gamyun.net'i doğru görüntüleyebilmek için tarayıcını güncellemelisin, güncelleyemiyorsan başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsin.

BLOG

KADER KUYUSU!..

24 Aralık 2012, 16.11
A- A+

 

1-İsveç’te umutsuz hastalığa yakalananlar insanlar; doktorlar bunlar için çok değişik bir şey yapıyorlar.  Bir cennet hazırlıyorlar adeta. Hasta orada ölümü bekliyor. İhtiyacı olan her şey karşılanıyor. Ölümü bekleyen bir kişi ne ister?...

2-Bazı gelişmiş ülkelerde ise; Hastaneye uzak yerden gelen, hasta yakınlarına konaklama, yol parası kısacası her türlü imkân sağlanıyor. (Türkiye’de hazırlık aşamasındaymış!..) İnsana saygı; hastaya saygı, hasta hakları, hastane hakları, Doktora saygı, çevreye saygı, yani kısacası saygıyı hak eden her şeye saygı sağlandığı zaman gelişmişlik payesi alabiliriz!.. 

Yazar Mehmed Uzun; İsveç’te kanser hastalığına yakalanıyor. Doktorlar bu metodu uygulamak için teklifte bulunuyorlar. Mehmed Uzun kesinlikle kabul etmiyor; ‘’ben öleceğim ama kendi memleketimde ölmek istiyorum’’ diyor. Hatta iddia ediyor; ‘’oraya gidersem daha fazla yaşayacağım’’ diye. Doktorlar kesinlikle uçakla seyahate izin vermemelerine rağmen, dostları gidip alıp, Diyarbakır’a götürüyorlar. Çevrede tanıdık, tanıdık olmayan uzman ne kadar doktor varsa toplanıyor. Her türlü gayreti umuda çevirmek için çaba gösteriyorlar. Yöredeki; şifalı bilinen bütün otlar deneniyor. Mehmed Uzun iddiasında haklı çıkıyor, bir süre sonra iyileşme gösteriyor. Öyle ki dostlarıyla tatile bile çıkıyor. Gelin görün ki; ne onun geçici direnci, nede dostların çabası ölümünü engelleyemiyorlar. Mehmed Uzun kısa iyileşme sürecini tamamlayıp, vefat ediyor.

İsveç’teki olaydan yola çıkarak: Acaba Türkiye’de olsa ne yapılır? Bırakın ölümü bekleyen hastaya yalancı cenneti kurmak, hasta içindeki gazı çıkaramadığı için doktorlara meydan dayağı çekenleri, her gün BBG evi gibi seyrediyoruz. Eceliyle ölen 85 yaşındaki adamın, ölümünden doktor sorumlu tutulup, kurşunlanıyor...

Filozoflar da bu konunun meşruiyetini tartışmışlar. Kimisi iyileşmesi mümkün olmayan hastaların, ölümünün acısına son verilmesi iyi olacağını düşünülmüş. Kimisi de sakat doğanların bile devlete yük olacağı konusunda devletçi bakış açısını desteklemişler. Burada bireyden çok devletin çıkarları öne çıkarılmak istenmiş!

Hipokrat’ın yemininde “Talep olsa dahi hiç kimseye öldürücü zehir vermemeye veya tavsiye etmemeye” söz verilmiştir.

Dünya savaşın da; Hitler, “Yaşaması faydasız ve bünyesi bozuk insan toplumdan atılmalıdır.” Hangi sosyal yapı bu mantığı desteklemektedir?

 “Hasta toplum için bir parazittir. Belirli bir durumdan sonra daha uzun yaşaması uygun değildir” diyen alman düşünür Nietzsche. Bir Nietzsche hayranı olarak bunu söylememesini yeğlerdim..:) Kırbaçlanmakta olan bir ata sarıldığı ve ağlayarak onu korumaya çalışıyor. Bu denli de insancıl yapıya sahiptir. Ve 10 sene boyunca düşünce yetisini kaybedip, bitkisel denebilecek şekilde yaşam sürdürüyor.

 Bilim adamı Stephen Hawking: Kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim adamları arasında dünyada en çok tanınan isimdir. Ve ne yazık ki bugün tekerlekli sandalyeye mahkûmdur.

Sadece sizin görüşlerinize sunuyorum...  

YORUMLAR

26 Aralık 2012, 04.15
Beymen'cim, yakışıklı, zeki kardeşim:)
Sen çok mu hızlı okuyorsun bilmiyorum ama Bilge'nin yazdıklarını da, benimkini de lütfen tekrar oku.
Bilge, genetikten, türlerin Kökeninden söz ederken Niçe'yi değil Darwin'i işaret ediyor. Ayrıca Felsefe de Bilgi Sistemi Bilimi olarak kabul edilmiştir azımsanmayacak bir kesimce.-Bence de- Sonuçta, düşüncedir bilimsel somut deneylere yol açan kök, düşüncenin gücü ve hareketliliğidir. Bu anlamda insanlığa sundukları asla yadsınamaz düşün adamlarının da. Biraz geniş bakmak gerek diye düşünüyorum.

Ben ise asla senin şahsını itham etmedim; fikir tartışması bu. Yazdıkların üzerinden yazdıklarım, genel içindi, kişiselliği yok sayılabilir. Sana soru yönelttim sadece bir cümlen üzerine. -Tekrar okursan "densizlik" sözünün seninle hiç alakası olmadığını da göreceksin.-

Şimdi seni az çok tanımasam, cinliğe varan zekanı bilmesem, şu cümleni yer, ciddiye alırdım:) :
"Aydınlanmak istiyorum.Bilgiye açım." :)))
Sana rahmetli olmuş Erbakan diliyle sesleniyorum bu cümle nedeniyle: Hadi ordan!:)))
-Allah'tan bende de az biraz akıl var da yemiyorum.:)-
Aydınlanmak istiyormuş, bilgiye açmış...:) Sen ha? Sen o söz ettiğim "Kafa bulucu" gurubuna g birebilirsin anca bu cümleyle.:)

Sen Bilge'den patlıcan kebabının tarifini istemiyorsun ki ayrıca, neredeyse tez hazırlamasını istiyorsun. Evrim Teorisi, Türlerin Kökeni meseleleri burada öyle şıp diye açıklanacak şeyler değil, zahmet edilip açıklansa bile alt yapı yoksa anlatamazsın kimseye bir şey, aksine yanlış anlamaya neden olma, hatta kavgaya yol açma olasılığı çok yüksek. - Bak, arkadaş mavi kapak adedi sormuş Hawking için, karga etmiş Niçe'yi. Şimdi bunları diyene ne anlatabilirsin? Üstelik çok var böyle.-
Niçe'yi de anlatmak zor buralarda, düşünce bütününü bilmek, bunun için de ilk ağızdan okumak gerek. Ders çalışmak gerek.:)
Duyulan  bir iki şeyle, "Tüü kaka" ilan etmek doğru değil, ben bunu anlatmaya çalıştım, inancımın, kutsal kitabımın ilk emri de temelimdir: "Oku!" ile başlar. Devamında defalarca "Akıl verdim sana" der.
Okuyacağız, anlamaya çalışacağız, KENDİ fikirlerimizi oluşturacağız ki kafadan yaftalamayalım. Benim dediğim bu.

Ben örneğin, sen gibi algılamıyorum Niçe'yi. Becerebildiğim kadarıyla ifade edeyim, belki sorununa bir parça yanıt da olabilir.
Bence yaptığı şey, genel bir karşı duruşla ezber bozup insanı kendiyle hesaplaştırmaya, düşünme eylemine itmeye çalışması. Bu eylem sonucunda da daha güçlü insanların oluşmasına yol açmak. Bu nedenle ben, düşüncelerini, insan adına olumlu olarak algılarım.
Düşünsene ezberlere devam etmenin, kabullenmişliğin, teslimiyetin, miskinliğin insana kaybettireceklerini.
Eğer öyle bir dünya olsaydı; fikirler çatışarak gelişmeseydi, hala mağaralarda ateş yakmaya debeleniyorduk, bırak orta çağı... İyi ki geliştiriliyor zıt fikirler.
Düşünmeye yönlendirmenin nesi kötü? Zihnin hareket etmesinin nesi kötü?
Hastalığına gelince, frengiden öldü. Bu hastalığın son evresinde zihinsel bozulma var. Bu dönemde, sağlıksız düşünce ürünlerinin -başkaları tarafından- aforizma olarak kaleme alındığı söylenir. Onu belirtmek istemiştim.

İlle de her dediğini yasaymış gibi, buyrukmuş gibi kabullenme şartı yok ki ayrıca, ne bilimde ne felsefede. Her okuduğumuzu, duyduğumuzu kabul ediyor muyuz ki? -Yeri geliyor anamızın babamızın dediklerine bile karşı durmuyor muyuz, saçma bulmuyor muyuz en azından düşüncede bile olsun? Onları yaftaladık mı, dışladık mı acımasızca?- Söz konusu Niçe olunca neden yaftalar yapıştırıp reddediyoruz en olumsuzundan? 
Adı üzerinde: Düşünce. Hani nerede düşünceye özgürlük? Canımızın istediği yerde atacağımız içi boş slogan mı bu? -Bir cümlesi ile bana yönlendirdiğin sorunun yanıtı da burada.- Düşüncenin dalmadığı, dokunmadığı tek alan bile yok, dini inançlar dahil. "Elleme yanarsın!"ı düşünce umursamaz. Kimi içinde yaşar, bazılarına isyan da eder, kimi de, Niçe gibi cesur olanlar dillendirir, tartıştırır, fikir gelişmesine yol açar.
Ne demiş Descartes abimiz?: "Düşünüyorum, öyleyse VARım."

Eğer ki ben, merak edip okuduysam, araştırıp, bilgilenip, öğrenip kıyas yapabildiysem, sorgulayıp irdelediysem, ancak bu yolla kendi akıl süzgecimden sağlıklı şekilde geçirmeyi başardıysam bilgimi -ki tüm bunlar deneylerdir işte- benim inancımı hiç bir şey sarsamaz ki.
Sarsak fikirler ve görüşler, bilgisizlikten, kulaktan dolmalardan gelişir, titrektirler, zayıftırlar, her an şuursuzca savrulabilirler.
Bilirsin kulaktan kulağa oyununu; en baştaki "Akım" derken en sondan ".okum" çıkar, aynı bunun gibi yani.
Bilmem anlatabildim mi? :)
Bu arada ben senin bir cümlene, kendi aklımla takla attırmış ve "böylesi nasıl olur acaba?" diye şey etmiştim.:)
Sevgiler
26 Aralık 2012, 09.13
Anlaşılan o ki bu yorumlarda kimse kimsenin düşüncesini değiştiremeyecek derler aklın yolu bir ama bir bulunamamış burada.
Aslında hiç biri değilde şu durum bence ibret verici. Yüce adalet diyeceğimiz türden  “Hasta toplum için bir parazittir. Belirli bir durumdan sonra daha uzun yaşaması uygun değildir” diyen alman düşünür Nietzsche. Bir Nietzsche hayranı olarak bunu söylememesini yeğlerdim..:) Kırbaçlanmakta olan bir ata sarıldığı ve ağlayarak onu korumaya çalışıyor. Bu denli de insancıl yapıya sahiptir. Ve 10 sene boyunca düşünce yetisini kaybedip, bitkisel denebilecek şekilde yaşam sürdürüyor''

Niceleri var böyle dediğin tersine düşen, en büyük örnek Firavun. Kendini ilah sanan ama  ölmeden hemen önce secdeye kapanan. Bunu ilmi ışıkta görmeyen, herhalde suyun şiddeti üzerine o pozisyonda kaldığını iddia bile edebilir :) Neyse ki ayet bu durumu açıklıyor '' Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan bir çoğu ayetlerimizden gerçekten  habersizdir'' (Yunus 10)

Digor bende D.bakır'lı olarak konuyu Firavun'a çektim ama yanlış bir şey yapmadım dimi :)


Not: Mehmed Uzun'u tanımıyorum ama bu vesile ile araştırıp tanıyacağım ayrıca Uzun Mehmed'i de araştıracağım.
26 Aralık 2012, 10.18

Sabah  şekerleri  geldi yorumlar    sabah   sabah :) Çayımı sigaramı  alıp   okudum .

  Yorumları  okurken   zaten  bana ithaf edilmiş gibi algılamadım.Netzsche ile  yanyana   fotoğrafa  hayır diyenlerden  olduğum  için  genel  yorumlar yaptım.

 Öncelikle ilk  yorumumda , yine öncelikle belirteyim  diye  şu  cümleyi  kullandım.'' Bilimi, aklın  süzgecinden  geçirmeden; direk maneviyatla ilişkilendirmeye   karşıyım...  Hele de   tedbirsiz   tevekkül   edenlere ''  ...   Bu cümle  içinde  çok şey var.Tedbirsiz  tevekkül  edenlere  karşı olarak   tembelliğede  karşı duruşu zaten sergiledim.o yüzden alınmadım  tembellik    konusuna.Ama  mademki bu kadar     araştırmacıyız ve  yorum gücümüz  var ;  bu zatın  popüleritesinin  en büyük nedeninin  kolay akılda  kalan  aforizmaları   olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda   dile getirildiğinde de      havalı bir   zeka görüntüsü  veren   aforizmaları.Yani   ezberciler  için    biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki   aşk     paylaşımları  gibi. Dönder   dönder  dur. Felsefenin  gereği olan ağdalı sözler yerine,  şiirsel  anlatımla  tembelliğe   davetiye...

    ''Bir insanın yaptıklarının söylediklerinin değerini anlamak için yaşadığı çağa mekana bakmalı.''      Yaşadığı çağa bakmalı öyle mi   Bilge?   Sonra eline  koz vermeyelim  ortaçağ  zihniyetiyle bakıyorsunuz  diye!!!! 

  Beymen   ne yapmış ?  Yine almış  çayını  sigarasını  , önceki akşam    açmış  blogları  okumuş.''Sizin görüşlerinize sunuyorum''  la  biten   paylaşımda   görüşlerini  paylaşmış.Neitzsche için ne demiş   '' Tanrı  öldü , ben mesihim   ..  diyen biriyle  fikir  bazında   ortak bir  yönümün olamayacağının    bilincindeyim.''  diyerek  görüş belirtmiş.Bu yorum ki;   bu şahış için  şu blogdaki  en  kaba  yorum belki de, diğer  yorumlar    daha da kibar.Hemen  Bilgegüneş   parlamış... hooppp  durun bakim, ne vuruyorsunuz  adama? Besmeleyi de Darwin'ide yanında getirmiş.Çünkü biliyor   Nietzsche'nin pek  ellle tutulur  tarafı yok.:))

 Başka ne yapmış beymen?   Mehmet   Uzun'u  tanımıyormuş.   Fikrim olmayan bir konuda    yazarsam  Sat_Agraha'nın ,  Bilge'nin   genel ithamlarına muhtar  olurdum bu    blogda  mazallah.Haa  ima varmıydı vardı evet.Yazar arkadaşımız beni çok  iyi anlıyor da...  neyse aramızda.:))   Dünya dili konuşan , herkesin ortak dili  olan müzikle konuşan  ve     hastalık  çeken,  gurbette  tedavi olan   ve memleket özlem  ile geldiği bu  topraklarda  gözlerini yuman   Neşat  ERTAŞ'ı blogunda   kullansaydı kim  ne diyebilir di? Yorumunu  kendine  bırakıyorum.Kendiside  biliyorki   blogseverlerin çoğu  sadece  kalemden akan mürekkebi değil,    kalem tutan   ellerlede   empati içindedirler.

  Başka ne demiş  beymen? Stephen  HAWKİNG    e  olan hayranlığını görüş olarak belirtmiş.Zülal'  le  ayrı  fikirde olmalarına  rağmen birbirini araştırmaya itmişler   olması gerektiği gibi  ve  hoş  bir telkinle...

   VE...son  olarak    Nietzsche  için  görüşümü  topluyorum.

         -  Allah'a   karşı

        - Kadınlara  karşı

       -  Hastalara ve   düşkünlere  karşı

       -Sosyalizme karşı

      ..  ne diyeceğiz?  Kendisi  çarşı  grubundan,  herşeye  karşı  olan    Beşiktaş  taraftarı mı diyeceğiz? Bu mu olsun görüşüm? Şu  başlıkları  bir kaç özlü sözle mi  telafi edecek?  

  Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim. Şu     fikirlerin sahibini savunanlarla  polemiğe  girersem,  tembelleşirim ben ya!  :))

26 Aralık 2012, 10.54

Düşünce; herkesin kendini ifade etme şekli, isteyen istediği şekilde düşüncesini ifade etmiştir

Birileri ha bire sis bombası atıp ortalığı toz dumana katman katıp derin! Düşüncelere sevk ediyorsa, bir kez tuzağa düştüm, bir daha yapmam!.)

Niçe nin ölümünde 122 sene sonra düşüncelerinin blog portalında tartışılıyor olması inanın onu daha çok mutlu etmiştir.)) ‘’felsefe her şeyi eleştirendir.’’ En başta kendisinin de eleştirilebilirliği doğmuştur. sat_agraha’nın dediği gibi kız kardeşi ve başkaları tarafında son dönem yazıları değiştirilmiş. Çelişkili yazıları bu yüzdendir.

 MASKEM’e özel bir teşekkür etmek istiyorum. En azında bu yazının propaganda yazısı olmadığını vurgulamış olması benim açımdan sevindirici. Zaten yazının ana teması ÖTENAZI ydı.   

Dün bir yorumumun geç onaylanması nedeniyle bir sayfa yazdığım bir başka yorumu veremedim bloga. Yan nik, ödünç nik istedim kimse ödünç vermedi.:)) Ama bu sabah baktığımda yazdıklarımın hepsini başta sat_agrata ve bilge güneş değinmişler. Diğer arkadaşlarda değişik şekilde konuyu ele almışlar.  

Bunun üzerine benim de geniş çaplı yorum yazısı yazmanın diğer arkadaşların benzer düşüncelerini yazmak onlara saygısızlık olacağını düşündüm.

Naturalya mehmed(t) Uzun'u tanımaktan geç kalmışsın. Onun sadece edebiyatçı olduğunu göreceksin!

Ayrıca diğer tüm yorumcu arkadaşlara teşekkürler. smile Resmi

Başka bir blogta görüşmek üzere…

26 Aralık 2012, 15.15
:)
Karşılıklı sohbetlerde, adı muhabbet olsun, polemik olsun, tartışma olsun, hayya kavga olsun, her neyse, taraflardan biri kalkar öyle tuhaf bir laf eder ki, zurnanın son deliği bile zırtlamaktan vaz geçer; "Ben bunun için mi çene patlatıp yordum kendimi? Yazık!" diye...

Beymen, senin ettiğin şu cümle gibi aynen:
"Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim. Şu     fikirlerin sahibini savunanlarla  polemiğe  girersem,  tembelleşirim ben ya!  :))"
Tamam kardeşim, şartlarımız eşit değilmiş madem, büyük olasılıkla daha altlarda seyrediyoruz senin gözünde, keserim ben hoş gittiğini sandığım sohbeti.
Yeter ki sen tembelleşme. Aman diyim!
Sevgiler.

Digor, tekrar teşekkürler, kendi adıma keyifli ve olumlu bir sohbete yol açtı blogun, her şeye rağmen...
26 Aralık 2012, 15.51

 

Söz konusu benim yazılarım olunca neden DIGOR dağında geviş getiren, öküzün altında kutuplarda ki pengueni arıyorsun. üç gündür ısrarla yazının içinde bit, pire arıyorsun!? Elinden Molotof, çığırıp duruyorsun.

Yazdıklarımı değiştirip lütfen insafsızca bir linçe dönüştürme! Ne ben yılanım, ne sen kuzu! Beni yılan olarak görüp, zehirlidir diye kafamı ezmeye çalışma!

Arındırılmış kişi arıyorsun; kişi en yakınındaki kişilere baktığı zaman, onların da kendilerini arındıracak temiz bir ırmak aradıklarını göreceksin! Peşinde pis sularında boğulanlar vardır! Hayatın her aşamasında bunları görmek mümkün. Haksız mıyım?

Yaptığın yorumlarla iyi kötü gamyunda okuyucu kitlende var. Art niyet düşüncelerle kendini heba etme! Biz birbirimizi sadece blog portalında tanıyoruz. Düşüncelerimizi saygı duymayı öğrenmeliyiz. Konun içinde cımbızla bir şeyler çıkarıp onlara derin düşünceler yükleme!

Geçen gün ameliyat olduğumu ve buna paralel olarak bir yazı yazmıştım. Aynı gün sevgili AtayaG ile salon turnuva 1 de karşılaştık ve sadece blog portalındaki yazılarımızla ilgili tanışıklığımız. AtayaG özelini açıp benimle selamlaştı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Beni çok sevindirmişti. Hani bizde bir söz vardır. ‘’Allah ile aramda bir karış mesafe kaldı’’ o denli beni memnun etti.  

Neymiş neden yazıya Neşet Ertaş’ı konu etmemişim? İnan bu kez sana mı kalmış Neşet Ertaş’ı konu etmek denilecekti? Neşet Ertaş ölümünde üç gün zahide’m türküsünü dinlediğimi seni nasıl inandırabilirim.  Cenazesi kalkmadan evini soyanlardan değilim bilesin! Bak istiyorsan benim yazılarımdan’’BABASININ OĞLU’’ yazına nüfusunu kullanarak Türk polisini rencide edeni nasıl savunuşum?

Yazının oluşumunda bu yazar vesile oldu. Olay onun başında geçmiş ve onun üzerinde yola çıkarak yazı hazırladım. ‘’ Aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık’’ kitabını ısrarla okumanı tavsiye ediyorum. Hiç kimse kültürler arası aşkı, ulus’lar arası kardeşliği bu kadar dile getirmemiştir.

Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan, aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog portalında yazışmıyor muz?

Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp ‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi?  Yoksa Ahmet kaya’nın dediği gibi kafama sıkarak mı gitmeliyim?!:((

Blogta Hitlerin düşüncesine değinmişim ısrarla konuyu başka yere taşımanın anlamını niyetini anlayabiliyorum. Hitlerce düşünmene inan ki kimse kızmaz! Çünkü oda yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek kafasına sıkarak gitti! 

Bak yukarıya arkadaşlar ne güzel bilimi tartışıyor ilmi tartışıyor, felsefeyi tartışıyor. Sen neden faşizan düşünlere sığındın ve savunuyorsun! Beni bir libero gibi hep ceza sahasının dışında tutup konun özünde uzaklaştırdın!

 Hani diyorum kışkırtıcı düşüncelerinde vaz geçersen birbirimizin dilinde daha iyi anlarız. Elindeki kaşağıyı bırak ne olursun. Ha bire kabuk tutmuş yaraları kaşıma. Bundan sonrası birbirimizi üzmeye varacak ve değmez. 

Allah'ım ya sabahtan beri oturup beymen efendiye laf yetiştirmeye çalışıyorum.)) 

Tekrar  herkese teşekkür ve saygılar...

26 Aralık 2012, 15.58
Asıl konu ötenazi ye hayır olmalı. Buna evet demek anne karnında ki bebeğin de yaşamaya hakkı yok demek olur.  Her canlı nefes aldığı sürece yaşamaya hakkı vardır ve ölümü ancak Allah uygun gördüğü zaman gerçekleştirir. Kulların Allah'ın işine karışmaya hakkı yoktur. Tek ve gerçek budur. Buna uyan da uymayan da zarar/fayda ilişkisini günü gelince anlayacaktır elbet.
26 Aralık 2012, 16.21

   Anladığın  üzere  şartlardan bahsettim  Sat_Agraha.  Alt insan- üst insan dan bahsetmedim:) Kaldı ki  böyle bir ayrımı   ne yaparım ne de  yapanı savunurum!  

  Yukarda   yazdığım o  uçuk maddeleri  özümsemiş birininin  fikirleri  karşısında  olmak  bana çok büyük avantaj  sağlıyordu.Doğal olarakta  tartışmaya    girdiğim arkadaşlara çok büyük bir  handikaptı o maddeler.  Ve şartlar   maalesef eşit değildi  o durumda.Kolay tarafta  durmanın  beni rahatsız  ettiğini  belirttim o    cümle de. Nietzsche'yi anlayan arkadaşların beni, o  cümlemi  anlamaması  yada   farklı yorumlaması   felsefe   yapamadığım için olabilir ancak.

  Sağlıcakla.

 

 

26 Aralık 2012, 16.47
---''Bir insanın yaptıklarının söylediklerinin değerini anlamak için yaşadığı çağa mekana bakmalı.''      Yaşadığı çağa bakmalı öyle mi   Bilge?   Sonra eline  koz vermeyelim  ortaçağ  zihniyetiyle bakıyorsunuz  diye!!!! ---

Bunu mu anladın. öyle olsaydı cidden beni hayalkırıklığına uğratırdın sanırım başka bir şey söylemek istedin. :)
O zihniyetle bakmak farklı, o zihniyet bağlamında bakmak,o şartlara göre bakmak farklı.


"Çünkü biliyor   Nietzsche'nin pek  ellle tutulur  tarafı yok."

Benim adıma konuşmak sana bir şey kazandırmaz...Bu bile ne derece önyargılı olduğunu gösteriyor. Düşünce çeşitliliği ve özgürlüğüne hizmet eden birinin elle tutulacak çok şeyi vardır.

Tek bildiğiniz bu dimi...birilerini savunmak..Ama yanıldığınız şey savunduğum ve savunacak olduğum şey kişi ya da fikir değil "ifade hakkı"dır. Söylediği şeye karşı olsam bile bu böyledir.

Felsefe olsun bilim olsun birikimli ilerler. Biri çıkar öyle bir şey söyler ki o anda kabul edilemez görünür Ama başkası üstüne bir şey ekler ya da ilham alır başka bir fikir geliştirir.Bir diğeri eleştirir, diğeri onu alır geliştirir. Çöpe ataydık bunlar olmazdı . Ama blogumuzda gelenektir bu maalesef! Neyse sen de değersiz gördüğün bu şeyleri okuyup tembelleşme elbet işine yarayacak birilerine ulaşır yazdıklarım.

Anladımki  yazdıklarım okunmamış okunsa da her zamanki gibi evrilip çevrilip farklı alıgılanmış.

Son olarak söyleyebilirim ki  niçe yapılan şeyi görebilecek kadar zeki ve bunu ifade edebilecek kadar cesurdu. İnsanın özünde gördüğü rekabeti ben de çok rahatlıkla görebiliyorum.  En basitinden dünyaya bi bakıverin üst insanlar ve onlara tabi olanlardan başka ne var? Aralarındaki uçurum her geçen gün artıyor.

Aslında son olarak son yorumlarla farkettiğim ötenaziye değinecektim. Ötenazi serbest olursa intihar da olmalı intihar eden birine müdahale edilmemeli. Bir fark göremiyorum. Ama yasalar açık ve net der ki "emrediyorum yaşa" yaşamın niteliği  ilgi alanına girmez pek

26 Aralık 2012, 23.57

Evet  Digor .. Arkadaşlarla ne güzel  ilimi felsefeyi  tartışıyorduk.   Ama...

  Molotof, Linç  etmek,kışkırtmak , faşizanlık  gibi   ithamlarla  gelmişsin bana.Bu  dilden anlamam  ben.O  yüzden   sana cevap vermeyeceğim.

   Bilge ; keşke    benim ifade  özgürlüğüme de aynı saygıyı gösterseydin.

         Nokta.

  

 

27 Aralık 2012, 11.31

Konuyu başlatan olmasam da, yaptığım ilk yorumla tartışmayı başlatan gibi olmuşum. O günden beri, Stephen Hawking hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım olduğunu ve daha fazla araştırmam gerektiğini düşünüyordum. İnternette ve basında yer alan haberlere güvenmiyorum. Çünkü yabancı ve ünlü biri "Allah" dese, bizim basın "Kelime-i Şehadet" getirdi diyor. yalan yanlış bilgileri ben de kişisel forum sitemde yapıp insanları yanılatabilirim. O yüzden internette araştırmayı çok güvenilir bulmuyorum.

Burada çok fazla felsefe yapmaya gerek yok. Çünkü siz, onlarca cümle kuruyorsunuz sonra biri çıkıyor 2-3 cümle ile sizin sav'ınızı çürütebiliyor. Önemli olan farketmek, çark ettiğini görebilmek. Ben (şimdilik) çark ettim demiyorum. Elimde Stephen Havking' in dilimize çevrilmiş bir kaç kitabı var. Ben bu kitapları okuduktan sonra yanıldı isem, evett burada çıkıp "sen haklıymışsın" diyebilirim.

Şimdi; kim neyi anlatmış? ne demek istemiş? Kim neyi, nasıl egosuna yenik düşerek yorumlamış? Ve ne değişmiş?

27 Aralık 2012, 15.55
Son zamanlardaki yoğunluğumdan blogları çok sık okuyamıyorum. Geçen gün onayda bekleyen bir kaç yorum olduğunu görünce dikkatimi çekti, bilgisayarda açtım bu blog sayfasını beklettim, hem yazıyı hem de altındaki yorumları okumak için.

İlk başta bir kaç atışmalı yorum görünce, eyvah dedim ama dediğim gibi okuyamadım, okumayı öteledim. Şimdi okuma fırsatım oldu. Bu yorumu neden yazdığıma gelince. Belki başka blogların altındaki yorumlara haksızlık yapmış olabilirim ama hafızam beni yanıltmıyorsa, şimdiye kadar okuduğum; en seviyeli ve bilgi dolu atışmaları barındıran yorumlardı. Son bir kaç yorumda, olay biraz kişiselleştirilmiş olsa da, genel olarak, kişiselleştirilmeden, sadece yazının içeriğine yorum yapılmış ve fikirler çarpıştırılmış. 

Kısacası kaliteli bir blog ve yorum olmuş. Gamyun adına, katkıda bulunanlara, teşekkür etmek istedim sadece.
27 Aralık 2012, 17.24

Digor,

yorum kısmına yazdığın mesajın bir bölümünü o kadar beğendim ve duygulanarak okudum ki izninle tekrar kopyalıyorum:

"Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan, aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog portalında yazışmıyor muz?

Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp ‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi?"

Ellerine sağlık.

Bir propaganda sözüdür dolaşıyor; bence propaganda çok başka, çok farklı bir çağrışım yaratır.
Bu blogda, eserleri değişik dillere çevrilmiş bir yazardan, Mehmet Uzun'dan söz edilmesi, benim açımdan olsa olsa Tanıtım olarak adlandırılır ki, bu güzel bir şey. Nitekim, bazı arkadaşlar, yazarı bu yolla tanıdıklarını söylemiş, ne güzel işte.
Dili, dini, ırkı, toprağı değil, yazdıkları önemli yazın adamlarının.
Karşıda gördüğümüz insanları, okursak, dinlersek ancak, belki empati kurma şansı yakalayabilir, o pencereden de bakmayı becerebilirsek, çağların zararlısı, ırkçı, düşman tavırlardan arınabiliriz...

Son olarak: Kalemden korkulmaz, başka ağızların emrinde kağıttan uzaklaşmış, ucu sivrilmiş kalemden korkulabilir belki diyor, sana mesajın için, sevgili gmsnn'ye nezaketi için teşekkür ediyorum.
Sevgiler

Kısa not:
Fikir tartışmaları ile deve güreşini birbirine karıştırıp, "Avantajlı taraf, kolay taraf vs" olarak yan belirlemekten vaz geçmeyi öğrendiğimizde, daha sağlıklı konuşup tartışabiliriz, eminim.
27 Aralık 2012, 18.14

Bütün arkadaşlar herkes bir şeyler yazıp kendi görüşlerini yazmışlar. Doğal olarak karşıt görüş kaçınılmaz oluyor. En başta benimle beymen arasındaki ‘’kalem kavgası’’ (polemiğin yeni ismiymiş çok hoşuma gitti):) beni fazlasıyla üzdü. (zaten özeline yazıp gerekli durumu izah ettim) 

Bu blog da beni sevindiren yazılar olmadı değil. hemen hemen hepsi. Bir arkadaşın dediğine hareketten; ‘’ben bu adı geçenlerin hiç biri tanımıyorum’’ diyor. Yorum yapanlar, katkı sağlayıp bunlar hakkında o arkadaş bilgi sahibi olduysa onlara özel teşekkür lazım. Teşekkürler.

Bir konuya daha değinmek istiyorum. Ben bu yazıyı hazırlarken içinden çıkılmaz bir durum görüp okuyucuya sunma durumuna düşmedim. Sadece her paragrafta bir şeyler yazıp yazının temasını bozmadan okuyucuya sunma gereğini duydum. Şayet her paragrafta yorumlarımı yazsaydım okuyucunun hedefi şaşardı. (Merak etmeyin taksirli bir durum değildi):)

Zülâl Hawking in kitaplarını almış olman gerçekten çok iyi düşünce. Bir Din adamı Hawking için ‘’hilkat garibesi’’ demişti. Dini kullanıp birini hakir görmek ne kadar ilkel düşünce değil mi? 

gmsnn sende işlerini hemen hal et  blog yazılarına daha fazla zaman ayır...)) Hoş geldin.  

27 Aralık 2012, 20.20

Ben de şahsım adına teşekkür ederim  gmsnn.

  Noktayı  koymuştum ama  ...   birazda  güzel şeylerden bahsedeyim:)) 

  Arkadaş listemde   bir arkadaşım var.O da   blogsever.  Özelden  sadece   ''  dayı  nbr''  ''  gel  kelimeyunda bi oyun atalım'' ''Amca nerdesin''  gibi    sözlerle seslenir (muhtemelen benden büyüktür  ya   neyse)  :)).. .Sohbet  bile etmeyiz  adam akıllı.  İlginçtir   bloglarda    aynı paylaşımlara düştüğümüz  yorumlar  2  ayrı  uçtur çok zaman.  Şu  paylaşımda  bile  farklılıklar  yansımıştır  ikimizin yorumlarında.Huyumu  bildiği için bu  farklılıklardan sonra  bile blogu  bi kenara bırakıp   uzaktan  yazar.''dayııııı''   diye.Özelime geldiğinde  blogu  önceki   sayfada bırakmıştır çoktan. O yüzdende  6 aydır arkadaş  listemde ve rekora  gidiyor:))

  Blog kardeşliği  faydalıdır.. kazandırır.  Ama  Blog  kardeşliği ile yorum kardeşliği  birbirinden  farklıdır.   Sürekli    kanka  hali  yorum kardeşliği    fikirleri  törpüler.Ismarlama, sipariş  yorumlar  talep edilmeye başlanır  yada  mecbur bırakılır.Bu  hallerin  uzağında kalan biri olarak:

   Ortada bir   tartışma varsa   tarafta  vardır.Herkes aynı şeyi  yazıp yorum kardeşliği  yaparsa  kim üretecek  burda.Tarafların  olması  üretgenlik adına   kazançtır.Taraf  yada yan.Sat_Agraha'cımmm   kolay yada zor taraf diye adlandırmamı , toplumsal bir yaraya parmak basıyor gibi   Not  olarak   düşmen,   tartıştığımız  yukardaki  derin konunun yanında çok sığ  kalmıyor mu?  

   Sevgili Sat_Agraha;   Yukarda   sağolsun   ödüllendirildik  yönetim tarafından. Ama  ödül töreninde bile  dirsek atıp,  ayağıma basmaya çalışıyorsun ..  Lütfen ama yapma!  ödülü geri alıcaklar elimizden .Bitti bitti  sezon finali bitti.:))

  Herkese    Mutlu  yıllar şimdiden..

28 Aralık 2012, 00.58
Mar Adentro, eski bir İspanyol filmidir. Yönetmeni Alejandro Amenabar'dır. Hikayede, eski bir deniz subayının yatalak olması ve bunun üzerine Ötenazi hakkı elde etmeye çalışmasını anlatıyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır.

Filmi, konuyla ilgilenen herkesin izlemesini tavsiye ediyorum. Üzerinde çok konuşulan Ötenazi'yi bir de onların ağzından dinlemek, onların zorlu hayatlarını, muhtaç şekilde yaşamlarını izleyerek anlamak daha doğru olacaktır ve tabi arkamızda dayanak olarak gösterdiğimiz teorilerle düşüncelerle.

Ötenazi konusunda bir 'bence'm yok, inançlarımı göz önüne aldığımda bu hastalar adına düşünce beyan eden ne filozoflarla ne Hitlerle empati kurmak zor geliyor. Ne haklılar ne haksızlar. Sadece hastaların yaşam nitelikleri ve kararları beni ilgilendiriyor bu noktada.


Herkes hassaslaştığı yerlerde objektifliğini kaybedebiliyor. Bunlar; din, bilim, felsefe alanları oluyor genelde. Ama ben kişinin kendi hassaslığını bir kenarda bırakıp sarfettiği şu sözleri çok yerinde buldum;

" Bu da başka bir sorunumuz. Ya bilimsel verileri dinle kanıtlamaya çalışmak ya da dini bilimsel verilerle kanıtlamaya çalışmak. Bilime dinin gözünden bakarsak bilim denmez ona. Aynı şekilde Dine bilim penceresinden bakmak eleştirilebileceğini gösterir bu da dine aykırıdır. İnandığı için inanır insan o kadar..."

Tüm bu harcanan nefeslerin özetiydi bence.

Sağlıcakla...
28 Aralık 2012, 01.15
Benim de son yorumdu güya :))))

Aynı kişi benim listemde de var ama bana farklı davranıyor. Keşke teyze falan dese resmen ergen ya da çocuk muamelesi yapıyor bazen, delirtiyor beni.Muhtemelen küçüktür yaşı benden :) Kendisiyle karşıt ve benzer düşüncelerimiz olmuştur bu blogda olduğu gibi.Bi sürü konu konuşuruz tartışırız çokça kavga ederiz ama orda kalır dönüp bakmayız.arada "gel 101 atalım der" "gelmem" dersem saçımdan sürüye sürüye götürür.Ben pek sallamasam da masa adabı  erkanı ve görgü kurallarını hatırlatır bıkmadan usanmadan.  bu sıralar kelimeyunda tur oyuncusu olarak yetiştiriyorum kendisini kavrayışı yüksek, geleceği çok parlak.  Bana pek benzemez manevi yönü yüksektir. Ne hikmettir ki bana benzeyen kişilerden daha iyi anladığını düşünüyorum beni. Ne yaptıysam bezdiremedim kendisini beni silmesi için, çalışmalarım sürüyor kısmetse sene dolmadan siler diyorum.

Yaseminin penceresi gibi durduğuna bakmayın son yorumların. Anlatılmak istenen farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizdir. tartışma da olur kavga da olur mühim olan kavgayı kan davasına çevirmemek gerektiğinde çingenler gibi sarılabilmektir( bu kısımdan kendimi muaf tutuyorum) ...ve hayat ciddiye alınamayacak kadar ciddidir.
28 Aralık 2012, 01.30
Ve bir film daha; Le Scapahndre et la Papillon. Fransız bir filmdir. Fransa'nın en ünlü moda dergisinin editörünün geçirdiği kaza sonrası sadece gözünü kırparak iletişim kurması ve ona yardımcı hemşirenin yardımı ile kitap yazmasını anlatıyor. Bu da yaşanmış gerçek bir hikayedir. Konuyla ilgili olacağını düşündüğüm ve eklemeyi unuttuğum bir film. 
Yönetmeni Julian Schnabel'dir. 
İzleyenleriniz vardır mutlaka. Hatırlatma amaçlı ben...

28 Aralık 2012, 10.07

ÖzdürMar Adentro seyrettim sanırım. Fakat Fransız filmini seyretmedim. Şu Fransızlarla dünür olmamıza rağmen hep birbirimize Fransız kalmışız.:)Fırsatını bulduğum an seyrederim. Ötenazi ile ilgili bir gazete haberi aklımda hep kalmıştı ülke adını verip yanlış bir tespitte bulunmak istemiyorum. Yaşlı adamın son nefesine kadar karısının elini tutup uyukluyormuş gibi hali hafızamda canlı halen.

gmsnn bizi ziyaret etmesi, ardında beymenin ödüllerden bahs etmesi, aklıma bir şey getirdi ama ne yazık ki düşünsel olarak kaldı. Eyleme geçmem mümkün değil. J) hep kaçan balık büyük olur ya! O misal. Benim 300.000 fıstığım vardı. Hemen aklıma gelen kendi zihnimde bir ‘’fıstık name’’ kararı çıkarıp tüm yorumcu arkadaşlara paylaşmak istedim..)) buda imkansız.:  Ya! İnanın DIGOR’un 1000 kusur fıstığı var onu harcamak istemiyorum nikın bereketi kaçmasın…:))

Çünkü bir arkadaşım var, özel bir arkadaş. Bir ayda bu fıstıkların hepsini turnuva 1 de yedi. Arada kazandığı 30.000 ar binlik fıstıkları da saymıyorum. Ağanın fıstık ambarı yılbaşı dolayısıyla kapalı:)) Hatta bir keresinde beymenle oynarken ben seyirciydim. DIGOR niki masada değildi.  Beymen oyun boyunca hep çift açması beni çok güldürmüştü.  

Tekrar sevgiler, saygılar yeni yılınız kutlu, huzur, barış ve mutluluk hiç eksik olmasın. 

28 Aralık 2012, 14.46
Beymen'cim,
öyle şeyler yazıyorsun ki, sussan bir türlü, yanıtlasan başka türlü...
Huyum kurusun, susmayı pek öğrenemedim ben.
En rahatsız olduğum şeylerden biri, karşımdakinin kendince yaptığı çıkarımlarla kişiliğimi bir şekilde tariflemeye girişmesi. Şaka yollu bile olsa...
Benim seni tanımaya çalıştığım gibi, sen de bunu yapsaydın, benim "Dirsek atmak,çelme takmak, ayağa basmak, ödüllendirilmek vs." gibi kaygılardan çok uzakta olduğumu bilir bu şakayı yapmazdın. Seni gerçekten severim, zekanı, şirinliğini, hınzırlıklarını çok severim. Lütfen sen de bana bunu yapma.
Kavuklu ile Pişekar değiliz ki biz. Bir konuda fikir tartışmaya çalıştık bildiğimiz yettiğince,dilimiz döndüğünce, hepsi bu.

Tarafımdan yapıldığını ifade ettiğin "Sığlık", aslında gerçekten toplumsal yaramız. Parmak bastım evet, çünkü az düşününce sen de çok önemli olduğunu göreceksin.
Örneğin, mesajının birinde,
"bu zatın  popüleritesinin  en büyük nedeninin  kolay akılda  kalan  aforizmaları   olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda   dile getirildiğinde de      havalı bir   zeka görüntüsü  veren   aforizmaları.Yani   ezberciler  için    biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki   aşk     paylaşımları  gibi. Dönder   dönder  dur. Felsefenin  gereği olan ağdalı sözler yerine,  şiirsel  anlatımla  tembelliğe   davetiye..." yazmışsın Niçe için.
Son derece haklısın ve bu bir eleştiri öyle değil mi?
Peki, eleştirdiğin bu şeyin neredeyse aynısını yine kendin yaparken; 2-3 sözüyle reddederken biz ne demişiz? "Tamamını okumak gerek fikirlerin."

Aslında, neredeyse aynı yerde dururken neden ayrı düştük, neden zurnayı bile pes ettirecek laflar ettik? Fikir tartışmalarını başka şeylerle karıştırdığımız, yani tam adabıyla beceremediğimiz için...

Sana feda olsun, varsa bir ödül, benimki de yılbaşı armağanı olarak senin olsun güzel kardeşim.
Sevgiler, iyi yıllar. Herkese.
Yorum yapabilmek için ÜYE GİRİŞİ yapmalısın