Born! Consume! Obey! Die!
11 Ağustos 2014, 10.52 A- A+
Doğ! Tüket! İtaat et! Öl!
Kapitalizmin manifestosudur bu slogan. Dünya ve insan asalağı kapitalizm beslendiği neyse onu pompalar. Seks, moda, savaş, şiddet vs. vs... Her bir şeyi kullanır insana karşı. İnsan denen varlık bu düzeni ne kadar içselleştirirse, o kadar insan olmaktan çıkar; çarkın dönmesini sağlayan bir dişli, bir robot, bir yarı şuurlu gönüllü köleye dönüşür. Gelişen teknoloji, dikilen koca koca binalar, son model arabalar, son model olan her ne var ise hayatın tek amacı haline gelir. Bizi bu nesnel tatmine ulaştıracak olan madde ve enerjiye sağlama yöntemin her türlüsünü de mübah kılar biz gönüllü kölelerin gözünde. İnsan teknolojiyle var olan bir yaratık değildir oysa.
Güçlü ülkeler birbirleriyle görünmez savaşlar yapıyorlar, görünen ve kanlı savaşlar üzerinden hem de... Eskilerde işgal/fetih şeklinde gerçekleşen zulüm, sonraları yerini dil/din/etnik köken/mezhep/ırk ayrıştırmalarıyla atılan nifak tohumları sonucu "böl-biçimle-yönet-faydalan " zulmüne bırakmış. Birilerinin kanı dökülüyor, bir başka birileri daha çok güçleniyor. Savaşın tükettiği silah insanları öldürürken, diğer başka insanların refah düzeyleri katlanarak artıyor. Her şey güç için, her şey enerji için. Bu güç sevdasına kapılıp dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmek sermayeden yemek gibi bir şey. Sanıyorum bu dünyayı semirip bitirdiklerinde başka bir dünyanın inşası için kullanacaklar bu GÜÇ dedikleri sümüksü şeyi. Esasen bütün her şey insanların kabile/millet olmasında ve ayrışmasında yatıyor. Bütün bozukluk ve güç sevdası asıl oradan başlıyor. Peki yaratıcımız mı böyle istemiş?
Hucurat suresinin bir yerinde "Ve biz; sizi birbirinizi tanıyasınız diye kabilelere, milletlere ayırdık" diyor. Bu nasıl derin bir ifadedir, içinde bulduğum anlama hayran kaldım. Ülke ülke, millet millet bölünmüşüz, tek derdimiz kendi ülkemizin diğer ülkeler karşısında zenginliğini ve gücünü artırabilmesi. Bu ülkü için her şeyi mübah sayabiliyoruz. Gücün bedeli insan canıysa insan canı, dünyanın sonunu getirebilecek sanayi-enerji politikalarıysa onlar, neyse ney! Tek derdimiz; ülkemiz güçlü olsun. Düşünsenize; masumane görünen bu istek esasında her ülkenin birbirini tehdit olarak algılaması nedenine dayalı bir dünyayı yok ediş projesi değil mi? Allah bizi ayrıştırıp sınıyor, bizi bize gösterip tekamül etmemizi, adil olmayanı adil olana evirmemizi istiyor. Yapamıyoruz, yapamayacağız...
Peki biz en bi' gelişmişinden bir ülke olacağız da bu dünya ne olacak? Hava, toprak, su olmadan nasıl yaşayacağız? Çin ve Amerika bu dünyaya en çok zarar veren, en çok zararlı atık bırakan ülkelerin başında geliyor, çünkü çıkarları böyle işliyor. Kendimize örnek aldığımız ülkeler bunlar mı? Onların sanayi/enerji politikaları mı? Ülkemiz G8 olsun, ama çocuklar yaşamasın. Zaten bu kapitalizmin doymak bilmez iştahı değil mi büyümeden ölen çocukların müsebbibi? Çocukların nefes alamadığı bir ülke, bir dünya ve son teknoloji ölümler mi bırakacağız çocuklarınıza? Kimin ihtiyacı var kalitesiz Çin malı ürünlere, kimin ihtiyacı var daha 300 konuşma geçmişsiz telefonu atıp yerine yenisi konulan telefonlara? Bu kadar gereksiz üretime, bu kadar elektriğe, kömüre, altına, elmasa, bu kadar geleceğini daha en baştan heba ettiğimiz çocuğa... her şeyin bu kadarına kimin ihtiyacı var? Dünya insana yeter, bu saydığım maddi şeylerin hiçbiri olmasa da yeter. Ama insan denen ve şu anda dönüştüğümüz canavara bu dünya gibi yüzbin dünya olsa yetmez.
Termik santrallere, nükleer santrallere, insan canını hiçe sayan maden ocaklarındaki tehlikeye, bir ülkeyi bu dünya düzeninde var edebileceğini düşündüğünüz kapitalizme dair ne varsa yarımağız karşı duran; fakat, başı hep koskoca bir AMA ile başlayan "teknolojiye sırtımızı dönemeyiz, nüfusumuz artıyor, bize daha çok enerji gerekli" gibi cümle sahiplerinin yarım-yamalak çevreci zihniyeti; rant için merkezi yerlerdeki doğayı katledip bilmem nerede orman oluşturduklarını söyleyen malum kaypak zihniyetle benzer sayılır. Sadece kötü niyetli değildir, fakat aynı yüzeysel ve derinliksiz düşünceye sahiptir maalesef.
"Kömür, insandan intikamını alır. Hayatın gerçekleri demeyin, bunlar doğal hayatın gerçekleri değil, bunlar; bu boktan dünya düzeninin gerçekleri, "tüket-öl" işte bu... Bu düzen değişirse, hayatın gerçekleri de değişecek. Yoksa bütün bu insan ölümleri devam edecek. Sadece çok gelişmiş ülkeler, daha az gelişmiş olanların sırtına basarak, onların insanlarını öldürecekler bu tip işlerini yaptırırken. Geniş açıdan bakarsanız durum budur" demiştim Soma faciasıyla ilgili yazdığım bir yazı ve yorumunda kömür ocaklarına tamamen karşı oluşumun nedenini belirtirken. Evet, bunlar hayatın gerçekleri filan değil. Bize dayatılan böyle yaşamamız gerektiğidir sadece. Ne pahasına olursa olsun üre/üret/tüket. Bu ismine gelişim(!) dedikleri illet insanın iyiliğine değil, kötülüğüne endeksli çalışır. Dünyanın kaybolan yaşamsal değerlerinin ne nakit olarak karşılığı var; ne de depolanabilir, dondurulabilir, bir üst zamana aktarılabilir niteliği... Toprağı, havayı, denizleri bitirince termik santraller, nükleer vs. kurtarsın bakalım insanoğlunu. O zaman, bu gelişmiş(!) pespaye insan modelinin nasıl bir vahşi yaratığa dönüşebileceğini hayal etmek hiç de zor değil. Hoyratça doğadan aldığımız yanımıza kar kalır mı sanıyoruz? İnsan canıyla ödediğimiz bu bedeli göre göre, sonumuzu kestirebildiğimiz halde neden bu düzende ısrar ediyoruz? Neden ilkelleşmeyi/sadeleşmeyi denemiyoruz? Güç, zenginlik, enerji sevdası yüzünden insanlar sinekler gibi çoluk-çocuk/genç/yaşlı demeden ölünce/öldürülünce daha mı çok gelişmiş oluyoruz, daha mı çok mutlu oluyoruz? Bu dünya artık iflas edip battığında, hangi gelişmiş ülke muaf kalabilecek bu yok oluştan?
Misal; bu kadar üremek zorunda mı olmalıyız? Bu dünya bize yetmiyorken, bu yoksunluğu, bu yoksulluğu daha büyük insan kitlelerine mi yaymak zorundayız? "Üç yetmez beş tane, beş yetmez onbeş tane" tadında yükselen çocuk beklentisi grafiğini; bu akıl almaz, bencilce, altyapısında gram akıl barındırmayan politikaları mı benimsemeliyiz? Bugün insanlığın en büyük sıkıntılarından biri de cehalettir aynı zamanda. Kültür seviyesinin yükselmesiyle/çocuk yapma oranı ters yönde ivmelenir. Sizce neden? İnsan elbette ki çocuk sevgisinden mahrum olmamalı, çocuk dünyanın en güzel şeyi. Ama bana kalırsa geldiğimiz noktada "herkes bakabildiği sayıda çocuk yapmalı" söylemi bile lükstür. Bu dünyanın bitmeye yakın hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri hızla artan nüfus ise eğer, olması gereken; insanlık bilincine sahip çıkıp mümkünse asgari sayıda üremektir fikrimce. Böylece termik santralleri, nükleeri vırtı-zırtı "ama ürüyoruz" mazeretiyle savunmak zorunda kalmayız enerji bağımlılığımız yüzünden. Sadece 1 çocuk sahibi olmak yerine 3-5 çocuk yapıp hepsinin birden hayatını karartmak, dünyanın geleceğinin hayatını karartmak koskocaman bir aptallık ve bencillik değil de nedir?
"Bu dünyanın çivisi çıkmış" demek az kalır; bu dünyanın çivisi içerisinde kırılmış. İlkelleşme/sadeleşme/daha az üreme-üretme-tüketme konusunda söylediklerimi ütopya olarak değerlendirebilirsiniz, ama bu doğru olmadığı manasına gelmez. Tıpkı yegane insani düzenin sosyalizm oluşu ama onun da ütopya oluşu gibi... Ve bunları ütopik kılan neden; bir türlü iyiye evrilemeyen, bilakis berbatlaştıkça berbatlaşan insan. Benim veya sizin birey olarak tüm bu yazdıklarıma kesin bir çözümümüz olamaz. Ama eğer milyonda bir bile olsun bir çözümü varsa, öncelikle her bireyin yalın doğruyu görmesi gerekiyor. Elbette bunlar benim doğrularım, benim bakış açımdır.
Ben umutsuzlar takımındanım. Bu dünya artık geridöşünümsüz bir çöptür içindeki insanlarla beraber. Artık çözüm filan yok. Yepyeni bir şey olabilir ancak; zamanını bilemediğimiz, belki olacak belki olmayacak olan yeni bir dünyada ve zamanda, insanın bu kadar kötü, bencil olmadığı bir insanüstü formuyla ve yepyeni bir başlangıçla... Bizlere "geçmiş olsun" bu dünyanın üzerine bir bardak soğuk su içelim.
YORUMLAR
Kapitalist sistemin en çok sevdiği şey tüketim toplumlarıdır. hatta tüketimi pompalamak için ciddi bütçeler ayırıp toplum mühendislerinin ve sosyolaglarında yardımı ile inanılmaz reklamlar yaparlar.
carter ve tröst dediğimiz küresel şirketler aralarında oluşturdukları çok ciddi bütçelerle üçüncü dünya ülkelerinde çevrilecek dizi filmlere dahi destekler vererek toplumları biçimlendirmeye çalışırlar.
yazınızı iki kere okudum.
sonra gırgır jenarasyonundan birisi olarak yıllar yıllar önce gördüğüm bir karikatür geldi aklıma.
karikatürde şöyle bir kare vardı:
Bir adamı idam ediyorlar. ama o anda darağacı (çürük olduğu için) yarısında kırılıyor. adam boynunda ip ve darağacaının yarısı ile hem kaçıyor.hem kendi kendine şöyle diyor. "bu ülkede her şey çürüktür demiştim de beni asmaya kalkmışlardı"
her şeyin çürüdüğünü hissediyorum...
yazının tamamını şöyle özetleyeyimmi:sevgili ceZbe fena kızmış,isyan etmiş, amiyane tabirle vitesten atmış..
iyide yapmış:))
Nerden başlasam, nasıl anlatsam Bodrummm Bodrummm diyesim var :) Moralimin yerlerde sörf yaptığı bir anda okunacak yazı değildi ama okumuş oldum işte… Acınası durumumuzu yüz karasının en karası şeklinde yüzümüze vurmuşsun, vurmuşsun da anlayana arkadaşım anlayana.
Yerden göğe baktığımız her yerde kusursuz bir yaradılış ve dengeyi görürüz, yani görüyorduk; aslıda bizim kuşak pek göremedi eskiler görüyormuş diyeyim ve noktayı koyayım. Bu kusursuz yaradılışa insanın evladı dahil olduğunda mertlik bozuldu. Doğal dengeyi bozan bir çok etken, her şeyi dengesizleştirdi. Doğa tarihi boyunca mücadele etmek zorunda kaldı dengesini koruyabilmek adına ama hiçbir dönemi kapitalizm altında ezildiği kadar kayıp vermedi. Başroller insanın evladının tabiki. Hani bir türkü var ya; kendim ettim kendim buldumm sanırım bize uyuyor.
Yıllar önce Aborjinlerin hayatını anlatan bir kitap okumuştum ‘’Bir Çift Yürek‘’ okumayanlara tavsiyemdir. Kitabı bitirdiğimde varlığımdan utanmıştım. Çok şeye sahibiz, görünüşte iyi ve konforlu yaşıyoruz ama her şeyi tüketen biz, en önemlisi manevi erdemimizi tüketmişiz. Ölmüşüz de haberimiz yok…
Bak şimdi geriye doğru okuyamadığım bir dünya yazı var ve okumak için oturdum sözde. E cezbem keyfimin de kahyasının da moralini bozdun :( başka zamana okuyacağız artık ne diyelim
Gölgesini satamadığı ağacı kesermiş ya o misal. Kimseciklerde kusura bakmasın...
Kapitalizm sorununu üremeye bağlamak ne kadar mantıklı bilemiyorum?.. Şahsi mantığım; bunun bencillik olduğunu söylüyor. Henüz doğmamış bir bireyin tüketiminden korkmak ta belki kapitalistçe bir yaklaşımdır!.. Suçlu doğması olası çocuklar olmuş yazınızda ya da doğduğundan dahi bihaber olan çocuklar!.. Ben dünyanın herkese yeteceğine inanan biriyim; sayılarımız ne kadar çok olursa olsun. Sorun tamamen bu korkudan kaynaklanan bir durum. Başkalarının varlığını daima tehdit (bize ait olanı /ç/alan) olarak algılamamızdan kaynaklanıyor!.. Üreyecek nesillerin; tüketen nesillerin tüketimini konformizmini değiştirebilecek olma olasılığıda ayrı bir konu tabi... Yegane sistem olarak "SOSYALİZM"i görmekle, yaşamı ve yaşamın sunduklarını gelecek kuşaklarla paylaşamamakta ayrı bir ironi!..
Öyle geniş bir konu ki ne yazarsak yazalım mutlaka bir şeyler eksik kalacak. O yüzden ben sadece “öz”ü anlatmaya çalışayım da, birleştirmek okuyucuya kalsın. Klasik ahlak felsefesine göre insan eylemlerinin üç nedeni vardır: “fayda”, “haz” ve “iyi”. Çoğunlukla insan bir şey faydalı ise yapar, zararlıysa yapmaz. Haz veriyorsa yapar, elem veriyorsa yapmaz. Bir şey hem faydalı, hem de haz veriyorsa bu “iyi”dir. En basit ve temel giriş bu şekildedir. Biz burada “haz” kısmının içini açacağız. Malumunuz “haz” denilince aklımıza Epikür gelir. Epikür'e göre “haz”ları doğuran üç neden vardır: Doğal ve zorunlu ihtiyaçlar [barınma – giyinme – yeme, içme] , doğal olan ama zorunlu olmayan ihtiyaçlar [cinsellik] ve ne doğal ne de zorunlu olan ihtiyaçlar [gösteriş, lüks v.s..] (İnsanlık yüzyıllardır bu kavramlar üzerinden yola çıkarak düşünmüştür. Yani “binlerce yıl önce yaşamış adamların söylediklerinden bize ne” diye düşünülmemeli çünkü hala bu kavramların üzerine yenileri gelmedi. Mesela İslam'da da usul alimleri yukarıda saydığım ihtiyaçlar kısmını sırasıyla “zaruriyat, haciyat ve tahsiniyyat” diye isimlendirmişlerdir. Bunları tek tek açımlamayacağım)
Doğal ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayan yani barınan, bürünen ve karnı doyan biri “ne”, “nasıl”, “nerede”, “hangi” gibi soruları sormaya başladığı an doğal ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar devreye giriyor. “Ne yesem”, “Nerede yesem”, “Nasıl bir evim olsa”, “Hangi şeyi giysem” gibi türevleriyle birlikte belki onlarca soru. Haliyle karşılanması en zor olan ihtiyaçlar da “doğal ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar”dan oluşuyor. Zira insan isteklerinin limiti yoktur. Ekonomi'nin sözlükteki tanımını anımsayalım: “sınırsız insan ihtiyaçlarını, kıt kaynaklarla karşılama bilimi”...
Yukardaki üçlü kavramlara bir yenisini daha ekleyelim: Freud'un id (alt ben), ego (benlik) ve süper ego (üst benlik) diye tanımladığı insandaki zihin katmanları.[ Elbette bunları da açıklamayacağım ama konu için önem arz eden kısma ufakça değinmek lazım] İd: insanın en ilkel tarafıdır. Haz eşiğinin doyum noktasına göre çalışır. Cinselliğin merkezi de bu bölgedir. Bu bölgenin ihtiyaçları karşılanmazsa insanda saldırganlık hasıl olur. Ego: Mükemmelliyetçi, rekabetçi davranışların yer aldığı bölge. Süper ego: İd'i çevre ve toplum baskısıyla dizginlemeye ve dahi kusursuz olmaya çalışan merkez.İnsan ve toplumun en muhtaç olduğu “vicdan”ın bulunduğu yer.
Bu ufak girizgahtan sonra kapitalizmin tanımına geçelim: Özel mülkiyetin, üretim araçlarının büyük bir kısmına hakim olduğu, arz ve talebin piyasa ortamında buluştuğu sosyo-ekonomik sistem. Özel mülkiyet, üretim araçlarına sahip olduğunda rekabet ortamı doğar. Daha iyisi olmak, en iyisi olmak. İnsanların ve hatta hayvanların o en ilkel dönemlerinden bu zamana kadar gelen “ego”larındaki “rekabet”çi yaklaşım. En iyiye, en güzele sahip olmak, genlerini en iyi şekilde daha ileriye taşımak. Şirketleri de insanlar gibi düşündüğümüzde bazısı kazanır, bazısı kaybeder, bazısı çok ünlü olur, bazısı kaybolup gider... Bu durum gelişimi ziyadesiyle tetikler. Ve hepsi elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Ama hemen hepsinde de en önemli istek “büyümek”tir. Bunun için de her şeyi sarf malzemesi olarak algılamakta beis görmez. En geçerli ve başarılı metot ise pazarlama ve reklam. Dikkat edin şirketlerin reklamları çoğunlukla insanın id'ini hedef almaktadır. Yani en ilkel tarafını. Pürüzsüz bir tene ulaşmak, güzel saçlara sahip olmak, güzel kokmak, araba reklamlarında mini etekli kadınlar oynatmak, “büyük” manasına gelen Magnum dondurmalarının alt-metinde oral seksi çağrıştıran ısırık efektleri v.s v.s v.s hepsi insan id'ine yapılan salvolar... Bu ürünlerin hepsi topluma öyle bir empoze ediliyor ki sanki “doğal ve zorunlu” ihtiyaçmış gibi, sanki o tene, o kokuya sahip olmazsan elem duyacakmışsın gibi...
Hal böyleyken kapitalizme neden kızıyoruz, hem de insan doğasına [özellikle id ve ego'suna] bu kadar uygun olan başka bir sistem olmadığı halde?
Çünkü insan fırsatı yakaladığında, Tevfik Fikret'in “hanı-yağma”(yağma sofrası) şiirinde “yiyin efendiler yiyin , bu han-ı iştiha sizin / doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” dediği gibi doymak bilmeyen bir canlıdır, [dünyadaki en zengin 250 kişinin, dünya kaynaklarının yüzde 4'üne sahip olduğunu bilmeyen var mı acaba]
Çünkü dünya kaynakları sınırlıdır,
Çünkü bu kaynaklara sahip olmak için “rekabet”bir süre sonra yerini “savaş”a bırakır,
Çünkü güçlü kalmak için her şey mübah sayılır,
Çünkü kapitalist düzende birinin yaşaması için, diğerinin ölmesi gerekir,
Çünkü kapitale sahip olan emeği sömürür,
Çünkü kapitalizm, Gündüz Vassaf'ın, Cehenneme Övgü'sünde yazdığı
- “anne üşüyorum, sobayı yakamaz mısın?”
- “kömürümüz yok”
- “neden”
- “çünkü baban işsiz kaldı”
- “neden”
- “fazla kömür olduğu için”
gibidir,
Çünkü kapitalizmin getirdiği dünya, George Orwell'in 1984'ünde bahsettiği “korku, ihanet ve azap dolu bir dünya. Ezmenin ve ezilmenin dünyası. Kendini yetkinleştirdikçe daha az acımasız olacağı yerde daha da acımasız olan bir dünya”,
Çünkü kapitalizm insanı(n vücudunu) meta olarak görür,
Çünkü metalaşan vücud sadece “et parçası” olarak kabul edilir,
Çünkü insanların süper egosunda, unutulmaya yüz tutmuş “vicdan”, “öz saygı” gibi kavramlar vardır,
Çünkü...
Çünkü...
......
Sözü çok fazla uzatmadan Duk'a da bir yanıt vererek bitireyim yorumu: teknolojiyi, kapitalizmin bir uzantısı olarak görmek tamamen olmasa da kısmen yanlıştır. Zira teknoloji varken daha kapitalizm falan yoktu. Şu an seviyeli bir ilişki sürdürmeleri, bunun sürdürülebilir olduğunu göstermez :) [ki bence kapitalizmin sonunu da teknoloji getirecek] Teknoloji, bireye hayatını kolaylaştırma fırsatı da verir, onu mahvetme fırsatı da... Elbette şunu göz ardı edemeyiz: teknoloji, kapitalizm sayesinde birey odaklı daha fazla üretim yapma temayülünde bulundu. Ve fakat kapitalizm, sadece pazarlayabildiği ürünler ölçüsünde teknolojiye yanaşır. Mesela çevre kirliliğini minimize etme adına bir çalışma, sadece kar maksimizasyonu elde etme amacı taşıyan kapitalizmin direkt olarak ilgi alanına girmez. Ha dersen ki “kapitalist ortam olmadan böyle bir çalışmaya kim tevessül eder?”, belki bir akıllı çıkar derim :)
Gmsnn'ye not: Bu kadar kapitalizm, “id”, “ego”, “rekabet”, “kazanma” falan dedik, “kelimeyun”da “gizli kelime” için bir el at da ilkel tarafımızı besleyelim :)
Kapitalizmin bir nevi emperyalizm olduğunu, televizyon ve internet giren her yerde mevcut olduğunu bla bla...
Fakat hiçbir bilimsel teorenin isteyerek veya istemeyerek kullanılmadığı bu yazıda benimde aynı şekilde verdiğim algıyı pek hoş bulmuşlar. Ee tabi bu konuların ihtisasını senelerce yapan birinin yorumlarını hoş bulmaları gayet normal.
Neyse merak ettiğiniz bir yer varsa sorarsanız gördüğüm zaman müsaitsem güzelce anlatırım. Kapitalizmin bir avuç altın olmadığını ilk basamak olarak bilmek yeterlidir.
Sevgilerimle...
Sen olduğun için demiyorum konuya hakim biri değilsin. Şayet hakim biri olsaydın uzun uzun tartışırdım. Neyse konuyu açıkladım sildim balık olmayan gölde balık tutmam ben.
Lütfen seninde bildiklerinde iddiada kalmasın. Küçük görmeye mi çalıştın anlayamadım? Ben bu işin ihtisasını yaptım. Şayet sizde ekonomi kuramları üzerine tahsilli biriyseniz bilgi paylaşımı yapalım.
İlk okuduğumda demek istemedim ama Hucurat suresinin bir yerinde diye tabir yoktur. Surelerin ayetleri olur. Bahsetmeye çalıştığınız ayet ise 13. ayettir.
O ayeti kerimede de" Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık" der.Yani burada blogta kast edilen şekilde "kendi kitlesinin gücünü arttırma, karşı tarafın kötülüğünün farkına varma" anlamı asla yoktur. Ayetin tamamını okursanız ve Elmalılı Hamdi'nin tefsirine bakarsanız tam tersi olduğunu görürsünüz.
Saygılarımla...
Umudu kesmiştim son yorumdan, uzay boşluğunda bir yerlerde kayboldu sanmıştım .p Ya bak yukarıda cevapların var, belli ki o yorumu görmeden yazmışsın. "Bölüm denmezmiş, ayet denirmiş vs. vs."miş :) Mevzumuz o ya zaten. Mealler değişik olabilir, ben çok değişik yerlerden okudum, ki bütündür mühim olan, ondan çıkan anlam da bana göre yazdığım gibidir. Tabii bu sonuca ulaşmak için; Allah'ın adaleti ve dünyanın adaletsizliği üzerine kapsamlı olarak kafa yormuş olmak gerekiyor. Senden böyle bir performans beklemiyordum zaten :) Okuduğunu tekrar etmişsin yine.
Nazist ve kapitalist birinin dindarlığı külliyen yalandır bence, İslamiyetle o pis şeyler örtüşmez çünkü :) "En bi dindar benim" diye ortada dolanan sizler, alkole filan sarın, dininiz ne diyor diye hiç bakmayın, aklınızı kullanıp analiz yapamayın hiçbir konuda, ancak hatim edin, üzerine düşünmeyin :) Sen bana getirdiğin o ipe sapa gelmez eleştirilerii gidip Gamyun logosunun kukuletasına anlat :) Bir de sana şiir armağan edeyim;
Sepet sepet yumurta Sakın beni unutma
Unutursan küserim
Valla billa barışmam :)
Bence son satıra itiraz etmelisin :) Asla yeni bir şey katabilecek insanlardan olamayacaksın çünkü, katabilenleri ezberlediğin doğrultuda eleştirebilirsin ancak "o öyle değil" diye :) tabii ki içi boş olarak.
Vallahi ister herkeşler deyip tribünlere oynayıp dur. Konuya hakim olmadığın gün gibi ortada daha ne dersen de. Birde üslubunu değiştir derim hele hele pek anlamadığın bir konuda...
Yani anlamadan bilmeden aşağılar tarzda konuşmayı yakıştıramıyorum. Bak o kadar lafına rağmen yakıştırmıyorum sana bu tavrı. Sen kendine yakıştırıyorsan buna devam et dur. Ne diyeyim bende mi laf ebeliğine başlayıp aşağılayayım?
Yazın verdiğin ayete kadar hatalı. Ee geceden kalma oyunun sonunda sabahın köründe uzunca bir yorum yapmışsın. Sana mı kaldı kardeşim bu halinle kapitalizm mi eleştirmek diyeyim bende o halde??
Yani insan gibi fikrimi paylaştım bende, cici olmak için peşinden mi sürüklenmek gerekiyor. Kapasitemiz bu mu? Sürekli yazdığın yazılarla yaptıkların hiçbir şekilde örtüşmüyor. Kendi kafanda belli bir ulema sınıfı tasvir etmişsin rakip olarak da cahiller-çöpçüler-yerle birler sınıfı düşünmüşsün.
Büyük kafalar fikirleri orta kafalar olayları küçük kafalar kişileri tartışır. Diyerek yorumlarıma son noktayı koyuyorum. Ben yazında fikrimi belirttim sense sadece beni eleştirmişsin. Sen fikir paylaşmaya değilde mahalle ağzıyla kavga etmeye gelmişsin. Kurduğum o kadar cümleye bir cevap yok, bol bol dalaş var. Kendi statüme dönüyorum artık istediğin kadar yazabilirsin. Yorum okuyanların.
Aslında iki kişi tartışırken araya girmek hiç adetim değil ama “ekonomi diplomam var” deyip “Keynes kapitalist değil, hatta kapitalizme tamamen karşıdır” tandanslı bir söz görünce dayanamadım. Ne yaptın Duk öyle? Nerede öğrettiler bunu? İktisat derslerinde klasikçiler ve keynesçileri [özellikle makro iktisat konusunda] sanki farklı ideolojiye sahipmiş gibi göstermelerinden mi bu sonucu çıkarttın, yoksa Keynes'in, -sanki- sosyalist düşünce gibi “devlet”e atıf yapmasından mı, inan anlamadım. “Kapitalizmin peygamberi” diye kabul edilen Keynes'e “kapitalizme karşıydı” diyen biri ekonomi diplomasını yırtsın atsın. Ya da bana anlat neden kapitalizm karşısında olduğunu, ben yırtıp atayım diplomamı...
Siz bu bilgileri taraf kitaplarında okumuş olmayasınız. Ben taraf kitabı okumuyorum ben kendim sentezliyorum. Ki benim çok sevdiğim bir ekonomik modeldir. Tek sıkıntısı liberalcilerin taş atmasıdır.
Sevgili ya da sevgisiz Anka1453 tam olarak ne durumdasınız çözemedim. "Kendinizi boşuna yoruyorsunuz !!" Bu ne demek anlayamadım bana istenmeyen ot muamelesi yapılıyor gibime geldi, sizi tanımıyorum yakıştırıp yakıştırmama konusunda kararsızım.
Cezbe ya da x şahsiyetli birinin atarlı olması benim yorum yapmamam gerektiği anlamına mı geliyor ya da fikir belirtememem ? Kimse beni fikrimden dolayı 1-2 sonra araya sıkıştırıp bilgili olmadığı bir konuda küçük göremez, ben o şansı kimseye vermem!! İkincisi hakaretlere cezbedir ne yapsa yeridir mi diyorsunuz? Şu yaptığı yorumlarda ki hakaretleri ben yapsam yorum yayınlanmazdı cidden zamanında yaptım ve yayınlanmadı. Serbestte bırakın bende yapayım... Lütfen çanak tutmaktan vazgeçin.
Ayrıca etimoloji alanında gördüğüm ve inandığım kadarıyla bilgili olan BirAdam neden ayet konusunda yanlış yazımını ve yanlış tefsirini düzeltmiyorsunuz? Ya da ekonomi diplomam var demememe rağmen bana rakip olup diplomanızı yırtmak yerine "hayır kardeşim teknoloji ve kapitalizm kardeş ilerler,görünen moderenleşmeyi ve teknolojiyi her zaman kapitalizm kullanmıştır" diyemiyorsunuz?
Ben bu durumu anlayamadım hakim olunmayan bir konu ve yanlış bilgiler var. Hepinizin aynı yöne bakmayı iten nedir? Fikir beyan etmeyip "çok güzel eline sağlık" modunda yorumlarla bu iş nereye gider bilemedim.
Son yorum demiştim ama sanırım size cevap vermeyeceğimi sanıp yorum yazmışsınız. Pazar sabahımın körünü size ayırıp durumu izah ettim. Acaba benimde mi üzülmem gerekiyor kendimi boşa yoruyorum diye...
Ayrıca mahalle ağzıyla bu konuşmalar devam edecekse bende etkili mahalle ağzımı kullanacağım.
İyi seyirler...
Duk, Keynes'in kapitalist olmasının İngiliz olmasıyla ya da kuramlarını uygulayan en büyük devletin Amerika olmasıyla falan alakası yok. Keynes'in İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi dışında Türkçeye çevrilmiş eseri olmadığı için, her ne kadar bütün ekonomi öğrencileri en az 4 sene kendisiyle yakın ilişkide bulunmuş olsa da, bu ilişki sadece öğretilenlerle sınırlı. Mesela Keynes'in ömür boyu Liberal Parti'sinin bir üyesi olduğunu biliyor musun?
http://en.wikipedia.org/wiki/Liberal_Party_(UK)
http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Liberal_Party_(UK)_politicians
http://en.wikipedia.org/wiki/John_Maynard_Keynes
http://www.liberalhistory.org.uk/
“Keynes was a lifelong member of the Liberal Party” cümlesine dikkatinizi çekerim. Bu yeterli gelmediyse hazretin yazmış olduğu ve maalesef Türkçeye çevrilmemiş olan “Am i a Liberal” eserine bakalım. “Liberal miyim” diye soruyor ve olumlayarak nedenlerini anlatıyor. Ulaşabilirsen bu kitaba, sayfa 295'den başlayıp kontrol et derim. Buyur online olarak da okuyabilirsin:
http://universitypublishingonline.org/royaleconomicsociety/chapter.jsf?bid=CBO9781139524162&cid=CBO9781139524162A038
Kendisini böyle tanımlamış bir insana dair “Kapitalizmle taban tabana zıt” demek büyük gaflet. Benim anlamadığım İktisadi Düşünceler Tarihi diye bir ders görmediniz mi, orada Keynes'i nasıl anlattı hocalarınız, gerçekten çok tuhaf. Ekonomi eğitimi almış biriyle şunları konuşmak bile aslında zül. Bir de taraf kitapları falan demişsin, tebessüm etmemek elde değil. [Keynes'in kendi söylevlerine itimat etmezsen “Keynes neden kapitalisttir”i kendi kuramlarıyla da anlatabilirim]
Türkiye'de şu an, daha doğrusu 24 Ocak Kararları sonrası uygulanan ekonominin Karma Ekonomi ile ne alakası var Duk? Nasıl okuyor, nasıl sentezliyorsun, kim söylüyor bunları, nerelerden öğreniyorsun bir anlayabilsem. Türkiye'de hakim olan Piyasa Ekonomisi'dir. O da asla ve kat'a kamu yararı gütmeyip sermayenin yağdanlığını yapmaktadır. Bu da elbette bizi kapitalizme hizmet eden ülke yapar.
Teknoloji ve Kapitalizm konusunda benim söylemediğimi düşündüğün şeyleri aslında söylediğimi sanıyorum. Şu an ve hatta Kapitalizmin ilk çıkışın bu tarafa birbirini besleyen ilişkilerde bulunduğunu belirttim. Sadece iki şey ekledim: birincisi, kapitalizm yokken bile teknoloji vardı [tekerleğin icadını teknolojik gelişme olarak değerlendirmiyorsanız kavramlarımız arasında sıkıntı vardır], ikincisi ise “kapitalizm bir gün yıkılacaksa bunu yapacak olan da teknolojidir” söylemi.
Hucurat Suresi'nin 13. ayetinin tefsirinde pek sıkıntı görmedim. Senin eleştirini de anlamadım. Cezbe o paragrafta bir nevi ironi yapmış ya da tezat belirtmiş. Sen ise sanki onun düşüncesi buymuş gibi algılamışsın. Elmalılı'nın tefsirine atıf yapmışsın ama Cezbe'nin anlattığı tam da o tefsir üzerinden çıkarsamalar. Cezbe sadece şurada hata yapıyor: Kur'an-ı Kerim'deki sureleri oluşturan ayetler kendi içinde kimi zaman bütünlük taşır, kimi zaman farklı konulardan bahseder. Cezbe, Hucurat Suresi'nin 13. ayetini yazıp 11. ve 13. ayeti birleştirip yorumlamış. Sıkıntı da buradan kaynaklanıyor.
Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim, Cezbe'nin “Hucurat Suresi'nin bir yerinde” kullanımı benim çok hoşuma gitti. İslami kaynaklarla daha fazla hasbihal olmuş kişiler için eğreti gelebilecek cümle bu. Çünkü bir alışkanlık vardır “x surenin x ayeti” şeklindeki ifadeler kişiyi alim gibi gösterebiliyor. Cezbe, sadece google'dan bile yardım alsa, ayeti yazsa, hangi surenin hangi ayeti olacağı ortaya çıkacakken, o ayetin sırasını ve sayısını çok da önemsemeden “Hucurat Suresi'nin bir yerinde” ifadesini kullanmış. Ben, özellikle Kur'an okumalarında bu tür zarf yerine mazrufa bakan yaklaşımları çok sahici buluyorum. Tam da bunun zıttı bir şekilde yaklaşımlar olduğu için “Kur'anın ilk emri 'oku', o yüzden okuyun, öğrenin” gibi saçma [ayetin vurguladığı şeyle alakası olmadığı için] yorumlarla yıllardan beri muhatab oluyoruz.
BirAdam sen sıkıntıyı keynesi 1929 ertesi değilde 2014 yılında değerlendirerek yaşıyorsun. İşsizliğin tavan yaptığı devlet ekonomilerinin bir bir battığı, tüm sermayenin askeri teknolojiye yöneldiği müdahale kavramlarını nasıl günümüze yontarsın? Keynes kapitalist değil aksine sosyalisttir. Benim bugüne kadar okuduğum her türlü dökümanda da bu böyledir.
Ki wikipede kanmayın, sonuçta onun bunun kitaplarının reklam aracı. Hiçbir bilginin asla bağlayıcılığı yok. Mazallah geçen aylarda devletimiz "dünyanın çatısı" diye hiçbir yerde kanıtlanabilirliği olmayan soruyu wikipediadan sordu, iptal etmek zorunda kaldı.
Kur'an tefsirine katılmıyorum bu konuyu da uzatmak istemiyorum. Herkesin okuduğunu anlayabileceği düşüncesindeyim. Diğer konularda da haksız ve yazı-yorumların kapitalizme uzak olduğunu belirtecek, hal ve hareketlerini düzeltmesini önerecek kadar taraflısın.
Keynesle açtım bir sözüyle kapıyorum...
"Uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız..."