ÖLÜM ÇİÇEĞİ 3. Bölüm
31 Mayıs 2025, 09.57 A- A+
Küçük bir odanın çıplak lambası, kadının yüzüne kararsız bir ışık düşürüyordu. Lambanın sarkık kablosu, darağacından inmiş kalın bir ip gibi tavandan yere sarkıyordu. Odanın duvarları ise solup giden hayatının rengi gibi soluk griydi. Kadın, sandalyeye oturtulmuştu. Elleri bağlı değildi. Çünkü ellerinin artık kimseye uzanacak hâli yoktu. Önündeki masanın üzeri boştu; çünkü ne sorular vardı orada ne de cevaplar.
Karşısında oturan polis, kalemini ritmi bozuk bir sabırsızlıkla masaya vuruyordu. Sorgu başlamıştı, ama kelimeler hâlâ içindeki zindandaydı. Kadın konuşmuyordu. Dudakları mühürlü değil, yalnızca gereksiz bulduğu bir sessizliğe teslimdi.
“Neden yaptın?” dedi adam.
Kadın gözlerini kaldırmadı. Göz bebekleri, zemindeki solgun bir lekeye sıkıca tutunmuştu. Belki orada, kendi kanından kalma bir hatıra görüyordu. Belki de yıllar önce düşürdüğü bir gözyaşının hayalini.
“Neden öldürdün onu?”
Kadın cevap vermedi. Sessizlik, sorgu odasında koyu bir duman gibi yayılıyordu. Saniyeler duraksıyor, kadının zihnine yıllar içinde birer birer serpilen ölüm çiçeği tohumları, gözünün önüne geliyordu.
Biri, saçından sürükleniyordu.
Biri, yere düşmüş, karnından tekmeleniyordu.
Biri, içinde sessizce büyüyen ve hiçbir zaman nefes alamamış bir hayatın sönüşüyle kıvranıyordu.
Biri, yatağın ucunda hıçkırıklara boğulmuş, ağlıyordu…
Gözünün önüne gelen ve sadece bedenine değil, varlığının en kuytu köşelerine kazınan her tohum, yıllarca gözyaşıyla sulanmış ve karanlıkta filizlenmişti.
Bir an başını kaldırdı. Gözleriyle doğrudan adama baktı. Ama orada bir bakış değil, derin bir boşluk vardı; içinde susturulmuş küçük bir hayatın acısı, karanlık bir gölge gibi saklıydı.
“Konuşmak istemiyorsan, avukat çağırabiliriz.” dedi adam.
Kadının dudakları kıpırdadı. Hafifçe. Rüzgârda titreyen bir perdenin kenarı gibi... Ama hiçbir kelime doğmadı o titremeden. Yavaşça başını çevirdi. Odanın köşesindeki plastik çöp kutusuna baktı. İçinde buruşturulmuş bir kâğıt vardı. Sanki hayatı da oraya atılmıştı.
Gözlerini tekrar kapadı. Karanlıkta bir gül kokusu duyduğunu sandı. İçinde açan kırmızı bir gül... Kokusu içini sarıyor, ama dikenleriyle de acımasızca kanatıyordu. İçinden koparılan bir çiçek...
Ve orada, sorgu odasının soğuk metal sandalyesinde, konuşmadan, ağlamadan oturuyordu. Sanki yıllardır içinde biriktirdiği tüm kelimeler, boğazında düğümlenmişti. Artık hiçbirini ortaya çıkaracak gücü kalmamıştı. Suskunluk, kadının etrafına görünmez bir kefen gibi sarılmıştı.
Yüzünde yalnızca derin bir teslimiyet vardı. Dudaklarındaki solgun kıvrım ise ne aralanmayı ne de savunmayı bekliyordu. Yalnızca olmuş olanı kabullenmiş biriydi.
Bir polis raporu tutuldu ve “Şüpheli ifadesini vermeyi reddetti.” yazıldı.
Oysa kadın her şeyi anlatmıştı.
Sessizliğiyle.
Meiko Kaji – “Onna No Jumon”
https://www.youtube.com/watch?v=RlfgaKrEgGo
YORUMLAR
Sessizlik de bir çığlıktır. Ülkemizde çoğu zaman bu çığlık, duymazlığa, görmezden gelinmeye ve unutulmaya mahkumdur.
Şimdiden herkese iyi bayramlar...