Born! Consume! Obey! Die!
11 Ağustos 2014, 10.52 A- A+
Doğ! Tüket! İtaat et! Öl!
Kapitalizmin manifestosudur bu slogan. Dünya ve insan asalağı kapitalizm beslendiği neyse onu pompalar. Seks, moda, savaş, şiddet vs. vs... Her bir şeyi kullanır insana karşı. İnsan denen varlık bu düzeni ne kadar içselleştirirse, o kadar insan olmaktan çıkar; çarkın dönmesini sağlayan bir dişli, bir robot, bir yarı şuurlu gönüllü köleye dönüşür. Gelişen teknoloji, dikilen koca koca binalar, son model arabalar, son model olan her ne var ise hayatın tek amacı haline gelir. Bizi bu nesnel tatmine ulaştıracak olan madde ve enerjiye sağlama yöntemin her türlüsünü de mübah kılar biz gönüllü kölelerin gözünde. İnsan teknolojiyle var olan bir yaratık değildir oysa.
Güçlü ülkeler birbirleriyle görünmez savaşlar yapıyorlar, görünen ve kanlı savaşlar üzerinden hem de... Eskilerde işgal/fetih şeklinde gerçekleşen zulüm, sonraları yerini dil/din/etnik köken/mezhep/ırk ayrıştırmalarıyla atılan nifak tohumları sonucu "böl-biçimle-yönet-faydalan " zulmüne bırakmış. Birilerinin kanı dökülüyor, bir başka birileri daha çok güçleniyor. Savaşın tükettiği silah insanları öldürürken, diğer başka insanların refah düzeyleri katlanarak artıyor. Her şey güç için, her şey enerji için. Bu güç sevdasına kapılıp dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmek sermayeden yemek gibi bir şey. Sanıyorum bu dünyayı semirip bitirdiklerinde başka bir dünyanın inşası için kullanacaklar bu GÜÇ dedikleri sümüksü şeyi. Esasen bütün her şey insanların kabile/millet olmasında ve ayrışmasında yatıyor. Bütün bozukluk ve güç sevdası asıl oradan başlıyor. Peki yaratıcımız mı böyle istemiş?
Hucurat suresinin bir yerinde "Ve biz; sizi birbirinizi tanıyasınız diye kabilelere, milletlere ayırdık" diyor. Bu nasıl derin bir ifadedir, içinde bulduğum anlama hayran kaldım. Ülke ülke, millet millet bölünmüşüz, tek derdimiz kendi ülkemizin diğer ülkeler karşısında zenginliğini ve gücünü artırabilmesi. Bu ülkü için her şeyi mübah sayabiliyoruz. Gücün bedeli insan canıysa insan canı, dünyanın sonunu getirebilecek sanayi-enerji politikalarıysa onlar, neyse ney! Tek derdimiz; ülkemiz güçlü olsun. Düşünsenize; masumane görünen bu istek esasında her ülkenin birbirini tehdit olarak algılaması nedenine dayalı bir dünyayı yok ediş projesi değil mi? Allah bizi ayrıştırıp sınıyor, bizi bize gösterip tekamül etmemizi, adil olmayanı adil olana evirmemizi istiyor. Yapamıyoruz, yapamayacağız...
Peki biz en bi' gelişmişinden bir ülke olacağız da bu dünya ne olacak? Hava, toprak, su olmadan nasıl yaşayacağız? Çin ve Amerika bu dünyaya en çok zarar veren, en çok zararlı atık bırakan ülkelerin başında geliyor, çünkü çıkarları böyle işliyor. Kendimize örnek aldığımız ülkeler bunlar mı? Onların sanayi/enerji politikaları mı? Ülkemiz G8 olsun, ama çocuklar yaşamasın. Zaten bu kapitalizmin doymak bilmez iştahı değil mi büyümeden ölen çocukların müsebbibi? Çocukların nefes alamadığı bir ülke, bir dünya ve son teknoloji ölümler mi bırakacağız çocuklarınıza? Kimin ihtiyacı var kalitesiz Çin malı ürünlere, kimin ihtiyacı var daha 300 konuşma geçmişsiz telefonu atıp yerine yenisi konulan telefonlara? Bu kadar gereksiz üretime, bu kadar elektriğe, kömüre, altına, elmasa, bu kadar geleceğini daha en baştan heba ettiğimiz çocuğa... her şeyin bu kadarına kimin ihtiyacı var? Dünya insana yeter, bu saydığım maddi şeylerin hiçbiri olmasa da yeter. Ama insan denen ve şu anda dönüştüğümüz canavara bu dünya gibi yüzbin dünya olsa yetmez.
Termik santrallere, nükleer santrallere, insan canını hiçe sayan maden ocaklarındaki tehlikeye, bir ülkeyi bu dünya düzeninde var edebileceğini düşündüğünüz kapitalizme dair ne varsa yarımağız karşı duran; fakat, başı hep koskoca bir AMA ile başlayan "teknolojiye sırtımızı dönemeyiz, nüfusumuz artıyor, bize daha çok enerji gerekli" gibi cümle sahiplerinin yarım-yamalak çevreci zihniyeti; rant için merkezi yerlerdeki doğayı katledip bilmem nerede orman oluşturduklarını söyleyen malum kaypak zihniyetle benzer sayılır. Sadece kötü niyetli değildir, fakat aynı yüzeysel ve derinliksiz düşünceye sahiptir maalesef.
"Kömür, insandan intikamını alır. Hayatın gerçekleri demeyin, bunlar doğal hayatın gerçekleri değil, bunlar; bu boktan dünya düzeninin gerçekleri, "tüket-öl" işte bu... Bu düzen değişirse, hayatın gerçekleri de değişecek. Yoksa bütün bu insan ölümleri devam edecek. Sadece çok gelişmiş ülkeler, daha az gelişmiş olanların sırtına basarak, onların insanlarını öldürecekler bu tip işlerini yaptırırken. Geniş açıdan bakarsanız durum budur" demiştim Soma faciasıyla ilgili yazdığım bir yazı ve yorumunda kömür ocaklarına tamamen karşı oluşumun nedenini belirtirken. Evet, bunlar hayatın gerçekleri filan değil. Bize dayatılan böyle yaşamamız gerektiğidir sadece. Ne pahasına olursa olsun üre/üret/tüket. Bu ismine gelişim(!) dedikleri illet insanın iyiliğine değil, kötülüğüne endeksli çalışır. Dünyanın kaybolan yaşamsal değerlerinin ne nakit olarak karşılığı var; ne de depolanabilir, dondurulabilir, bir üst zamana aktarılabilir niteliği... Toprağı, havayı, denizleri bitirince termik santraller, nükleer vs. kurtarsın bakalım insanoğlunu. O zaman, bu gelişmiş(!) pespaye insan modelinin nasıl bir vahşi yaratığa dönüşebileceğini hayal etmek hiç de zor değil. Hoyratça doğadan aldığımız yanımıza kar kalır mı sanıyoruz? İnsan canıyla ödediğimiz bu bedeli göre göre, sonumuzu kestirebildiğimiz halde neden bu düzende ısrar ediyoruz? Neden ilkelleşmeyi/sadeleşmeyi denemiyoruz? Güç, zenginlik, enerji sevdası yüzünden insanlar sinekler gibi çoluk-çocuk/genç/yaşlı demeden ölünce/öldürülünce daha mı çok gelişmiş oluyoruz, daha mı çok mutlu oluyoruz? Bu dünya artık iflas edip battığında, hangi gelişmiş ülke muaf kalabilecek bu yok oluştan?
Misal; bu kadar üremek zorunda mı olmalıyız? Bu dünya bize yetmiyorken, bu yoksunluğu, bu yoksulluğu daha büyük insan kitlelerine mi yaymak zorundayız? "Üç yetmez beş tane, beş yetmez onbeş tane" tadında yükselen çocuk beklentisi grafiğini; bu akıl almaz, bencilce, altyapısında gram akıl barındırmayan politikaları mı benimsemeliyiz? Bugün insanlığın en büyük sıkıntılarından biri de cehalettir aynı zamanda. Kültür seviyesinin yükselmesiyle/çocuk yapma oranı ters yönde ivmelenir. Sizce neden? İnsan elbette ki çocuk sevgisinden mahrum olmamalı, çocuk dünyanın en güzel şeyi. Ama bana kalırsa geldiğimiz noktada "herkes bakabildiği sayıda çocuk yapmalı" söylemi bile lükstür. Bu dünyanın bitmeye yakın hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri hızla artan nüfus ise eğer, olması gereken; insanlık bilincine sahip çıkıp mümkünse asgari sayıda üremektir fikrimce. Böylece termik santralleri, nükleeri vırtı-zırtı "ama ürüyoruz" mazeretiyle savunmak zorunda kalmayız enerji bağımlılığımız yüzünden. Sadece 1 çocuk sahibi olmak yerine 3-5 çocuk yapıp hepsinin birden hayatını karartmak, dünyanın geleceğinin hayatını karartmak koskocaman bir aptallık ve bencillik değil de nedir?
"Bu dünyanın çivisi çıkmış" demek az kalır; bu dünyanın çivisi içerisinde kırılmış. İlkelleşme/sadeleşme/daha az üreme-üretme-tüketme konusunda söylediklerimi ütopya olarak değerlendirebilirsiniz, ama bu doğru olmadığı manasına gelmez. Tıpkı yegane insani düzenin sosyalizm oluşu ama onun da ütopya oluşu gibi... Ve bunları ütopik kılan neden; bir türlü iyiye evrilemeyen, bilakis berbatlaştıkça berbatlaşan insan. Benim veya sizin birey olarak tüm bu yazdıklarıma kesin bir çözümümüz olamaz. Ama eğer milyonda bir bile olsun bir çözümü varsa, öncelikle her bireyin yalın doğruyu görmesi gerekiyor. Elbette bunlar benim doğrularım, benim bakış açımdır.
Ben umutsuzlar takımındanım. Bu dünya artık geridöşünümsüz bir çöptür içindeki insanlarla beraber. Artık çözüm filan yok. Yepyeni bir şey olabilir ancak; zamanını bilemediğimiz, belki olacak belki olmayacak olan yeni bir dünyada ve zamanda, insanın bu kadar kötü, bencil olmadığı bir insanüstü formuyla ve yepyeni bir başlangıçla... Bizlere "geçmiş olsun" bu dünyanın üzerine bir bardak soğuk su içelim.
YORUMLAR
" Sana sırf ben değil bak bir başka akıl sahibi insan diyor" Demişsin sonra bana kendini öven demişsin. Hadi başkasına ettiğin iltifatı anlarımda insanın kendine iltifat etmesi tuhaf, hemen ardından başkasına bu etiketi yapıştırmak çok daha tuhaf olmuş.
Keynesin lafına gelince her şeyden önce iktisatçıdır ve verdiğim örnekteki lafı asla kullanma, adamın bunu demesi gayet doğaldır. Yorumunun orta kısmını okumaya gerek duymadım.
Sevgili bir adam ben şu kaynaktır diyemem, sizde 1-2 istisna dışında kapitalist diyemezsiniz. Fakat teoremlerine baktığımda, bununda ötesinde sonuçlarını görünce benim vicdanım kapitalist diyemez. Çünkü elle tutulur hiçbir kapitalist hareketi yoktur aslına sosyal hayatı geliştiren ekonomi politikaları hayli fazladır. Üretim ve pazarlama tekniklerine bakıp konuşma lütfen adam iktisatçı her zaman üretimi ve arzı düşünmek zorundadır.
Alınan dersler ya da ekonomi falan demişsiniz yani siz halkı düşünen ekonomist mi gördünüz? Her zaman üretim ve pazarlama teknikleri vardır. Yani birinin bunu yapması kapitalist olduğuna kanıt değildir.
Şu kitap bunu demiştir demektense yaptığı işleri ve kuramlarını görüp kendimizin karar vermesi daha iyi bir örnektir.
Cezbe birde sure ismi verdim vs demişsin. Diğer arkadaşımızda seni daha samimi görmüş. Bana kalırsa da sosyal paylaşım sitelerinden görüp tam idrak edememişsin. Kutsalımızı değiştirmek günahtır, şayet bilinmiyorsa susmak sevaptır.
Birde tavsiye ne bileyim yazını okuyup bir cümlecik masum yorum yapan insanlara ateş püskürme her bloğunda blog yazından çok yorum yazın var. Garip bir durum.