağ ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır, merdiven altından geçmek uğursuzluktur... gibi bir sürü hurafe var ama bu olay (Zekeriya sofrası) hurafemidir o konuda bişi diyemem. Dün okunan surelerden birisi de Meryem Suresiydi. Dnen geçerliliği olmasa da pek kötü bir olay değil sanırım ev sahibinin koşturmacasını saymazsak :) Tabii bizim de kırkbir çeşit yeme zorunluluğumuzu :) Teşekkürler ilginize, sevgiler...
24 Kasım 2013, 17.30
Öncelikle afiyet olsun diyeyim Lilaa ve dualarınızı Allah kabul etsin. Zekeriya Sofrası gibi sizin de "ritüel" olarak tanımladığınız şeyler başlangıç olarak İslami anlamda doğru olmasa da [İslamda "adak" farz ve vacip olan ibadetler nevinden olması gerekir. Yani "x işim olursa -buranın içini doldurabiliriz- x kadar oruç, kurban, sadaka vereceğim" türünden bir şey olmalı (burada şunu da belirteyim ki Allah rızası gözetilmeyen adaklar pek hoş karşılanmaz. Dünyevi isteklerle donatılmış bir adak ihlasa darbe vurur. Ve fakat gene de bu tür bir söz verilmişse ifa etmek zaruriridir) Eğer ki Zekeriya Sofrası'nın katılımcıları yoksul/muhtaç kimselerden oluşsaydı "sadaka" nevinden sayılabilirdi. Ama "altın günü" tadında oluşan kadın grubunun bu tür birliktelikleri, İslam dininde var olan "adak" hadisesinin bir ayağı olamaz] sonrasında gerçekleştirilen namaz, dua gibi eylemlerin elbette zararı olamaz. 


Üstteki yoruma dair de birkaç ekleme yapayım diyeceğim de neresinden başlasam bilemedim. Teknoloji ile birlikte "bilgi"nin bir miladı oluştu: "google öncesi" ve "google sonrası"... Öyle pis bir bilgi akışı var ki internet sitelerinde, dezenformasyonlar, anakronizmler fütursuzca paylaşılıyor... İşte bunlardan biri de Zekeriyya Peygamber'in, Meryem'in dayısı olması. Böyle bir şey yok. Ve fakat bu şekilde olduğunu düşünüp ya da öğrenip paylaşan -özellikle islami siteler- siteleri doğru kabul edip oraya buraya "biliyorum" kalıbı ile eklemek garabettir.Her siteye/bilgiye itibar etmeyin. Mesela bu tip sitelerde Hacı Bayram-ı Veli'nin İstanbul'un fethine dair söyledikleri[meşhur, Fatih'in babası Sultan Murad'ın "İstanbul'u fethetmek istiyorum, bu bana nasip olacak mı" sorusu üzerine istihareye yatıp sonrasında "Hünkarım, fethi siz göremeyeceksiniz, ben de göremeyeceğim ama beşikteki şehzade (Fatih) ile bizim köse (Akşemseddin) görecektir hikayesi] sözlerini doğruymuşçasına paylaşırlar. Oysa Hacı Bayram-ı Veli'nin ölüm tarihine, Fatih sultan Mehmet'in doğum tarihine baksalar her şey anlaşılacak. Ama olmaz, anakronizm güzel şeydir :) 

Her neyse Zekeriyya, Meryem'in teyzesinin kocasıdır, yani eniştesidir. Meryem'in sofrasına neden Zekeriya Sofrası denmiş ki, o da garabet :) Onun doğrusu da Meryem Suresi'nde Zekeriyya Peygamber'in çocuğunun olması için -zira eşi kısırdır- ettiği dua ve sunduğu adaktır. [Kur'an-ı Kerim'de Zekeriyya Peygamber'in yer aldığı ayetlerin çoğu dua niteliğinde olması da ayrı bir güzelliktir]

İslamın geleneksel yorumunda "bid'at", "hurafe" olarak tanımlansa da doğrusu böyle değildir. Bid'at'ın İslam terminolojisindeki asıl manası: Peygamber Efendimiz zamanında var olmayan, yapılmayan, farklı uygulanan şeyleri ortaya koymaktır. Bid'atlar 5 başlıkta incelenir: Vacib olan, mendub olan, mekruh olan, mübah olan ve haram olan bid'atlar. En basit örneği Teravih Namazı'dır ki bunun ıstılahta karşılığı mendub olan bid'at şeklindedir. Ki teravih namazının camiide cemaat ile kılınması fikri [her ne kadar Peygamber üç defa camiide cemaat ile kıl(dır)mış olsa da] Ömer zamanında ortaya çıkmıştır ve Ömer bunun için  "nim'el bid'at" [bu ne güzel bid'attır] demiştir. Hülasa her bid'at hurafe ya da haram falan değildir... 
24 Kasım 2013, 17.37

Sevgili Lilaa__'m.....

İzdene sonuna kadar katılıyorum. Bir zamanlar ben de böyle bir sofraya konuk olmuş, sonra  da merağımdan araştırdığımda hiçbir din kitabında böyle bir sofranın yer almadığını öğrenmiştim. Dinle alakası; kılınan 2 rekat namaz ve okunan Kuran'la alakalıdır sadece. Adını Zekeriya peygamberden alındığı söylense de sanırım biz kadınların toplantı vesilelerinden biri olmaktan öteye bir sevabı yoktur. Örneğin dilek tutarken yakılan mumların; bizim dinimizde yeri var mıdır?

Genellikle hanımlar bu sofralarını Şaban_ı Şerif ayında kurarlar ve sizin de dediğiniz gibi, sofrada 41 çeşit yiyecek olmasına dikkat ederler. 2 kişi bu sofrayı düzenleyecekse ayni anda bu miktar 82 oluyormuş.Her şeye rağmen ben olaya çok soguk bakmıyorum. Aksine insanların bir araya gelip dertleşip, söyleşip, muhabbet etme şansı yakalayabildikleri bir toplantı gözüyle bakıyor ve varsın yapsınlar diyorum:))))))))

SEVGİYLE KALLLLL.......

24 Kasım 2013, 18.22
Manevi olarak birisinin çok istediği bir şeyin gerçekleşip, bunu da arkadaşlarıyla paylaşıp, üstelik de birlikte dua edilmesi güzel bir şeymiş aslında, detaylarını yazınla öğrendim, duymuştum böyle bir olayı. Ben böyle bir arada yapılan şeyleri seviyorum galiba, yeme kısmı da harikaymış, kırk bir çeşit tam benlik:)) Bunun kökleri nereye dayanıyor bilemiyorum ama var böyle adetler, bazısı şamanizme kadar iniyor bazılarının, hepsinin İslamla bağlantısı yok, anane diyelim.

Lila bak ne aklıma geldi yazını okuyunca:) Yeni evliyim, dediler sana mevlit okutucaz, hoca gelecek eve, misafirler gelecek yemekler hazırlıcaz filan. Eee dedim ama imam okudu beni evlendirdi ya, bu neyin nesi (hatta, boşanırsak altından kalkamayacağı kadar da altın ödeyecek beyefendi, salladı 'karımın kilosunun beş katı kadar' diye!!! O anda pufkurdum, kaş kaldırdı amcanın biri bana shh diye. Düğün bitip de eve gidince söyledim hatta, sırf o beş kat için boşarım seni deliii, neden o kadar abarttın diye:) Değersin dedi( artık bilemicem yalandan mı, ama umurumda mıydı yalansa yalandı:))
Bütün aile büyükleri kadınlar imece usul bir sürü şey hazırlayıp getirmişlerdi senin sofra gibi, mevlit okundu, ha bu arada bana da yeniden gelinlik giydirmişlerdi dınç dınç salındım işte evde. Ev hediyeleri getirenler oldu, takı takan bile:)) Bir çeşit evin duayla kurulması gibi, evin duvarlarına dua işlemesi gibi, bana çok iyi gelmişti bu. Bir de gelsin yemekler:) Bunu söylemek yakışıksız kaçabilir ama ben o mevlitlerde bir tek şeyde sıkılıyorum, ilahi kısımlarında. Şarkı gibi uzatıyorlar ya bazıları hele de okuyucu kadınsa o tiz sesiyle sallana sallana. İnsan da bazen unutuyor kendini o ritmle hani kol bacak oynatacak gibi oluyor:) Yapmadım ha, hemen de!!

Bir konudan da söz etmek istiyorum bu arada. Şu ithal şeyler var ya hani baby shower, bridal shower gibi aslında hiç kendimize ait olmamasına rağmen, git gide yaygınlaşan işlere. Git diş bulguru yap, git kınaysa kına kendi adetince yap ne o öyle doğuma az kala milleti eve toplayıp bebek şeyi yapmaya. Hem bizim külltürümüzde '' doğmamış çocuğa don biçilmez'' diye bir söz var aslında çok değerli. Bi doğsun hele bebek... Neyse...

Sen bağlayamadım sanmışsın konuyu ama bağlamışsın işte ne güzel. Tadında bir yazıydı tadında:) 
AtayaG.

24 Kasım 2013, 20.01
Sevgili Adam, hurafeler hep ilgimi çekmiştir, ama sizinle bu konuyu uzun uzadıya tartışabilecek bilgi birikimine sahip değilim. Sadece Peygamberimizin, yaptığı, ettiği, söylediği şeylerin sahabeler tarafından Ümmeti Muhammede iletilmesidir diye biliyorum. Hatta zaman zaman hurafeler hakkında, söz dinlemez, yaramaz (!) kullara yol gösterici nitelikte oluşumlardır diye düşünmüşümdür. Dinen pek geçerliliği ve gerekliliği olduğunu sanmıyorum, lakin bunların dinen sakıncalı yani mekruh olabileceklerine de pek inanmıyorum. Zira, yol gösterici özellikleri vardır hurafelerin pek çoğunun. Ayrıca dün aynı şeyi bizde konuştuk kendi aramızda, hatta sofra sahibi arkadaşımızda vardı o anda, keşke bu sofrayı fakir fukaraya donatmış olsak-olabilsek diye, esas güzellik o şekilde olur bence de. Ama arkadaşımızın tercihi bu yönde oldu bizim de amin dememize sebep oldu, saolsun.
Sevgili Çilek ben yanılıp da dilek falan adamadım, sadece duamı ettim kırkbir  çeşit yiyeceği tıkındım geldim :) Mazallah sekseniki çeşit yiyecek hazırlamak zorunda kalabilirdim yani :)
Sevgili Ataya, sakın aklına kötü şeyler getirme, kilonun beş katının cazibesi falan gibi :) Bu arada ben kaç gram altına gitmiştim hatırlamıyorum. Ben de sana bişi itiraf edeyim mi Ataya, aramızda kalsın ama kimseciklere deme, o dediğin yerlerde ben de sıkılıyorum biliyormusun :) Çünkü Arapça dualardan bişi anlamıyorum ki :(
24 Kasım 2013, 20.39

Sayın arkadaşlarım, ben önceki yorumumda bildiklerimi aktardım. Aktardıklarımda sadece açıklama getirmem gereken şunlardır; Bizim onların yaşadığı yıllara ait tarihi bir belgemiz yoktur. Sadece konu ile ilgili Kur’an’ı Kerim ayetleri vardır. Biz bu bilgileri oradan öğreniyoruz. Oradan öğrendiğimize göre Zekeriya as,Yahya as, İsa as,ın da  peygamber olduğudur. Zekeriya (a.s)'ın hanımı, İsa (a.s)'ın annesi Meryem'in teyzesi İşâ dır.

Bir yorumcu diyor ki; sanki İstanbul’un fethini Hacı Bayram veli söyledi anladığım bu.

İstanbul’un fethi Peygamberimiz tarafından müjdelenmiştir. Bu hadis şu şekildedir: “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”

Bidat, İslam’da olmayan ve sonradan ortaya çıkan davranışlara denilir. Diğer adı hurafe denilebilir. Yorumcu arkadaşın dediği, bidat hurafe “ 5 başlıkta incelenir: Vacib olan, mendub olan, mekruh olan, mübah olan ve haram olan bid'atlar.”  diye bir ayırım yapılamaz. İyi olan bidat, kötü olan bidat vardır. Bu bidatların çıkmasın da yaşanmış olan eski medeniyetlerin, yaşanmış eski dinlerin kalıntıları da elbette vardır.  ( Baykuş ötmesi, gece aynaya bakmak, gece tırnak kesmek, kurşun döktürmek, mum yakmak, Türbelere çaput, bez bağlamak, kurban kesmek  gibi….) davranışlar İslam la bağdaşmaz. Hurafedir bidat tır.

Bir de peygamberimiz zamanında olmayıp da sonradan dini daha iyi yaşamak ve fazilet almak amacıyla yapılan davranışlarda vardır. (Mevlit okutmak,  hatim okutmak, Namazlardan sonra tespih çekmek, ölen kişinin arkasından 40. - 52.  gecelerinde onlar adına dua yapılması, Kur’an okunması, bayramlarda ölen kişi adına kurban kesilmesi sonradan ortaya çıkan davranışlar olsa da, hurafe bidat değildir.

Bir de Teravih Namazından söz edilmiş; Teravih namazının aslı şudur; Peygamberimiz sa. Ramazanda yatsı namazından sonra 20 rekatlık bir namaz kılmış. Bunu gören Müslümanlar da Peygamberimizin şefaatine ulaşmak için bu namazı kılmışlardır. Bu namaz farz değildir. Olsa olsa kuvvetli sünnettir. Bunlara bidat gözüyle bakamayız.

Saygılarımla….

25 Kasım 2013, 00.46
Bu Zekeriya sofralarına hep eş dost arkadaşlar davet edilir .Ben bu paylaşımın ,ihtiyacı olan bir iki aile ile yapılmasının daha iyi olacağını düşünüyorum.Belkide hiç bir zaman aynı anda yiyemiyecekleri yemeklerden yeme şansları olacak.O davranışın da insanı daha mutlu edeceği kanaatindeyim.Sevgiyle kalın,tüm dilekleriniz gerçekleşsin inşallah.
25 Kasım 2013, 02.29
Lila, ilk yazdığın kısmı anlayamadım. Hurafe'nin tanımını ya doğru ifade edemedin ya da ben anlamlandıramadım. Peygamberin işlediği amellerin sonraki kuşaklara anlatılmasıyla hurafe arasında bir bağ yok. Ayrıca hurafe konusunda topyekün "kötü" ya da "iyi" yorumları yapmak zor. Bir hurafeyi değerlendirirken bireysel ve toplumsal psikolojiyi göz önüne almak gerekli. 

İzden, bir konuda "bilmiyorum" ya da "yanlış biliyormuşum/öğrenmişim" demek senin için çok mu zor? İlk yorumunda Zekeriyya, Meryem'in dayısı diyorsun, ikinci yorumda eniştesi. Çünkü ilk yorumu yaparken baktığın site(ler) seni yanılttı, ben yazdıktan sonra araştırdın ve doğrusunu buldun. Hayır bunda bir beis yok da, gelip buraya "ilk yorumumda yanılmışım" yazmak ne kadar müşkül olabilir? [Unutmadan, bir yazında da "lonca teşkilatı" yerine "yonca teşkilatı" yazmıştın. Yazılarına ya da düşüncelerine eleştiri sunulduğunda "gurup" (bak bunun da doğrusu "grup"tur. Gurup: güneşin batışı anlamındadır) gibi ne idüğü belirsiz şeyler yazdığın için oraya yazmamıştım. "Bilgi" muhteva eden bir yazı/yorum paylaşıyorsan dönüp bir daha bak yazdığına ki, hatalı/eksik bir şey yazmışsan düzeltebilesin]

Hacı Bayram ile İstanbul'a atfedilen hadisin alakası ne? Böyle bir şey mi söyledim ki? Yazılanları dikkatli okuyamıyorsun sanırım. "Hazret-i google"a "Hacı Bayram ve İstanbul'un fethi" yazarsan önüne milyonlarca site gelir. Okursan belki anlarsın [Rica ediyorum bu defaki araştırman "hamiş"e benzemesin, komik oluyor sonra]

Bid'at İslamda olmayan şey değildir. Kullanımı galatlaşmıştır sadece. Bid'at, ilk yorumda da yazdığım gibi Peygamber zamanında yapılmayan, uygulanmayan şeylerin tatbikidir. Bunun da en güzel örneği Teravih Namazı'dır [Yazdıklarımı tekrar ediyorum mecburen]. Ömer bile "ne güzel bid'attır" dediği halde senin "teravih namazı bid'at değildir" demen geleneksel anlayışa örnektir. Mesela Peygamber zamanında "mushaf" yoktu. Ebubekir döneminde Kur'an-ı Kerim mushaf haline getirildi. Ve bu da bid'attır. [Yemame savaşında 70 kadar hafız şehit olunca Kur'an-ı Kerim'i kitap haline getirme zarureti doğmuştu. Her ne kadar halife Ebubekir "bu bid'at olur yapmayalım" dediyse de istişare sonunda kabul etti] Ama bid'atı: "dine sonradan eklenen şeyler" diye tanım yaparsanız, sanki dinin balatalarıyla oynuyormuşsunuz izlenimi verir ki bu tamamen yanlıştır. 


Bid'at geleneksel anlayışta iyi ve kötü diye ayrılır. İlmiyye sınıfı buna rağbet etmez ama. Her şey helal-haram dairesinde anlamlandırılamaz. Öyle olsaydı mekruh, mendub, mübah gibi kavramlar olmazdı. Haliyle bid'atlar incelenirken beş farklı kategori üzerinden değerlendirme yapılır. Siz bid'at olan sarf ve nahiv ile gene bid'at olan camiileri süslemeyi veya teravih namazı kılmayı "iyi"-"kötü" bid'at şeklinde değerlendiremezsiniz. Zira sarf ve nahiv bid'at olduğu halde vaciptir :)

Peygamber Teravih Namazı'nı 20 rekat falan kılmamıştır. Bunlar yanlış bilgiler. Buhari'de Ayşe'den rivayetle şöyle bir bilgi vardır: Peygamber Ramazan'ın içinde ve dışında 11 rekattan fazla nafile namaz kılmazdı. Ve genellikle 8 rekat kılardı. Hayatının son anlarına kadar bu namazı eda etti [3 rekata düşene kadar]. 20 rekat ve cemaatle camiide kılınması Ömer ile başlar. 
25 Kasım 2013, 08.57

        Sayın yorumcu, ben arkadaşın bloğunu sulandırmak ve baltalamak istemiyorum. Ondan özür dileyerek sana şunları anlatmak istiyorum. Bir şeyler bilirim diye benim yazdığım yoruma illaki sataşmak zorunda mısın? Ekibin sana bu görevi mi verdi?

        Zekeriya peygamberi sözü uzatmamak için dayısı dedim geçtim. İllaki şeceremi çıkartacaktım. (Grup- ve Lonca) kelimelerinde haklısın dikkatimden kaçtı sanırım. Bunları bilen kişilerdenim. İstiyorsan cahillikle suçla sorun olmaz. (Teşekkür ederim)

       Sen de İstanbul’un fethi için söylenen hadise bir bak doğrusuna (ahkâm keseceğine.) Bu hadiste verilen müjdeden dolayı sadece bir sultan değil birçok Osmanlı sultanı bu şerefe nail olabilmek için uğraşmıştır. Sadece senin aldığın kaynaklar mı muteberdir?

         Bidat; İslam la bağdaşmayan davranışlardır. Doğuşu da daha çok eski medeniyetlerin kalıntısıdır genellikle. (Türbelere mum yakmak, bez bağlamak, güneş, ay tutulduğu zaman tüfek atmak, bazı günlerde yapılan işleri uğurlu uğursuz saymak, bazı hayvanları uğurlu uğursuz saymak, baykuş ötmesini farklı değerlendirmek gibi… İşte bidat asıl bunlardır.)

         Sanırım benim yazdıklarımı farklı gözlükle okudunuz. Dinde doğan her yeni bir davranışa bidat denilmez.  Peygamberimiz zamanında camide hutbe okumak için minber yoktu sonradan yapılmıştır. Mihrap yoktu sonradan yapılmıştır. Minareler yoktu sonradan yapılmıştır. Namazların arkasından tesbih çekilmiyordu bunlar sonradan ortaya çıktı. Bunlara bidat diyemeyiz. Bu ve bunun gibi davranışlar, yenilikler ortaya çıkarken sırayla önce Kur’an, sonra Sünnet, sonra İcma, sonrada Kıyas yolu geçerli olmuştur. Buna göre karar verilmiştir. Ama maalesef dini yaşamak adına İslam la bağdaşmayan adetler yapılmaktadır. Bunlar bidattır.

        Mushafa gelince; Anlamı “iki kapak arasında” demektir. Halife Hz. Ebubekir’in halifeliği zamanında Hz. Osman’ın çalışmaları sonucu oluşmuştur. Bugün ki Kur’an’ı kerim’in asılları bu zaman da bir araya getirilmiştir. (bunda bidat nerede?)

       Bidatın anlamı İslam dışı değil midir? Bunu derecelendirmek niye? Bunlar yeni mi çıktı oluştu?

       Teravih namazı ve diğer namazlara gelince:

       Günlük;  farz namazlar: 17 rekat.  Vacip namazlar: 3 rekat. Sünnet namazlar: 20 rekât Toplam= 40 rekat. Dikkat edilirse Teravih burada yok. Sadece Ramazan ayında kılınan bir namazdır. Hükmü de, sünnettir. Önceleri farklı rekât olarak kılınsa da İmamı Azam Ebu Hanife’nin açıklamasıyla 20 rekât olarak kılınmaya devam edilmiştir.

25 Kasım 2013, 11.19
Dinimizde  Zekeriya  sofrası  diye bir vecibe olmadığı gibi, böyle bir adak yapılmasıda doğru değildir. Zira adanan şeyi ancak fakirler yiyebilir. Misafire ikram şu kadar  çeşidi tamamlamaya zorlamak hane sahibine külfetten başka ne olabilirki? Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. Misafire ikramda aşırıya kaçmak israf ve gösterişçiliktir. Bu  iki unsurda  dinimizce haramdır.
SAYGILARIMLA..
25 Kasım 2013, 13.31
Yaşar Nuri Öztürk üye olmalı gamyun'a dedirten bir yazı yazmışsın Lilacım:) Kafam karıştı, hatta Zekeriye Beyaz da gelmeli, daha da karışayım.
25 Kasım 2013, 14.14
Ataya'cım ben de aynı durumdayım :) Ama bir şey var ki mutlu oldum ve bunu hep dile getiriyorum, Gamyun'da böylesine donanımlı arkadaşları görmek beni mutlu ediyor. 
Bu arada ismini yazarken yanlış yazmaktan çekinerek hem yazıp hem bakıyorum :) Yeğenim var ismi Ayata, ne zaman karıştıracam bakalım :)
Yorum cevabımda sanırım ben hurafenin anlamını daralttım Bir Adam haklısınız. Teşekkürler bilgilerinizi paylaştınız, iyiki varsınız.
Sevgili İzden, bloğu sulandırdım die düşünmeyin lütfen, zira tartışarak öğreniyoruz bir anlamda. Teşekkürler ilginize, siz de iyiki varsınız.
Sevgili Bornova teşekkür ediyorum ilginize, eksik olmayınız.Sevgili Yaren, teşekkürler ilginize eksik olmayınız.
Sevgili Happıness kendi açınızdan bakıldığında siz de haklısınız, fakir fukaraya yapılan yardım daha geçerlidir mutlaka, ama bizde bilmiş, görmüş olduk bu sayede.
Sevgili Çilek, Sevgili Ataya sizler de iyiki varsınız.
25 Kasım 2013, 14.27
Runeeee nerdesin sen nerdesin acaba :)
25 Kasım 2013, 15.23
:))Ben bu tarz fikir tartışmalarına bayılıyorum  Yaorum yapanların donanımlı olduğunu düşündüğüm için.''Bu bir .beyin fırtınası..'' Ne güzel işte. ...Ahmed Hulusi...Yaşar Nuri  .Zekeriya beyaz..Sanki onlar yazıyor..Ama yıllardır takip ettiğim Ahmed Hulusi.. Candır:.
25 Kasım 2013, 16.38

Bu yorum BORNOVA'ya: öncelikle ben “google üzerinde pis bilgiler çoğunlukta” deyip internet üzerinden öğrenilen çoğu bilginin yanlış olduğuna/dikkat edilmesi gerektiğine atıf yaptığım halde, bunu anla(ya)mayıp kendi aklınca “yapay zeka” diyerek aşağılamaya çalıştığın bir kişi olarak Aleyküm Selam diyerek mukabele edeyim. Nasıl ki sen yazılanı ve yorumları tek tek sayıp 26 satırlık yazı ve 36 satırlık yorum diyerek -şeklen- bir muhakeme yapıyorsun, ben de muhteviyata bakıyorum. Sen zarfa bakıyorsun ben mazrufa. Bunda ne gibi bir sıkıntı var? Yapılan yorumlar amacını aşmış ve ahkam kesiliyormuş v.s deyip de ahkam kesmek ironi olsa gerek. Kimsenin bilemeyeceği ya da ulaşamayacağı bilgileri paylaşmadım. Eğer bu olsaydı “ego”dan bahsedebilirdin, şu haliyle “ego okşatma” tabiri sakil olmuş. Ayrıca sanılanın aksine ego çok da kötü bir şey değildir. Bilsem ki şu yazdığım yorumu okumayacaksın, dönüp bu yazının yorumlarına tekrar bakmayacaksın: “adam gerçekten blog ortamında 'bilgi' verilmesinden hoşlanmıyor ve rahatsız oluyor” derim ama şundan eminim ki “söylediklerimin üzerine ne yazılmış” düsturu ile gelip okuyacaksın. Bunu yapacak birisi de başkasına yapay zeka, egosantrik yorumlar, tartışmalar olmasın diyemez, dememeli...


Bu yorum İZDEN'e: “blog baltalamak” gibi bir durum yok. Burada isteyen -yönetimin kabul ettiği şekilde- istediği blogu ekler. Blog eklendikten sonra da yapılan yorumlara blog sahibi dahil kimse karışamaz. Blog sahibinin elindeki tek şey yazısını silebilme gücüdür. O yüzden müsterih ol, yazılan blogdan alakasız şeyler de yazılsa cevap verilip verilmemesi yorumculara kalmıştır.


Yazılan yazıya dair yanlış bilgi vermişsin ve ben de bunu düzeltmişim, bunun neresi sataşmaktır? Hala verbalizmden nemalanıp “Zekeriya Peygamberi sözü uzatmamak için dayısı dedim” diyebiliyorsun. Ki söylüyorum, sen yazdıktan sonra ben de baktım Zekeriyya Peygamberi, Meryem'in dayısı olarak tanıtan binlerce site var. Sen de bunlardan birine baktığını neden söylemiyorsun da “sözü uzatmamak için dayısı dedim” diyorsun. Biri gelip sana “Ebu Talib, Peygamberin dedesidir” dese onu düzeltmez misin, “hayır, amcasıdır” diye? Hayır eniştesi olması ile dayısı olması arasındaki farka takılmıyorum, işaret ettiğim şey “kirli bilgiler”.


İstanbul'un fethine dair söylenilen hadisin konumuzla alakası ne, hala anlayamadım. Ben Hacı Bayram-ı Veli diyorum, sen ısrarla hadis diyorsun :) Madem Hacı Bayram-ı Veli ve İstanbul'un fethi diye araştırma yapmadın, sana link [burada yazılanların aynısı binlerce farklı sitede mevcut] vereyim de oku: [lütfen bu defa anlamış ol]


http://www.burhandergisi.com/aydn-baarsmile Resmi5-hac-bayram-veli-ve-iimurad-han.html


Bid'at konusunda iki defa tanım yaptım, daha fazla devam etmeyeceğim. Şu iki şeyi araştır derim: Ömer'in teravih namazı için “bu ne güzel bid'attır” demesi ve Ebubekir'in mushaf oluşturulurken “bid'ata girer, korkarım” sözü. İşte “hurafe” ile “bid'at”ın farkı burada devreye giriyor.


Bu yorum ATAYA'nın özelinde diğer okuyuculara: “bilgi” muhteva eden bloglarda hatta internet ortamı dışında da fikir paylaşımları güzeldir. Yeni bilgiler edinilebilir. Ve fakat konu “din” ise, “Yaşar Nuri gelsin”, “Sen ulema mısın”, “senin bilgin ne” ; konu “tarih” ise, “İlber Ortaylı/Halil İnalcık mısın”, “elinde belgen var mı”, “sen x'ten daha mı iyi bileceksin” ; konu “siyaset” ise, “o günleri yaşadın mı”, “x kitabı okumadan yorum yapamazsın” v.s gibi sözleri gereksiz buluyorum. Kimin, hangi konuda, ne bildiğini ya da ne kadar bilgi sahibi olduğunu kimse bilemez.


Aslında bu tür yazıların güzelliği de burada:


Ben, işin “bilgi” kısmına göre bakıp bid'at üzerinden yorumluyorum,

Bornova, “görsel”e bakıp 26 satır yazıldığından dem vuruyor,

Ataya'nın aklına yaşadığı bir anısı geliyor,

Bir tek 41 çeşit yemekte nelerin bulunduğunu kimse sormamış. Turk_38 okursa kesin sorar :) [Ona da “sen Vedat Milor musun” diyen biri çıkar elbet :) ]

25 Kasım 2013, 18.27
Önce şunu söyleyeyim: Ben bloga defalarca dönenlerdenim çünkü bir şekilde bilgi akışı olan bir yazı bu, en çok da yorumla katılan arkadaşlarda dönen bir bilgi akışı... Kafamı gerçekten karıştırdılar ama olsun, her yeni şey önce dalga yaratır, sonra süzülür ve bir yerde fayda denen olgu devreye girer. Bu bağlamda teşekkür ediyorum Lila'nın nezdinde yorumculara.

Benim özelimde diğer okuyuculara gönderme yapmışsın BirAdam. Diğer okuyucular ne der bilemem bu bakış açına çünkü benim baktığım açı o değil. 

İkinci yorumum, evet, kafamın karıştığını şakayla anlattım ve ben bunu dini konularda değil sadece, konununi uzmanı olan kişilerin tartışmalarında da görürüm. Deprem olayında da yaşadım, siyaset bilimi konularında da ve buradaki gibi dini konularda da. Ama senin dediğin gibi konu yemekse ''Vedat Milor'' gelsin, '' Sen kimsin?'' , '' Senin yaşın yetmez o dönemi anlamaya!'' gibi dayanaksız hatta daha güzel bir kelime var onun yerine'' mesnetsiz'' iddialarda bulunmam. Kendi uzmanlı sahamda bile, bir acaba düşer içime, o bakış açısını anlamak üzere...Yani ben de gereksiz bulurum kısacası, aynı sen gibi. 

Konuya dahil olan hiç kimseye, o anladığın alt anlamda bir şey demiyor yazdığım.
Kafam karıştı evet. Ama cevaplama tarzını sevmediğimi de belirtmeden geçemeyeceğim. Yorumları değerlendirirken, yazı dilindeki :) gibi mimikleri dikkate alarak ( ki tüm samimiyetimle oradadır o mimik), karşındakini daha az zeki görmeden yorumlamanın daha şık olacağını düşünmüşümdür hep. Çok dikkat edip, çok önem verdiğimden sanırım. Bilgi, aktarılırken yüz yüze olmak gibi... Eğilirsin ya çocuğa bir şey anlatırken, gülümsersin hatta... Öyle işte...
Kendi adıma cevaptır bu, diğer okuyucuları içermez...
25 Kasım 2013, 18.37

    Ya anlamıyorum gelip gelip sataşmak niye sen bloğa yorum mu yapıyorsun? Yorumculara tenkit mi yapıyorsun, anlamıyorum. Yeminle cevap vermek istemiyorum, ama sataşma olunca mecbur kalıyorum. Ekibin görevini senin  üstlendiğin belli. Bir yorumunda bloğu eleştirmeyi bırakıp malum kişiyi ballandıra ballandıra bana anlatmaya savunmaya gelmiştin.       

      Şunu da söyleyeyim ki; Bir yorumcunun dediği gibi. Varın yoğun google( Hz. Gogle diyecek kadar) Hz. Açılımını bilir misin? Hz. Kelimesi değerli şerefli kişiler için söylenir. Sanalda arama motoruna Hz. Denilmez. Orası sanaldır. Demek ki varın yoğun gogle her şeye ona borçlusun. Sanalla reeli karıştırdın. Ben bu güne kadar yazdığın bloğa da yorumuna da tarafsız kaldım. Bir şeyler yaptığını söylüyorsan netten derlediğin kitap özetlerini oraya koyarak yer edinmeye çalışıyorsun.  Bir de uzun uzun yazarak okuyuculara faydalı olacağını zannediyorsan acırım sana. Hangi kitapları ararsan kısa özetleri de var Hz. Google’ de. Abdest almayı biliyor musun bilmem ama fıkıh ulamalığına soyunmana hayret ediyorum. Beni yanlış bilgi almakla suçluyorsun da senin hz. Google özel sitelere mi yönlendiriyor. Senin için güveniliri özel sanırım.

      Sanal Fıkıhçılığa soyundun belli. Beni merak ediyorsan (ettiğin kesin) ben yaşıyorum. Tam değilse de bildiğim ve becerdiğim kadarıyla. Yazdığım blogları da imla kılavuzuna da uyup uymadığını denetle ne dersin? Nasıl olsa yetişemezsen avenen yardıma gelir. Ekip çalışması yani. İlave yaparsan eleştirilerinde (HAMİŞ) yaz.

         Dostum, artık buradan kovacaklar gel başka bloğa.  (Devrik_cumle-) nin bir yazısı var ben yorum yaptım ekibin için çok iyi bir malzeme. Bloğu değil beni tenkite koşun…

26 Kasım 2013, 00.11
yetiştim :) yorumları tam okuyamadım henüz ama  ilk iki tartışmalı yorumların bir kısmına baktım...

Lilacım özetle zekeriya sofrası yapınız fakat dua etmeyiniz bence çözüm bu :)) adına da adak demeyiniz ltf.. :))
ya sonuçta her olaya da dini açıdan bakmamak gerekir, yada dinle anlamlandırmamak gerekir, ben din adına söylenenleri akıl süzgeçimden geçiririm öyle konuya bakarım ...görüldüğü gibi konu din olunca olay çok farklı yerlere gidip işin özü kaçabiliyor..

sonuçta bu yaptığınız zekeriya sofrasını ben bir araya toplanıp   paylaşıma renk katan birşey  olarak değerlendiririm,  içinde artniyet olmadıktan ve ayrımcılık yapılmadıktan  sonra da bence yapılması normal ve hoş olan şeyler sınıfına girer... bir sosyalliktir bir nevi...

İzden sizinle ilgili tarafsız baktığımda ise eğer şu cümleyi kuruyorsanız , "konuyu uzatmamak adına dayısı dedim" ozaman ben sizin bilginizin güvenirliliği konusunda şüpheye düşerim. Acaba başka hangi şeyleri uzatmamak adına dediğinizi düşünürüm...keşke yanlış biliyormuşum diyebilseymişsiniz ...



27 Kasım 2013, 04.40
Satırlarımın arasına gelip, gönül gözüyle görüp, yazımı ilmek ilmek yorumlayan tüm arkadaşlarım, iyiki varsınız...
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın