Beymen'cim, yakışıklı, zeki kardeşim:)
Sen çok mu hızlı okuyorsun bilmiyorum ama Bilge'nin yazdıklarını da, benimkini de lütfen tekrar oku.
Bilge,
genetikten, türlerin Kökeninden söz ederken Niçe'yi değil Darwin'i
işaret ediyor. Ayrıca Felsefe de Bilgi Sistemi Bilimi olarak kabul
edilmiştir azımsanmayacak bir kesimce.-Bence de- Sonuçta, düşüncedir bilimsel
somut deneylere yol açan kök, düşüncenin gücü ve hareketliliğidir. Bu
anlamda insanlığa sundukları asla yadsınamaz düşün adamlarının da. Biraz
geniş bakmak gerek diye düşünüyorum.
Ben ise asla senin şahsını itham
etmedim; fikir tartışması bu. Yazdıkların üzerinden yazdıklarım, genel
içindi, kişiselliği yok sayılabilir. Sana soru yönelttim sadece bir
cümlen üzerine. -Tekrar okursan "densizlik" sözünün seninle hiç alakası
olmadığını da göreceksin.-
Şimdi seni az çok tanımasam, cinliğe varan zekanı bilmesem, şu cümleni yer, ciddiye alırdım:) :
"Aydınlanmak istiyorum.Bilgiye açım." :)))
Sana rahmetli olmuş Erbakan diliyle sesleniyorum bu cümle nedeniyle: Hadi ordan!:)))
-Allah'tan bende de az biraz akıl var da yemiyorum.:)-
Aydınlanmak istiyormuş, bilgiye açmış...:) Sen ha? Sen o söz ettiğim "Kafa bulucu" gurubuna g birebilirsin anca bu cümleyle.:)
Sen
Bilge'den patlıcan kebabının tarifini istemiyorsun ki ayrıca, neredeyse
tez hazırlamasını istiyorsun. Evrim Teorisi, Türlerin Kökeni meseleleri
burada öyle şıp diye açıklanacak şeyler değil, zahmet edilip açıklansa
bile alt yapı yoksa anlatamazsın kimseye bir şey, aksine yanlış anlamaya
neden olma, hatta kavgaya yol açma olasılığı çok yüksek. - Bak, arkadaş
mavi kapak adedi sormuş Hawking için, karga etmiş Niçe'yi. Şimdi
bunları diyene ne anlatabilirsin? Üstelik çok var böyle.-
Niçe'yi de anlatmak zor buralarda, düşünce bütününü bilmek, bunun için de ilk ağızdan okumak gerek. Ders çalışmak gerek.:)
Duyulan
bir iki şeyle, "Tüü kaka" ilan etmek doğru değil, ben bunu anlatmaya
çalıştım, inancımın, kutsal kitabımın ilk emri de temelimdir: "Oku!" ile
başlar. Devamında defalarca "Akıl verdim sana" der.
Okuyacağız, anlamaya çalışacağız, KENDİ fikirlerimizi oluşturacağız ki kafadan yaftalamayalım. Benim dediğim bu.
Ben örneğin, sen gibi algılamıyorum Niçe'yi. Becerebildiğim kadarıyla ifade edeyim, belki sorununa bir parça yanıt da olabilir.
Bence
yaptığı şey, genel bir karşı duruşla ezber bozup insanı kendiyle
hesaplaştırmaya, düşünme eylemine itmeye çalışması. Bu eylem sonucunda
da daha güçlü insanların oluşmasına yol açmak. Bu nedenle ben,
düşüncelerini, insan adına olumlu olarak algılarım.
Düşünsene ezberlere devam etmenin, kabullenmişliğin, teslimiyetin, miskinliğin insana kaybettireceklerini.
Eğer öyle bir dünya olsaydı; fikirler çatışarak gelişmeseydi, hala mağaralarda ateş yakmaya debeleniyorduk, bırak orta çağı... İyi ki geliştiriliyor zıt fikirler.
Düşünmeye yönlendirmenin nesi kötü? Zihnin hareket etmesinin nesi kötü?
Hastalığına
gelince, frengiden öldü. Bu hastalığın son evresinde zihinsel bozulma
var. Bu dönemde, sağlıksız düşünce ürünlerinin -başkaları tarafından- aforizma olarak kaleme alındığı söylenir. Onu belirtmek istemiştim.
İlle
de her dediğini yasaymış gibi, buyrukmuş gibi kabullenme şartı yok ki
ayrıca, ne bilimde ne felsefede. Her okuduğumuzu, duyduğumuzu kabul
ediyor muyuz ki? -Yeri geliyor anamızın babamızın dediklerine bile karşı
durmuyor muyuz, saçma bulmuyor muyuz en azından düşüncede bile olsun?
Onları yaftaladık mı, dışladık mı acımasızca?- Söz konusu Niçe olunca
neden yaftalar yapıştırıp reddediyoruz en olumsuzundan?
Adı
üzerinde: Düşünce. Hani nerede düşünceye özgürlük? Canımızın istediği
yerde atacağımız içi boş slogan mı bu? -Bir cümlesi ile bana
yönlendirdiğin sorunun yanıtı da burada.- Düşüncenin dalmadığı,
dokunmadığı tek alan bile yok, dini inançlar dahil. "Elleme yanarsın!"ı
düşünce umursamaz. Kimi içinde yaşar, bazılarına isyan da eder, kimi de,
Niçe gibi cesur olanlar dillendirir, tartıştırır, fikir gelişmesine yol
açar.
Ne demiş Descartes abimiz?: "Düşünüyorum, öyleyse VARım."
Eğer ki ben, merak edip okuduysam, araştırıp, bilgilenip,
öğrenip kıyas yapabildiysem, sorgulayıp irdelediysem, ancak bu yolla
kendi akıl süzgecimden sağlıklı şekilde geçirmeyi başardıysam bilgimi
-ki tüm bunlar deneylerdir işte- benim inancımı hiç bir şey sarsamaz ki.
Sarsak fikirler ve görüşler, bilgisizlikten, kulaktan dolmalardan
gelişir, titrektirler, zayıftırlar, her an şuursuzca savrulabilirler.
Bilirsin kulaktan kulağa oyununu; en baştaki "Akım" derken en sondan ".okum" çıkar, aynı bunun gibi yani.
Bilmem anlatabildim mi? :)
Bu arada ben senin bir cümlene, kendi aklımla takla attırmış ve "böylesi nasıl olur acaba?" diye şey etmiştim.:)
Sevgiler
Anlaşılan o ki bu yorumlarda kimse kimsenin düşüncesini değiştiremeyecek derler aklın yolu bir ama bir bulunamamış burada.
Aslında hiç biri değilde şu durum bence ibret verici. Yüce adalet diyeceğimiz türden “Hasta toplum için bir parazittir. Belirli bir durumdan sonra daha uzun yaşaması uygun değildir” diyen alman düşünür Nietzsche. Bir Nietzsche hayranı olarak bunu söylememesini yeğlerdim..:) Kırbaçlanmakta olan bir ata sarıldığı ve ağlayarak onu korumaya çalışıyor. Bu denli de insancıl yapıya sahiptir. Ve 10 sene boyunca düşünce yetisini kaybedip, bitkisel denebilecek şekilde yaşam sürdürüyor''
Niceleri var böyle dediğin tersine düşen, en büyük örnek Firavun. Kendini ilah sanan ama ölmeden hemen önce secdeye kapanan. Bunu ilmi ışıkta görmeyen, herhalde suyun şiddeti üzerine o pozisyonda kaldığını iddia bile edebilir :) Neyse ki ayet bu durumu açıklıyor '' Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan bir çoğu ayetlerimizden gerçekten habersizdir'' (Yunus 10)
Digor bende D.bakır'lı olarak konuyu Firavun'a çektim ama yanlış bir şey yapmadım dimi :)
Not: Mehmed Uzun'u tanımıyorum ama bu vesile ile araştırıp tanıyacağım ayrıca Uzun Mehmed'i de araştıracağım.
Sabah şekerleri geldi yorumlar sabah sabah :) Çayımı sigaramı alıp okudum .
Yorumları okurken zaten bana ithaf edilmiş gibi algılamadım.Netzsche ile yanyana fotoğrafa hayır diyenlerden olduğum için genel yorumlar yaptım.
Öncelikle ilk yorumumda , yine öncelikle belirteyim diye şu cümleyi kullandım.'' Bilimi, aklın süzgecinden geçirmeden; direk maneviyatla ilişkilendirmeye karşıyım... Hele de tedbirsiz tevekkül edenlere '' ... Bu cümle içinde çok şey var.Tedbirsiz tevekkül edenlere karşı olarak tembelliğede karşı duruşu zaten sergiledim.o yüzden alınmadım tembellik konusuna.Ama mademki bu kadar araştırmacıyız ve yorum gücümüz var ; bu zatın popüleritesinin en büyük nedeninin kolay akılda kalan aforizmaları olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda dile getirildiğinde de havalı bir zeka görüntüsü veren aforizmaları.Yani ezberciler için biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki aşk paylaşımları gibi. Dönder dönder dur. Felsefenin gereği olan ağdalı sözler yerine, şiirsel anlatımla tembelliğe davetiye...
''Bir insanın yaptıklarının söylediklerinin değerini anlamak için yaşadığı çağa mekana bakmalı.'' Yaşadığı çağa bakmalı öyle mi Bilge? Sonra eline koz vermeyelim ortaçağ zihniyetiyle bakıyorsunuz diye!!!!
Beymen ne yapmış ? Yine almış çayını sigarasını , önceki akşam açmış blogları okumuş.''Sizin görüşlerinize sunuyorum'' la biten paylaşımda görüşlerini paylaşmış.Neitzsche için ne demiş '' Tanrı öldü , ben mesihim .. diyen biriyle fikir bazında ortak bir yönümün olamayacağının bilincindeyim.'' diyerek görüş belirtmiş.Bu yorum ki; bu şahış için şu blogdaki en kaba yorum belki de, diğer yorumlar daha da kibar.Hemen Bilgegüneş parlamış... hooppp durun bakim, ne vuruyorsunuz adama? Besmeleyi de Darwin'ide yanında getirmiş.Çünkü biliyor Nietzsche'nin pek ellle tutulur tarafı yok.:))
Başka ne yapmış beymen? Mehmet Uzun'u tanımıyormuş. Fikrim olmayan bir konuda yazarsam Sat_Agraha'nın , Bilge'nin genel ithamlarına muhtar olurdum bu blogda mazallah.Haa ima varmıydı vardı evet.Yazar arkadaşımız beni çok iyi anlıyor da... neyse aramızda.:)) Dünya dili konuşan , herkesin ortak dili olan müzikle konuşan ve hastalık çeken, gurbette tedavi olan ve memleket özlem ile geldiği bu topraklarda gözlerini yuman Neşat ERTAŞ'ı blogunda kullansaydı kim ne diyebilir di? Yorumunu kendine bırakıyorum.Kendiside biliyorki blogseverlerin çoğu sadece kalemden akan mürekkebi değil, kalem tutan ellerlede empati içindedirler.
Başka ne demiş beymen? Stephen HAWKİNG e olan hayranlığını görüş olarak belirtmiş.Zülal' le ayrı fikirde olmalarına rağmen birbirini araştırmaya itmişler olması gerektiği gibi ve hoş bir telkinle...
VE...son olarak Nietzsche için görüşümü topluyorum.
- Allah'a karşı
- Kadınlara karşı
- Hastalara ve düşkünlere karşı
-Sosyalizme karşı
.. ne diyeceğiz? Kendisi çarşı grubundan, herşeye karşı olan Beşiktaş taraftarı mı diyeceğiz? Bu mu olsun görüşüm? Şu başlıkları bir kaç özlü sözle mi telafi edecek?
Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim. Şu fikirlerin sahibini savunanlarla polemiğe girersem, tembelleşirim ben ya! :))
Düşünce; herkesin kendini ifade etme şekli, isteyen istediği
şekilde düşüncesini ifade etmiştir
Birileri ha bire sis bombası atıp ortalığı toz dumana katman
katıp derin! Düşüncelere sevk ediyorsa, bir kez tuzağa düştüm, bir daha yapmam!.)
Niçe nin ölümünde 122 sene sonra düşüncelerinin blog portalında
tartışılıyor olması inanın onu daha çok mutlu etmiştir.)) ‘’felsefe her şeyi
eleştirendir.’’ En başta kendisinin de eleştirilebilirliği doğmuştur. sat_agraha’nın
dediği gibi kız kardeşi ve başkaları tarafında son dönem yazıları
değiştirilmiş. Çelişkili yazıları bu yüzdendir.
MASKEM’e özel bir
teşekkür etmek istiyorum. En azında bu yazının propaganda yazısı olmadığını
vurgulamış olması benim açımdan sevindirici. Zaten yazının ana teması ÖTENAZI ydı.
Dün bir yorumumun geç onaylanması nedeniyle bir sayfa
yazdığım bir başka yorumu veremedim bloga. Yan nik, ödünç nik istedim kimse ödünç
vermedi.:)) Ama bu sabah baktığımda yazdıklarımın hepsini başta sat_agrata ve
bilge güneş değinmişler. Diğer arkadaşlarda değişik şekilde konuyu ele
almışlar.
Bunun üzerine benim de geniş çaplı yorum yazısı yazmanın
diğer arkadaşların benzer düşüncelerini yazmak onlara saygısızlık olacağını
düşündüm.
Naturalya mehmed(t) Uzun'u tanımaktan geç kalmışsın. Onun sadece
edebiyatçı olduğunu göreceksin!
Ayrıca diğer tüm yorumcu arkadaşlara teşekkürler.
Başka bir blogta görüşmek üzere…
:)
Karşılıklı sohbetlerde, adı muhabbet olsun, polemik olsun, tartışma olsun, hayya kavga olsun, her neyse, taraflardan biri kalkar öyle tuhaf bir laf eder ki, zurnanın son deliği bile zırtlamaktan vaz geçer; "Ben bunun için mi çene patlatıp yordum kendimi? Yazık!" diye...
Beymen, senin ettiğin şu cümle gibi aynen:
"Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim.
Şu fikirlerin sahibini savunanlarla polemiğe girersem,
tembelleşirim ben ya! :))"
Tamam kardeşim, şartlarımız eşit değilmiş madem, büyük olasılıkla daha altlarda seyrediyoruz senin gözünde, keserim ben hoş gittiğini sandığım sohbeti.
Yeter ki sen tembelleşme. Aman diyim!
Sevgiler.
Digor, tekrar teşekkürler, kendi adıma keyifli ve olumlu bir sohbete yol açtı blogun, her şeye rağmen...
Söz konusu benim yazılarım olunca neden DIGOR dağında geviş
getiren, öküzün altında kutuplarda ki pengueni arıyorsun. üç gündür ısrarla
yazının içinde bit, pire arıyorsun!? Elinden Molotof, çığırıp duruyorsun.
Yazdıklarımı değiştirip lütfen insafsızca bir linçe dönüştürme!
Ne ben yılanım, ne sen kuzu! Beni yılan olarak görüp, zehirlidir diye kafamı
ezmeye çalışma!
Arındırılmış kişi arıyorsun; kişi en yakınındaki kişilere
baktığı zaman, onların da kendilerini arındıracak temiz bir ırmak aradıklarını
göreceksin! Peşinde pis sularında boğulanlar vardır! Hayatın her aşamasında
bunları görmek mümkün. Haksız mıyım?
Yaptığın yorumlarla iyi kötü gamyunda okuyucu kitlende var.
Art niyet düşüncelerle kendini heba etme! Biz birbirimizi sadece blog
portalında tanıyoruz. Düşüncelerimizi saygı duymayı öğrenmeliyiz. Konun içinde
cımbızla bir şeyler çıkarıp onlara derin düşünceler yükleme!
Geçen gün ameliyat olduğumu ve buna paralel olarak bir yazı
yazmıştım. Aynı gün sevgili AtayaG ile salon turnuva 1 de karşılaştık ve sadece
blog portalındaki yazılarımızla ilgili tanışıklığımız. AtayaG özelini açıp benimle
selamlaştı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Beni çok sevindirmişti. Hani bizde
bir söz vardır. ‘’Allah ile aramda bir karış mesafe kaldı’’ o denli beni memnun
etti.
Neymiş neden yazıya Neşet Ertaş’ı konu etmemişim? İnan bu
kez sana mı kalmış Neşet Ertaş’ı konu etmek denilecekti? Neşet Ertaş ölümünde
üç gün zahide’m türküsünü dinlediğimi seni nasıl inandırabilirim. Cenazesi kalkmadan evini soyanlardan değilim
bilesin! Bak istiyorsan benim yazılarımdan’’BABASININ OĞLU’’ yazına nüfusunu kullanarak
Türk polisini rencide edeni nasıl savunuşum?
Yazının oluşumunda bu yazar vesile oldu. Olay onun başında
geçmiş ve onun üzerinde yola çıkarak yazı hazırladım. ‘’ Aşk gibi aydınlık,
ölüm gibi karanlık’’ kitabını ısrarla okumanı tavsiye ediyorum. Hiç kimse
kültürler arası aşkı, ulus’lar arası kardeşliği bu kadar dile getirmemiştir.
Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı
ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan,
aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen
insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog
portalında yazışmıyor muz?
Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock
müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca
ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş
kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp
‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi
okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden
Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu
nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi? Yoksa Ahmet kaya’nın dediği gibi kafama
sıkarak mı gitmeliyim?!:((
Blogta Hitlerin düşüncesine değinmişim ısrarla konuyu başka
yere taşımanın anlamını niyetini anlayabiliyorum. Hitlerce düşünmene inan ki
kimse kızmaz! Çünkü oda yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek kafasına
sıkarak gitti!
Bak yukarıya arkadaşlar ne güzel bilimi tartışıyor ilmi
tartışıyor, felsefeyi tartışıyor. Sen neden faşizan düşünlere sığındın ve
savunuyorsun! Beni bir libero gibi hep ceza sahasının dışında tutup konun özünde
uzaklaştırdın!
Hani diyorum
kışkırtıcı düşüncelerinde vaz geçersen birbirimizin dilinde daha iyi anlarız.
Elindeki kaşağıyı bırak ne olursun. Ha bire kabuk tutmuş yaraları kaşıma.
Bundan sonrası birbirimizi üzmeye varacak ve değmez.
Allah'ım ya sabahtan beri oturup beymen efendiye laf yetiştirmeye çalışıyorum.))
Tekrar herkese teşekkür ve saygılar...
Asıl konu ötenazi ye hayır olmalı. Buna evet demek anne karnında ki bebeğin de yaşamaya hakkı yok demek olur. Her canlı nefes aldığı sürece yaşamaya hakkı vardır ve ölümü ancak Allah uygun gördüğü zaman gerçekleştirir. Kulların Allah'ın işine karışmaya hakkı yoktur. Tek ve gerçek budur. Buna uyan da uymayan da zarar/fayda ilişkisini günü gelince anlayacaktır elbet.
Anladığın üzere şartlardan bahsettim Sat_Agraha. Alt insan- üst insan dan bahsetmedim:) Kaldı ki böyle bir ayrımı ne yaparım ne de yapanı savunurum!
Yukarda yazdığım o uçuk maddeleri özümsemiş birininin fikirleri karşısında olmak bana çok büyük avantaj sağlıyordu.Doğal olarakta tartışmaya girdiğim arkadaşlara çok büyük bir handikaptı o maddeler. Ve şartlar maalesef eşit değildi o durumda.Kolay tarafta durmanın beni rahatsız ettiğini belirttim o cümle de. Nietzsche'yi anlayan arkadaşların beni, o cümlemi anlamaması yada farklı yorumlaması felsefe yapamadığım için olabilir ancak.
Sağlıcakla.
---''Bir insanın yaptıklarının söylediklerinin değerini anlamak için yaşadığı çağa mekana bakmalı.'' Yaşadığı çağa bakmalı öyle mi Bilge? Sonra eline koz vermeyelim ortaçağ zihniyetiyle bakıyorsunuz diye!!!! ---
Bunu mu anladın. öyle olsaydı cidden beni hayalkırıklığına uğratırdın sanırım başka bir şey söylemek istedin. :)
O zihniyetle bakmak farklı, o zihniyet bağlamında bakmak,o şartlara göre bakmak farklı.
"Çünkü biliyor Nietzsche'nin pek ellle tutulur tarafı yok."
Benim
adıma konuşmak sana bir şey kazandırmaz...Bu bile ne derece önyargılı
olduğunu gösteriyor. Düşünce çeşitliliği ve özgürlüğüne hizmet eden
birinin elle tutulacak çok şeyi vardır.
Tek bildiğiniz bu
dimi...birilerini savunmak..Ama yanıldığınız şey savunduğum ve savunacak
olduğum şey kişi ya da fikir değil "ifade hakkı"dır. Söylediği şeye
karşı olsam bile bu böyledir.
Felsefe olsun bilim olsun
birikimli ilerler. Biri çıkar öyle bir şey söyler ki o anda kabul
edilemez görünür Ama başkası üstüne bir şey ekler ya da ilham alır başka
bir fikir geliştirir.Bir diğeri eleştirir, diğeri onu alır geliştirir.
Çöpe ataydık bunlar olmazdı . Ama blogumuzda gelenektir bu maalesef!
Neyse sen de değersiz gördüğün bu şeyleri okuyup tembelleşme elbet işine
yarayacak birilerine ulaşır yazdıklarım.
Anladımki yazdıklarım okunmamış okunsa da her zamanki gibi evrilip çevrilip farklı alıgılanmış.
Son
olarak söyleyebilirim ki niçe yapılan şeyi görebilecek kadar zeki ve
bunu ifade edebilecek kadar cesurdu. İnsanın özünde gördüğü rekabeti ben
de çok rahatlıkla görebiliyorum. En basitinden dünyaya bi bakıverin
üst insanlar ve onlara tabi olanlardan başka ne var? Aralarındaki uçurum
her geçen gün artıyor.
Aslında son olarak son yorumlarla
farkettiğim ötenaziye değinecektim. Ötenazi serbest olursa intihar da
olmalı intihar eden birine müdahale edilmemeli. Bir fark göremiyorum.
Ama yasalar açık ve net der ki "emrediyorum yaşa" yaşamın niteliği ilgi
alanına girmez pek
Evet Digor .. Arkadaşlarla ne güzel ilimi felsefeyi tartışıyorduk. Ama...
Molotof, Linç etmek,kışkırtmak , faşizanlık gibi ithamlarla gelmişsin bana.Bu dilden anlamam ben.O yüzden sana cevap vermeyeceğim.
Bilge ; keşke benim ifade özgürlüğüme de aynı saygıyı gösterseydin.
Nokta.
Konuyu başlatan olmasam da, yaptığım ilk yorumla tartışmayı başlatan gibi olmuşum. O günden beri, Stephen Hawking hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım olduğunu ve daha fazla araştırmam gerektiğini düşünüyordum. İnternette ve basında yer alan haberlere güvenmiyorum. Çünkü yabancı ve ünlü biri "Allah" dese, bizim basın "Kelime-i Şehadet" getirdi diyor. yalan yanlış bilgileri ben de kişisel forum sitemde yapıp insanları yanılatabilirim. O yüzden internette araştırmayı çok güvenilir bulmuyorum.
Burada çok fazla felsefe yapmaya gerek yok. Çünkü siz, onlarca cümle kuruyorsunuz sonra biri çıkıyor 2-3 cümle ile sizin sav'ınızı çürütebiliyor. Önemli olan farketmek, çark ettiğini görebilmek. Ben (şimdilik) çark ettim demiyorum. Elimde Stephen Havking' in dilimize çevrilmiş bir kaç kitabı var. Ben bu kitapları okuduktan sonra yanıldı isem, evett burada çıkıp "sen haklıymışsın" diyebilirim.
Şimdi; kim neyi anlatmış? ne demek istemiş? Kim neyi, nasıl egosuna yenik düşerek yorumlamış? Ve ne değişmiş?
Son zamanlardaki yoğunluğumdan blogları çok sık okuyamıyorum. Geçen gün onayda bekleyen bir kaç yorum olduğunu görünce dikkatimi çekti, bilgisayarda açtım bu blog sayfasını beklettim, hem yazıyı hem de altındaki yorumları okumak için.
İlk başta bir kaç atışmalı yorum görünce, eyvah dedim ama dediğim gibi okuyamadım, okumayı öteledim. Şimdi okuma fırsatım oldu. Bu yorumu neden yazdığıma gelince. Belki başka blogların altındaki yorumlara haksızlık yapmış olabilirim ama hafızam beni yanıltmıyorsa, şimdiye kadar okuduğum; en seviyeli ve bilgi dolu atışmaları barındıran yorumlardı. Son bir kaç yorumda, olay biraz kişiselleştirilmiş olsa da, genel olarak, kişiselleştirilmeden, sadece yazının içeriğine yorum yapılmış ve fikirler çarpıştırılmış.
Kısacası kaliteli bir blog ve yorum olmuş. Gamyun adına, katkıda bulunanlara, teşekkür etmek istedim sadece.
Digor,
yorum kısmına yazdığın mesajın bir bölümünü o kadar beğendim ve duygulanarak okudum ki izninle tekrar kopyalıyorum:
"Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı
ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan,
aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen
insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog
portalında yazışmıyor muz?
Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock
müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca
ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş
kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp
‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi
okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden
Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu
nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi?"
Ellerine sağlık.
Bir propaganda sözüdür dolaşıyor; bence propaganda çok başka, çok farklı bir çağrışım yaratır.
Bu blogda, eserleri değişik dillere çevrilmiş bir yazardan, Mehmet Uzun'dan söz edilmesi, benim açımdan olsa olsa Tanıtım olarak adlandırılır ki, bu güzel bir şey. Nitekim, bazı arkadaşlar, yazarı bu yolla tanıdıklarını söylemiş, ne güzel işte.
Dili, dini, ırkı, toprağı değil, yazdıkları önemli yazın adamlarının.
Karşıda gördüğümüz insanları, okursak, dinlersek ancak, belki empati kurma şansı yakalayabilir, o pencereden de bakmayı becerebilirsek, çağların zararlısı, ırkçı, düşman tavırlardan arınabiliriz...
Son olarak: Kalemden korkulmaz, başka ağızların emrinde kağıttan uzaklaşmış, ucu sivrilmiş kalemden korkulabilir belki diyor, sana mesajın için, sevgili gmsnn'ye nezaketi için teşekkür ediyorum.
Sevgiler
Kısa not:
Fikir tartışmaları ile deve güreşini birbirine karıştırıp, "Avantajlı taraf, kolay taraf vs" olarak yan belirlemekten vaz geçmeyi öğrendiğimizde, daha sağlıklı konuşup tartışabiliriz, eminim.
Bütün arkadaşlar herkes bir şeyler yazıp kendi görüşlerini yazmışlar.
Doğal olarak karşıt görüş kaçınılmaz oluyor. En başta benimle beymen arasındaki
‘’kalem kavgası’’ (polemiğin yeni ismiymiş çok hoşuma gitti):) beni fazlasıyla
üzdü. (zaten özeline yazıp gerekli durumu izah ettim)
Bu blog da beni sevindiren yazılar olmadı değil. hemen hemen
hepsi. Bir arkadaşın dediğine hareketten; ‘’ben bu adı geçenlerin hiç biri
tanımıyorum’’ diyor. Yorum yapanlar, katkı sağlayıp bunlar hakkında o arkadaş bilgi
sahibi olduysa onlara özel teşekkür lazım. Teşekkürler.
Bir konuya daha değinmek istiyorum. Ben bu yazıyı hazırlarken
içinden çıkılmaz bir durum görüp okuyucuya sunma durumuna düşmedim. Sadece her paragrafta
bir şeyler yazıp yazının temasını bozmadan okuyucuya sunma gereğini duydum. Şayet
her paragrafta yorumlarımı yazsaydım okuyucunun hedefi şaşardı. (Merak etmeyin taksirli
bir durum değildi):)
Zülâl Hawking in kitaplarını almış olman gerçekten çok iyi düşünce.
Bir Din adamı Hawking için ‘’hilkat garibesi’’ demişti. Dini kullanıp birini hakir görmek
ne kadar ilkel düşünce değil mi?
gmsnn sende işlerini hemen hal et blog yazılarına daha fazla zaman ayır...)) Hoş geldin.
Ben de şahsım adına teşekkür ederim gmsnn.
Noktayı koymuştum ama ... birazda güzel şeylerden bahsedeyim:))
Arkadaş listemde bir arkadaşım var.O da blogsever. Özelden sadece '' dayı nbr'' '' gel kelimeyunda bi oyun atalım'' ''Amca nerdesin'' gibi sözlerle seslenir (muhtemelen benden büyüktür ya neyse) :)).. .Sohbet bile etmeyiz adam akıllı. İlginçtir bloglarda aynı paylaşımlara düştüğümüz yorumlar 2 ayrı uçtur çok zaman. Şu paylaşımda bile farklılıklar yansımıştır ikimizin yorumlarında.Huyumu bildiği için bu farklılıklardan sonra bile blogu bi kenara bırakıp uzaktan yazar.''dayııııı'' diye.Özelime geldiğinde blogu önceki sayfada bırakmıştır çoktan. O yüzdende 6 aydır arkadaş listemde ve rekora gidiyor:))
Blog kardeşliği faydalıdır.. kazandırır. Ama Blog kardeşliği ile yorum kardeşliği birbirinden farklıdır. Sürekli kanka hali yorum kardeşliği fikirleri törpüler.Ismarlama, sipariş yorumlar talep edilmeye başlanır yada mecbur bırakılır.Bu hallerin uzağında kalan biri olarak:
Ortada bir tartışma varsa tarafta vardır.Herkes aynı şeyi yazıp yorum kardeşliği yaparsa kim üretecek burda.Tarafların olması üretgenlik adına kazançtır.Taraf yada yan.Sat_Agraha'cımmm kolay yada zor taraf diye adlandırmamı , toplumsal bir yaraya parmak basıyor gibi Not olarak düşmen, tartıştığımız yukardaki derin konunun yanında çok sığ kalmıyor mu?
Sevgili Sat_Agraha; Yukarda sağolsun ödüllendirildik yönetim tarafından. Ama ödül töreninde bile dirsek atıp, ayağıma basmaya çalışıyorsun .. Lütfen ama yapma! ödülü geri alıcaklar elimizden .Bitti bitti sezon finali bitti.:))
Herkese Mutlu yıllar şimdiden..
Mar Adentro, eski bir İspanyol filmidir. Yönetmeni Alejandro Amenabar'dır. Hikayede, eski bir deniz subayının yatalak olması ve bunun üzerine Ötenazi hakkı elde etmeye çalışmasını anlatıyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır.
Filmi, konuyla ilgilenen herkesin izlemesini tavsiye ediyorum. Üzerinde çok konuşulan Ötenazi'yi bir de onların ağzından dinlemek, onların zorlu hayatlarını, muhtaç şekilde yaşamlarını izleyerek anlamak daha doğru olacaktır ve tabi arkamızda dayanak olarak gösterdiğimiz teorilerle düşüncelerle.
Ötenazi konusunda bir 'bence'm yok, inançlarımı göz önüne aldığımda bu hastalar adına düşünce beyan eden ne filozoflarla ne Hitlerle empati kurmak zor geliyor. Ne haklılar ne haksızlar. Sadece hastaların yaşam nitelikleri ve kararları beni ilgilendiriyor bu noktada.
Herkes hassaslaştığı yerlerde objektifliğini kaybedebiliyor. Bunlar; din, bilim, felsefe alanları oluyor genelde. Ama ben kişinin kendi hassaslığını bir kenarda bırakıp sarfettiği şu sözleri çok yerinde buldum;
" Bu da başka bir sorunumuz. Ya bilimsel verileri dinle kanıtlamaya çalışmak ya da dini bilimsel verilerle kanıtlamaya çalışmak. Bilime dinin gözünden bakarsak bilim denmez ona. Aynı şekilde Dine bilim penceresinden bakmak eleştirilebileceğini gösterir bu da dine aykırıdır. İnandığı için inanır insan o kadar..."
Tüm bu harcanan nefeslerin özetiydi bence.
Sağlıcakla...
Benim de son yorumdu güya :))))
Aynı kişi benim listemde de var ama bana farklı davranıyor. Keşke teyze falan dese resmen ergen ya da çocuk muamelesi yapıyor bazen, delirtiyor beni.Muhtemelen küçüktür yaşı benden :) Kendisiyle karşıt ve benzer düşüncelerimiz olmuştur bu blogda olduğu gibi.Bi sürü konu konuşuruz tartışırız çokça kavga ederiz ama orda kalır dönüp bakmayız.arada "gel 101 atalım der" "gelmem" dersem saçımdan sürüye sürüye götürür.Ben pek sallamasam da masa adabı erkanı ve görgü kurallarını hatırlatır bıkmadan usanmadan. bu sıralar kelimeyunda tur oyuncusu olarak yetiştiriyorum kendisini kavrayışı yüksek, geleceği çok parlak. Bana pek benzemez manevi yönü yüksektir. Ne hikmettir ki bana benzeyen kişilerden daha iyi anladığını düşünüyorum beni. Ne yaptıysam bezdiremedim kendisini beni silmesi için, çalışmalarım sürüyor kısmetse sene dolmadan siler diyorum.
Yaseminin penceresi gibi durduğuna bakmayın son yorumların. Anlatılmak istenen farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizdir. tartışma da olur kavga da olur mühim olan kavgayı kan davasına çevirmemek gerektiğinde çingenler gibi sarılabilmektir( bu kısımdan kendimi muaf tutuyorum) ...ve hayat ciddiye alınamayacak kadar ciddidir.
Ve bir film daha; Le Scapahndre et la Papillon. Fransız bir filmdir. Fransa'nın en ünlü moda dergisinin editörünün geçirdiği kaza sonrası sadece gözünü kırparak iletişim kurması ve ona yardımcı hemşirenin yardımı ile kitap yazmasını anlatıyor. Bu da yaşanmış gerçek bir hikayedir. Konuyla ilgili olacağını düşündüğüm ve eklemeyi unuttuğum bir film.
Yönetmeni Julian Schnabel'dir.
İzleyenleriniz vardır mutlaka. Hatırlatma amaçlı ben...
ÖzdürMar
Adentro seyrettim sanırım. Fakat Fransız filmini seyretmedim. Şu Fransızlarla
dünür olmamıza rağmen hep birbirimize Fransız kalmışız.:)Fırsatını bulduğum an
seyrederim. Ötenazi ile ilgili bir gazete haberi aklımda hep kalmıştı ülke
adını verip yanlış bir tespitte bulunmak istemiyorum. Yaşlı adamın son nefesine
kadar karısının elini tutup uyukluyormuş gibi hali hafızamda canlı halen.
gmsnn bizi ziyaret etmesi, ardında beymenin ödüllerden bahs
etmesi, aklıma bir şey getirdi ama ne yazık ki düşünsel olarak kaldı. Eyleme geçmem
mümkün değil. J)
hep kaçan balık büyük olur ya! O misal. Benim 300.000 fıstığım vardı. Hemen aklıma
gelen kendi zihnimde bir ‘’fıstık name’’ kararı çıkarıp tüm yorumcu arkadaşlara
paylaşmak istedim..)) buda imkansız.:
Ya! İnanın DIGOR’un 1000 kusur fıstığı var onu harcamak istemiyorum
nikın bereketi kaçmasın…:))
Çünkü bir arkadaşım var, özel bir arkadaş. Bir ayda bu
fıstıkların hepsini turnuva 1 de yedi. Arada kazandığı 30.000 ar binlik fıstıkları
da saymıyorum. Ağanın fıstık ambarı yılbaşı dolayısıyla kapalı:)) Hatta bir
keresinde beymenle oynarken ben seyirciydim. DIGOR niki masada değildi. Beymen oyun boyunca hep çift açması beni çok
güldürmüştü.
Tekrar sevgiler, saygılar yeni yılınız kutlu, huzur, barış
ve mutluluk hiç eksik olmasın.
Beymen'cim,
öyle şeyler yazıyorsun ki, sussan bir türlü, yanıtlasan başka türlü...
Huyum kurusun, susmayı pek öğrenemedim ben.
En rahatsız olduğum şeylerden biri, karşımdakinin kendince yaptığı çıkarımlarla kişiliğimi bir şekilde tariflemeye girişmesi. Şaka yollu bile olsa...
Benim seni tanımaya çalıştığım gibi, sen de bunu yapsaydın, benim "Dirsek atmak,çelme takmak, ayağa basmak, ödüllendirilmek vs." gibi kaygılardan çok uzakta olduğumu bilir bu şakayı yapmazdın. Seni gerçekten severim, zekanı, şirinliğini, hınzırlıklarını çok severim. Lütfen sen de bana bunu yapma.
Kavuklu ile Pişekar değiliz ki biz. Bir konuda fikir tartışmaya çalıştık bildiğimiz yettiğince,dilimiz döndüğünce, hepsi bu.
Tarafımdan yapıldığını ifade ettiğin "Sığlık", aslında gerçekten toplumsal yaramız. Parmak bastım evet, çünkü az düşününce sen de çok önemli olduğunu göreceksin.
Örneğin, mesajının birinde,
"bu zatın popüleritesinin en büyük nedeninin kolay akılda kalan
aforizmaları olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda dile getirildiğinde
de havalı bir zeka görüntüsü veren aforizmaları.Yani
ezberciler için biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki
aşk paylaşımları gibi. Dönder dönder dur. Felsefenin gereği
olan ağdalı sözler yerine, şiirsel anlatımla tembelliğe davetiye..." yazmışsın Niçe için.
Son derece haklısın ve bu bir eleştiri öyle değil mi?
Peki, eleştirdiğin bu şeyin neredeyse aynısını yine kendin yaparken; 2-3 sözüyle reddederken biz ne demişiz? "Tamamını okumak gerek fikirlerin."
Aslında, neredeyse aynı yerde dururken neden ayrı düştük, neden zurnayı bile pes ettirecek laflar ettik? Fikir tartışmalarını başka şeylerle karıştırdığımız, yani tam adabıyla beceremediğimiz için...
Sana feda olsun, varsa bir ödül, benimki de yılbaşı armağanı olarak senin olsun güzel kardeşim.
Sevgiler, iyi yıllar. Herkese.
YORUMLAR
Sen çok mu hızlı okuyorsun bilmiyorum ama Bilge'nin yazdıklarını da, benimkini de lütfen tekrar oku.
Bilge, genetikten, türlerin Kökeninden söz ederken Niçe'yi değil Darwin'i işaret ediyor. Ayrıca Felsefe de Bilgi Sistemi Bilimi olarak kabul edilmiştir azımsanmayacak bir kesimce.-Bence de- Sonuçta, düşüncedir bilimsel somut deneylere yol açan kök, düşüncenin gücü ve hareketliliğidir. Bu anlamda insanlığa sundukları asla yadsınamaz düşün adamlarının da. Biraz geniş bakmak gerek diye düşünüyorum.
Ben ise asla senin şahsını itham etmedim; fikir tartışması bu. Yazdıkların üzerinden yazdıklarım, genel içindi, kişiselliği yok sayılabilir. Sana soru yönelttim sadece bir cümlen üzerine. -Tekrar okursan "densizlik" sözünün seninle hiç alakası olmadığını da göreceksin.-
Şimdi seni az çok tanımasam, cinliğe varan zekanı bilmesem, şu cümleni yer, ciddiye alırdım:) :
"Aydınlanmak istiyorum.Bilgiye açım." :)))
Sana rahmetli olmuş Erbakan diliyle sesleniyorum bu cümle nedeniyle: Hadi ordan!:)))
-Allah'tan bende de az biraz akıl var da yemiyorum.:)-
Aydınlanmak istiyormuş, bilgiye açmış...:) Sen ha? Sen o söz ettiğim "Kafa bulucu" gurubuna g birebilirsin anca bu cümleyle.:)
Sen Bilge'den patlıcan kebabının tarifini istemiyorsun ki ayrıca, neredeyse tez hazırlamasını istiyorsun. Evrim Teorisi, Türlerin Kökeni meseleleri burada öyle şıp diye açıklanacak şeyler değil, zahmet edilip açıklansa bile alt yapı yoksa anlatamazsın kimseye bir şey, aksine yanlış anlamaya neden olma, hatta kavgaya yol açma olasılığı çok yüksek. - Bak, arkadaş mavi kapak adedi sormuş Hawking için, karga etmiş Niçe'yi. Şimdi bunları diyene ne anlatabilirsin? Üstelik çok var böyle.-
Niçe'yi de anlatmak zor buralarda, düşünce bütününü bilmek, bunun için de ilk ağızdan okumak gerek. Ders çalışmak gerek.:)
Duyulan bir iki şeyle, "Tüü kaka" ilan etmek doğru değil, ben bunu anlatmaya çalıştım, inancımın, kutsal kitabımın ilk emri de temelimdir: "Oku!" ile başlar. Devamında defalarca "Akıl verdim sana" der.
Okuyacağız, anlamaya çalışacağız, KENDİ fikirlerimizi oluşturacağız ki kafadan yaftalamayalım. Benim dediğim bu.
Ben örneğin, sen gibi algılamıyorum Niçe'yi. Becerebildiğim kadarıyla ifade edeyim, belki sorununa bir parça yanıt da olabilir.
Bence yaptığı şey, genel bir karşı duruşla ezber bozup insanı kendiyle hesaplaştırmaya, düşünme eylemine itmeye çalışması. Bu eylem sonucunda da daha güçlü insanların oluşmasına yol açmak. Bu nedenle ben, düşüncelerini, insan adına olumlu olarak algılarım.
Düşünsene ezberlere devam etmenin, kabullenmişliğin, teslimiyetin, miskinliğin insana kaybettireceklerini.
Eğer öyle bir dünya olsaydı; fikirler çatışarak gelişmeseydi, hala mağaralarda ateş yakmaya debeleniyorduk, bırak orta çağı... İyi ki geliştiriliyor zıt fikirler.
Düşünmeye yönlendirmenin nesi kötü? Zihnin hareket etmesinin nesi kötü?
Hastalığına gelince, frengiden öldü. Bu hastalığın son evresinde zihinsel bozulma var. Bu dönemde, sağlıksız düşünce ürünlerinin -başkaları tarafından- aforizma olarak kaleme alındığı söylenir. Onu belirtmek istemiştim.
İlle de her dediğini yasaymış gibi, buyrukmuş gibi kabullenme şartı yok ki ayrıca, ne bilimde ne felsefede. Her okuduğumuzu, duyduğumuzu kabul ediyor muyuz ki? -Yeri geliyor anamızın babamızın dediklerine bile karşı durmuyor muyuz, saçma bulmuyor muyuz en azından düşüncede bile olsun? Onları yaftaladık mı, dışladık mı acımasızca?- Söz konusu Niçe olunca neden yaftalar yapıştırıp reddediyoruz en olumsuzundan?
Adı üzerinde: Düşünce. Hani nerede düşünceye özgürlük? Canımızın istediği yerde atacağımız içi boş slogan mı bu? -Bir cümlesi ile bana yönlendirdiğin sorunun yanıtı da burada.- Düşüncenin dalmadığı, dokunmadığı tek alan bile yok, dini inançlar dahil. "Elleme yanarsın!"ı düşünce umursamaz. Kimi içinde yaşar, bazılarına isyan da eder, kimi de, Niçe gibi cesur olanlar dillendirir, tartıştırır, fikir gelişmesine yol açar.
Ne demiş Descartes abimiz?: "Düşünüyorum, öyleyse VARım."
Eğer ki ben, merak edip okuduysam, araştırıp, bilgilenip, öğrenip kıyas yapabildiysem, sorgulayıp irdelediysem, ancak bu yolla kendi akıl süzgecimden sağlıklı şekilde geçirmeyi başardıysam bilgimi -ki tüm bunlar deneylerdir işte- benim inancımı hiç bir şey sarsamaz ki.
Sarsak fikirler ve görüşler, bilgisizlikten, kulaktan dolmalardan gelişir, titrektirler, zayıftırlar, her an şuursuzca savrulabilirler.
Bilirsin kulaktan kulağa oyununu; en baştaki "Akım" derken en sondan ".okum" çıkar, aynı bunun gibi yani.
Bilmem anlatabildim mi? :)
Bu arada ben senin bir cümlene, kendi aklımla takla attırmış ve "böylesi nasıl olur acaba?" diye şey etmiştim.:)
Sevgiler
Aslında hiç biri değilde şu durum bence ibret verici. Yüce adalet diyeceğimiz türden “Hasta toplum için bir parazittir. Belirli bir durumdan sonra daha uzun yaşaması uygun değildir” diyen alman düşünür Nietzsche. Bir Nietzsche hayranı olarak bunu söylememesini yeğlerdim..:) Kırbaçlanmakta olan bir ata sarıldığı ve ağlayarak onu korumaya çalışıyor. Bu denli de insancıl yapıya sahiptir. Ve 10 sene boyunca düşünce yetisini kaybedip, bitkisel denebilecek şekilde yaşam sürdürüyor''
Niceleri var böyle dediğin tersine düşen, en büyük örnek Firavun. Kendini ilah sanan ama ölmeden hemen önce secdeye kapanan. Bunu ilmi ışıkta görmeyen, herhalde suyun şiddeti üzerine o pozisyonda kaldığını iddia bile edebilir :) Neyse ki ayet bu durumu açıklıyor '' Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan bir çoğu ayetlerimizden gerçekten habersizdir'' (Yunus 10)
Digor bende D.bakır'lı olarak konuyu Firavun'a çektim ama yanlış bir şey yapmadım dimi :)
Not: Mehmed Uzun'u tanımıyorum ama bu vesile ile araştırıp tanıyacağım ayrıca Uzun Mehmed'i de araştıracağım.
Sabah şekerleri geldi yorumlar sabah sabah :) Çayımı sigaramı alıp okudum .
Yorumları okurken zaten bana ithaf edilmiş gibi algılamadım.Netzsche ile yanyana fotoğrafa hayır diyenlerden olduğum için genel yorumlar yaptım.
Öncelikle ilk yorumumda , yine öncelikle belirteyim diye şu cümleyi kullandım.'' Bilimi, aklın süzgecinden geçirmeden; direk maneviyatla ilişkilendirmeye karşıyım... Hele de tedbirsiz tevekkül edenlere '' ... Bu cümle içinde çok şey var.Tedbirsiz tevekkül edenlere karşı olarak tembelliğede karşı duruşu zaten sergiledim.o yüzden alınmadım tembellik konusuna.Ama mademki bu kadar araştırmacıyız ve yorum gücümüz var ; bu zatın popüleritesinin en büyük nedeninin kolay akılda kalan aforizmaları olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda dile getirildiğinde de havalı bir zeka görüntüsü veren aforizmaları.Yani ezberciler için biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki aşk paylaşımları gibi. Dönder dönder dur. Felsefenin gereği olan ağdalı sözler yerine, şiirsel anlatımla tembelliğe davetiye...
''Bir insanın yaptıklarının söylediklerinin değerini anlamak için yaşadığı çağa mekana bakmalı.'' Yaşadığı çağa bakmalı öyle mi Bilge? Sonra eline koz vermeyelim ortaçağ zihniyetiyle bakıyorsunuz diye!!!!
Beymen ne yapmış ? Yine almış çayını sigarasını , önceki akşam açmış blogları okumuş.''Sizin görüşlerinize sunuyorum'' la biten paylaşımda görüşlerini paylaşmış.Neitzsche için ne demiş '' Tanrı öldü , ben mesihim .. diyen biriyle fikir bazında ortak bir yönümün olamayacağının bilincindeyim.'' diyerek görüş belirtmiş.Bu yorum ki; bu şahış için şu blogdaki en kaba yorum belki de, diğer yorumlar daha da kibar.Hemen Bilgegüneş parlamış... hooppp durun bakim, ne vuruyorsunuz adama? Besmeleyi de Darwin'ide yanında getirmiş.Çünkü biliyor Nietzsche'nin pek ellle tutulur tarafı yok.:))
Başka ne yapmış beymen? Mehmet Uzun'u tanımıyormuş. Fikrim olmayan bir konuda yazarsam Sat_Agraha'nın , Bilge'nin genel ithamlarına muhtar olurdum bu blogda mazallah.Haa ima varmıydı vardı evet.Yazar arkadaşımız beni çok iyi anlıyor da... neyse aramızda.:)) Dünya dili konuşan , herkesin ortak dili olan müzikle konuşan ve hastalık çeken, gurbette tedavi olan ve memleket özlem ile geldiği bu topraklarda gözlerini yuman Neşat ERTAŞ'ı blogunda kullansaydı kim ne diyebilir di? Yorumunu kendine bırakıyorum.Kendiside biliyorki blogseverlerin çoğu sadece kalemden akan mürekkebi değil, kalem tutan ellerlede empati içindedirler.
Başka ne demiş beymen? Stephen HAWKİNG e olan hayranlığını görüş olarak belirtmiş.Zülal' le ayrı fikirde olmalarına rağmen birbirini araştırmaya itmişler olması gerektiği gibi ve hoş bir telkinle...
VE...son olarak Nietzsche için görüşümü topluyorum.
- Allah'a karşı
- Kadınlara karşı
- Hastalara ve düşkünlere karşı
-Sosyalizme karşı
.. ne diyeceğiz? Kendisi çarşı grubundan, herşeye karşı olan Beşiktaş taraftarı mı diyeceğiz? Bu mu olsun görüşüm? Şu başlıkları bir kaç özlü sözle mi telafi edecek?
Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim. Şu fikirlerin sahibini savunanlarla polemiğe girersem, tembelleşirim ben ya! :))
Düşünce; herkesin kendini ifade etme şekli, isteyen istediği şekilde düşüncesini ifade etmiştir
Birileri ha bire sis bombası atıp ortalığı toz dumana katman katıp derin! Düşüncelere sevk ediyorsa, bir kez tuzağa düştüm, bir daha yapmam!.)
Niçe nin ölümünde 122 sene sonra düşüncelerinin blog portalında tartışılıyor olması inanın onu daha çok mutlu etmiştir.)) ‘’felsefe her şeyi eleştirendir.’’ En başta kendisinin de eleştirilebilirliği doğmuştur. sat_agraha’nın dediği gibi kız kardeşi ve başkaları tarafında son dönem yazıları değiştirilmiş. Çelişkili yazıları bu yüzdendir.
MASKEM’e özel bir teşekkür etmek istiyorum. En azında bu yazının propaganda yazısı olmadığını vurgulamış olması benim açımdan sevindirici. Zaten yazının ana teması ÖTENAZI ydı.
Dün bir yorumumun geç onaylanması nedeniyle bir sayfa yazdığım bir başka yorumu veremedim bloga. Yan nik, ödünç nik istedim kimse ödünç vermedi.:)) Ama bu sabah baktığımda yazdıklarımın hepsini başta sat_agrata ve bilge güneş değinmişler. Diğer arkadaşlarda değişik şekilde konuyu ele almışlar.
Bunun üzerine benim de geniş çaplı yorum yazısı yazmanın diğer arkadaşların benzer düşüncelerini yazmak onlara saygısızlık olacağını düşündüm.
Naturalya mehmed(t) Uzun'u tanımaktan geç kalmışsın. Onun sadece edebiyatçı olduğunu göreceksin!
Ayrıca diğer tüm yorumcu arkadaşlara teşekkürler.
Başka bir blogta görüşmek üzere…
Karşılıklı sohbetlerde, adı muhabbet olsun, polemik olsun, tartışma olsun, hayya kavga olsun, her neyse, taraflardan biri kalkar öyle tuhaf bir laf eder ki, zurnanın son deliği bile zırtlamaktan vaz geçer; "Ben bunun için mi çene patlatıp yordum kendimi? Yazık!" diye...
Beymen, senin ettiğin şu cümle gibi aynen:
"Eğer ki bir polemiğe gireceksem şartların eşit olmasını tercih ederim. Şu fikirlerin sahibini savunanlarla polemiğe girersem, tembelleşirim ben ya! :))"
Tamam kardeşim, şartlarımız eşit değilmiş madem, büyük olasılıkla daha altlarda seyrediyoruz senin gözünde, keserim ben hoş gittiğini sandığım sohbeti.
Yeter ki sen tembelleşme. Aman diyim!
Sevgiler.
Digor, tekrar teşekkürler, kendi adıma keyifli ve olumlu bir sohbete yol açtı blogun, her şeye rağmen...
Söz konusu benim yazılarım olunca neden DIGOR dağında geviş getiren, öküzün altında kutuplarda ki pengueni arıyorsun. üç gündür ısrarla yazının içinde bit, pire arıyorsun!? Elinden Molotof, çığırıp duruyorsun.
Yazdıklarımı değiştirip lütfen insafsızca bir linçe dönüştürme! Ne ben yılanım, ne sen kuzu! Beni yılan olarak görüp, zehirlidir diye kafamı ezmeye çalışma!
Arındırılmış kişi arıyorsun; kişi en yakınındaki kişilere baktığı zaman, onların da kendilerini arındıracak temiz bir ırmak aradıklarını göreceksin! Peşinde pis sularında boğulanlar vardır! Hayatın her aşamasında bunları görmek mümkün. Haksız mıyım?
Yaptığın yorumlarla iyi kötü gamyunda okuyucu kitlende var. Art niyet düşüncelerle kendini heba etme! Biz birbirimizi sadece blog portalında tanıyoruz. Düşüncelerimizi saygı duymayı öğrenmeliyiz. Konun içinde cımbızla bir şeyler çıkarıp onlara derin düşünceler yükleme!
Geçen gün ameliyat olduğumu ve buna paralel olarak bir yazı yazmıştım. Aynı gün sevgili AtayaG ile salon turnuva 1 de karşılaştık ve sadece blog portalındaki yazılarımızla ilgili tanışıklığımız. AtayaG özelini açıp benimle selamlaştı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Beni çok sevindirmişti. Hani bizde bir söz vardır. ‘’Allah ile aramda bir karış mesafe kaldı’’ o denli beni memnun etti.
Neymiş neden yazıya Neşet Ertaş’ı konu etmemişim? İnan bu kez sana mı kalmış Neşet Ertaş’ı konu etmek denilecekti? Neşet Ertaş ölümünde üç gün zahide’m türküsünü dinlediğimi seni nasıl inandırabilirim. Cenazesi kalkmadan evini soyanlardan değilim bilesin! Bak istiyorsan benim yazılarımdan’’BABASININ OĞLU’’ yazına nüfusunu kullanarak Türk polisini rencide edeni nasıl savunuşum?
Yazının oluşumunda bu yazar vesile oldu. Olay onun başında geçmiş ve onun üzerinde yola çıkarak yazı hazırladım. ‘’ Aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık’’ kitabını ısrarla okumanı tavsiye ediyorum. Hiç kimse kültürler arası aşkı, ulus’lar arası kardeşliği bu kadar dile getirmemiştir.
Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan, aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog portalında yazışmıyor muz?
Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp ‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi? Yoksa Ahmet kaya’nın dediği gibi kafama sıkarak mı gitmeliyim?!:((
Blogta Hitlerin düşüncesine değinmişim ısrarla konuyu başka yere taşımanın anlamını niyetini anlayabiliyorum. Hitlerce düşünmene inan ki kimse kızmaz! Çünkü oda yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek kafasına sıkarak gitti!
Bak yukarıya arkadaşlar ne güzel bilimi tartışıyor ilmi tartışıyor, felsefeyi tartışıyor. Sen neden faşizan düşünlere sığındın ve savunuyorsun! Beni bir libero gibi hep ceza sahasının dışında tutup konun özünde uzaklaştırdın!
Hani diyorum kışkırtıcı düşüncelerinde vaz geçersen birbirimizin dilinde daha iyi anlarız. Elindeki kaşağıyı bırak ne olursun. Ha bire kabuk tutmuş yaraları kaşıma. Bundan sonrası birbirimizi üzmeye varacak ve değmez.
Allah'ım ya sabahtan beri oturup beymen efendiye laf yetiştirmeye çalışıyorum.))
Tekrar herkese teşekkür ve saygılar...
Anladığın üzere şartlardan bahsettim Sat_Agraha. Alt insan- üst insan dan bahsetmedim:) Kaldı ki böyle bir ayrımı ne yaparım ne de yapanı savunurum!
Yukarda yazdığım o uçuk maddeleri özümsemiş birininin fikirleri karşısında olmak bana çok büyük avantaj sağlıyordu.Doğal olarakta tartışmaya girdiğim arkadaşlara çok büyük bir handikaptı o maddeler. Ve şartlar maalesef eşit değildi o durumda.Kolay tarafta durmanın beni rahatsız ettiğini belirttim o cümle de. Nietzsche'yi anlayan arkadaşların beni, o cümlemi anlamaması yada farklı yorumlaması felsefe yapamadığım için olabilir ancak.
Sağlıcakla.
Bunu mu anladın. öyle olsaydı cidden beni hayalkırıklığına uğratırdın sanırım başka bir şey söylemek istedin. :)
O zihniyetle bakmak farklı, o zihniyet bağlamında bakmak,o şartlara göre bakmak farklı.
"Çünkü biliyor Nietzsche'nin pek ellle tutulur tarafı yok."
Benim adıma konuşmak sana bir şey kazandırmaz...Bu bile ne derece önyargılı olduğunu gösteriyor. Düşünce çeşitliliği ve özgürlüğüne hizmet eden birinin elle tutulacak çok şeyi vardır.
Tek bildiğiniz bu dimi...birilerini savunmak..Ama yanıldığınız şey savunduğum ve savunacak olduğum şey kişi ya da fikir değil "ifade hakkı"dır. Söylediği şeye karşı olsam bile bu böyledir.
Felsefe olsun bilim olsun birikimli ilerler. Biri çıkar öyle bir şey söyler ki o anda kabul edilemez görünür Ama başkası üstüne bir şey ekler ya da ilham alır başka bir fikir geliştirir.Bir diğeri eleştirir, diğeri onu alır geliştirir. Çöpe ataydık bunlar olmazdı . Ama blogumuzda gelenektir bu maalesef! Neyse sen de değersiz gördüğün bu şeyleri okuyup tembelleşme elbet işine yarayacak birilerine ulaşır yazdıklarım.
Anladımki yazdıklarım okunmamış okunsa da her zamanki gibi evrilip çevrilip farklı alıgılanmış.
Son olarak söyleyebilirim ki niçe yapılan şeyi görebilecek kadar zeki ve bunu ifade edebilecek kadar cesurdu. İnsanın özünde gördüğü rekabeti ben de çok rahatlıkla görebiliyorum. En basitinden dünyaya bi bakıverin üst insanlar ve onlara tabi olanlardan başka ne var? Aralarındaki uçurum her geçen gün artıyor.
Aslında son olarak son yorumlarla farkettiğim ötenaziye değinecektim. Ötenazi serbest olursa intihar da olmalı intihar eden birine müdahale edilmemeli. Bir fark göremiyorum. Ama yasalar açık ve net der ki "emrediyorum yaşa" yaşamın niteliği ilgi alanına girmez pek
Evet Digor .. Arkadaşlarla ne güzel ilimi felsefeyi tartışıyorduk. Ama...
Molotof, Linç etmek,kışkırtmak , faşizanlık gibi ithamlarla gelmişsin bana.Bu dilden anlamam ben.O yüzden sana cevap vermeyeceğim.
Bilge ; keşke benim ifade özgürlüğüme de aynı saygıyı gösterseydin.
Nokta.
Konuyu başlatan olmasam da, yaptığım ilk yorumla tartışmayı başlatan gibi olmuşum. O günden beri, Stephen Hawking hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım olduğunu ve daha fazla araştırmam gerektiğini düşünüyordum. İnternette ve basında yer alan haberlere güvenmiyorum. Çünkü yabancı ve ünlü biri "Allah" dese, bizim basın "Kelime-i Şehadet" getirdi diyor. yalan yanlış bilgileri ben de kişisel forum sitemde yapıp insanları yanılatabilirim. O yüzden internette araştırmayı çok güvenilir bulmuyorum.
Burada çok fazla felsefe yapmaya gerek yok. Çünkü siz, onlarca cümle kuruyorsunuz sonra biri çıkıyor 2-3 cümle ile sizin sav'ınızı çürütebiliyor. Önemli olan farketmek, çark ettiğini görebilmek. Ben (şimdilik) çark ettim demiyorum. Elimde Stephen Havking' in dilimize çevrilmiş bir kaç kitabı var. Ben bu kitapları okuduktan sonra yanıldı isem, evett burada çıkıp "sen haklıymışsın" diyebilirim.
Şimdi; kim neyi anlatmış? ne demek istemiş? Kim neyi, nasıl egosuna yenik düşerek yorumlamış? Ve ne değişmiş?
Digor,
yorum kısmına yazdığın mesajın bir bölümünü o kadar beğendim ve duygulanarak okudum ki izninle tekrar kopyalıyorum:
"Biz aynı topraktan üşüyen, aynı toprak altına giren, aynı ırmağın suyunu içen aynı dağın yelinde serinleyen, aynı geceyi gündüzü yaşayan, aynı kıza sevdalanan aynı türküye efkarlanan, aynı ağacın meyvesini yiyen insanlar değil miyiz? Aynı ezana kamet getirmiyor muyuz? Ha…aynı blog portalında yazışmıyor muz?
Kazım Koyuncu, Erkin Koray, Cem karaca v.s Anadolu rock müziğini kime sevdirmedi ki. Yada Barış Manço. Kazım koyuncu öldüğünde usulca ağlamadığımı nerden bileceksin. Yaşar Kemal’ı nasıl okuyup töreye baş kaldırıyorsak aynı zaman Fatih’in İstanbul surlarında kılıcını kaldırıp ‘’Allah’u ekber dediğinde kimin tüyleri diken diken olmadı. Yunus Emre’yi okurken Allaha aşkımız bin kat artmıyor mu? Her kim olduğumuzu akla getirmeden Mevlana dergahında semazenlerin ilahelerini dinlemiyor muyuz? Yusuf hayal oğlu nasıl da sevmiştim sizleri derken Türkiye aşığı birisi değil miydi?"Ellerine sağlık.
Bir propaganda sözüdür dolaşıyor; bence propaganda çok başka, çok farklı bir çağrışım yaratır.
Bu blogda, eserleri değişik dillere çevrilmiş bir yazardan, Mehmet Uzun'dan söz edilmesi, benim açımdan olsa olsa Tanıtım olarak adlandırılır ki, bu güzel bir şey. Nitekim, bazı arkadaşlar, yazarı bu yolla tanıdıklarını söylemiş, ne güzel işte.
Dili, dini, ırkı, toprağı değil, yazdıkları önemli yazın adamlarının.
Karşıda gördüğümüz insanları, okursak, dinlersek ancak, belki empati kurma şansı yakalayabilir, o pencereden de bakmayı becerebilirsek, çağların zararlısı, ırkçı, düşman tavırlardan arınabiliriz...
Son olarak: Kalemden korkulmaz, başka ağızların emrinde kağıttan uzaklaşmış, ucu sivrilmiş kalemden korkulabilir belki diyor, sana mesajın için, sevgili gmsnn'ye nezaketi için teşekkür ediyorum.
Sevgiler
Kısa not:
Fikir tartışmaları ile deve güreşini birbirine karıştırıp, "Avantajlı taraf, kolay taraf vs" olarak yan belirlemekten vaz geçmeyi öğrendiğimizde, daha sağlıklı konuşup tartışabiliriz, eminim.
Bütün arkadaşlar herkes bir şeyler yazıp kendi görüşlerini yazmışlar. Doğal olarak karşıt görüş kaçınılmaz oluyor. En başta benimle beymen arasındaki ‘’kalem kavgası’’ (polemiğin yeni ismiymiş çok hoşuma gitti):) beni fazlasıyla üzdü. (zaten özeline yazıp gerekli durumu izah ettim)
Bu blog da beni sevindiren yazılar olmadı değil. hemen hemen hepsi. Bir arkadaşın dediğine hareketten; ‘’ben bu adı geçenlerin hiç biri tanımıyorum’’ diyor. Yorum yapanlar, katkı sağlayıp bunlar hakkında o arkadaş bilgi sahibi olduysa onlara özel teşekkür lazım. Teşekkürler.
Bir konuya daha değinmek istiyorum. Ben bu yazıyı hazırlarken içinden çıkılmaz bir durum görüp okuyucuya sunma durumuna düşmedim. Sadece her paragrafta bir şeyler yazıp yazının temasını bozmadan okuyucuya sunma gereğini duydum. Şayet her paragrafta yorumlarımı yazsaydım okuyucunun hedefi şaşardı. (Merak etmeyin taksirli bir durum değildi):)
Zülâl Hawking in kitaplarını almış olman gerçekten çok iyi düşünce. Bir Din adamı Hawking için ‘’hilkat garibesi’’ demişti. Dini kullanıp birini hakir görmek ne kadar ilkel düşünce değil mi?
gmsnn sende işlerini hemen hal et blog yazılarına daha fazla zaman ayır...)) Hoş geldin.
Ben de şahsım adına teşekkür ederim gmsnn.
Noktayı koymuştum ama ... birazda güzel şeylerden bahsedeyim:))
Arkadaş listemde bir arkadaşım var.O da blogsever. Özelden sadece '' dayı nbr'' '' gel kelimeyunda bi oyun atalım'' ''Amca nerdesin'' gibi sözlerle seslenir (muhtemelen benden büyüktür ya neyse) :)).. .Sohbet bile etmeyiz adam akıllı. İlginçtir bloglarda aynı paylaşımlara düştüğümüz yorumlar 2 ayrı uçtur çok zaman. Şu paylaşımda bile farklılıklar yansımıştır ikimizin yorumlarında.Huyumu bildiği için bu farklılıklardan sonra bile blogu bi kenara bırakıp uzaktan yazar.''dayııııı'' diye.Özelime geldiğinde blogu önceki sayfada bırakmıştır çoktan. O yüzdende 6 aydır arkadaş listemde ve rekora gidiyor:))
Blog kardeşliği faydalıdır.. kazandırır. Ama Blog kardeşliği ile yorum kardeşliği birbirinden farklıdır. Sürekli kanka hali yorum kardeşliği fikirleri törpüler.Ismarlama, sipariş yorumlar talep edilmeye başlanır yada mecbur bırakılır.Bu hallerin uzağında kalan biri olarak:
Ortada bir tartışma varsa tarafta vardır.Herkes aynı şeyi yazıp yorum kardeşliği yaparsa kim üretecek burda.Tarafların olması üretgenlik adına kazançtır.Taraf yada yan.Sat_Agraha'cımmm kolay yada zor taraf diye adlandırmamı , toplumsal bir yaraya parmak basıyor gibi Not olarak düşmen, tartıştığımız yukardaki derin konunun yanında çok sığ kalmıyor mu?
Sevgili Sat_Agraha; Yukarda sağolsun ödüllendirildik yönetim tarafından. Ama ödül töreninde bile dirsek atıp, ayağıma basmaya çalışıyorsun .. Lütfen ama yapma! ödülü geri alıcaklar elimizden .Bitti bitti sezon finali bitti.:))
Herkese Mutlu yıllar şimdiden..
Aynı kişi benim listemde de var ama bana farklı davranıyor. Keşke teyze falan dese resmen ergen ya da çocuk muamelesi yapıyor bazen, delirtiyor beni.Muhtemelen küçüktür yaşı benden :) Kendisiyle karşıt ve benzer düşüncelerimiz olmuştur bu blogda olduğu gibi.Bi sürü konu konuşuruz tartışırız çokça kavga ederiz ama orda kalır dönüp bakmayız.arada "gel 101 atalım der" "gelmem" dersem saçımdan sürüye sürüye götürür.Ben pek sallamasam da masa adabı erkanı ve görgü kurallarını hatırlatır bıkmadan usanmadan. bu sıralar kelimeyunda tur oyuncusu olarak yetiştiriyorum kendisini kavrayışı yüksek, geleceği çok parlak. Bana pek benzemez manevi yönü yüksektir. Ne hikmettir ki bana benzeyen kişilerden daha iyi anladığını düşünüyorum beni. Ne yaptıysam bezdiremedim kendisini beni silmesi için, çalışmalarım sürüyor kısmetse sene dolmadan siler diyorum.
Yaseminin penceresi gibi durduğuna bakmayın son yorumların. Anlatılmak istenen farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizdir. tartışma da olur kavga da olur mühim olan kavgayı kan davasına çevirmemek gerektiğinde çingenler gibi sarılabilmektir( bu kısımdan kendimi muaf tutuyorum) ...ve hayat ciddiye alınamayacak kadar ciddidir.
Yönetmeni Julian Schnabel'dir.
İzleyenleriniz vardır mutlaka. Hatırlatma amaçlı ben...
ÖzdürMar Adentro seyrettim sanırım. Fakat Fransız filmini seyretmedim. Şu Fransızlarla dünür olmamıza rağmen hep birbirimize Fransız kalmışız.:)Fırsatını bulduğum an seyrederim. Ötenazi ile ilgili bir gazete haberi aklımda hep kalmıştı ülke adını verip yanlış bir tespitte bulunmak istemiyorum. Yaşlı adamın son nefesine kadar karısının elini tutup uyukluyormuş gibi hali hafızamda canlı halen.
gmsnn bizi ziyaret etmesi, ardında beymenin ödüllerden bahs etmesi, aklıma bir şey getirdi ama ne yazık ki düşünsel olarak kaldı. Eyleme geçmem mümkün değil. J) hep kaçan balık büyük olur ya! O misal. Benim 300.000 fıstığım vardı. Hemen aklıma gelen kendi zihnimde bir ‘’fıstık name’’ kararı çıkarıp tüm yorumcu arkadaşlara paylaşmak istedim..)) buda imkansız.: Ya! İnanın DIGOR’un 1000 kusur fıstığı var onu harcamak istemiyorum nikın bereketi kaçmasın…:))
Çünkü bir arkadaşım var, özel bir arkadaş. Bir ayda bu fıstıkların hepsini turnuva 1 de yedi. Arada kazandığı 30.000 ar binlik fıstıkları da saymıyorum. Ağanın fıstık ambarı yılbaşı dolayısıyla kapalı:)) Hatta bir keresinde beymenle oynarken ben seyirciydim. DIGOR niki masada değildi. Beymen oyun boyunca hep çift açması beni çok güldürmüştü.
Tekrar sevgiler, saygılar yeni yılınız kutlu, huzur, barış ve mutluluk hiç eksik olmasın.
öyle şeyler yazıyorsun ki, sussan bir türlü, yanıtlasan başka türlü...
Huyum kurusun, susmayı pek öğrenemedim ben.
En rahatsız olduğum şeylerden biri, karşımdakinin kendince yaptığı çıkarımlarla kişiliğimi bir şekilde tariflemeye girişmesi. Şaka yollu bile olsa...
Benim seni tanımaya çalıştığım gibi, sen de bunu yapsaydın, benim "Dirsek atmak,çelme takmak, ayağa basmak, ödüllendirilmek vs." gibi kaygılardan çok uzakta olduğumu bilir bu şakayı yapmazdın. Seni gerçekten severim, zekanı, şirinliğini, hınzırlıklarını çok severim. Lütfen sen de bana bunu yapma.
Kavuklu ile Pişekar değiliz ki biz. Bir konuda fikir tartışmaya çalıştık bildiğimiz yettiğince,dilimiz döndüğünce, hepsi bu.
Tarafımdan yapıldığını ifade ettiğin "Sığlık", aslında gerçekten toplumsal yaramız. Parmak bastım evet, çünkü az düşününce sen de çok önemli olduğunu göreceksin.
Örneğin, mesajının birinde,
"bu zatın popüleritesinin en büyük nedeninin kolay akılda kalan aforizmaları olduğunu biliyoruzdur.Ortamlarda dile getirildiğinde de havalı bir zeka görüntüsü veren aforizmaları.Yani ezberciler için biçilmiş kaftan.Tembelliğe kucak açan , blogdaki aşk paylaşımları gibi. Dönder dönder dur. Felsefenin gereği olan ağdalı sözler yerine, şiirsel anlatımla tembelliğe davetiye..." yazmışsın Niçe için.
Son derece haklısın ve bu bir eleştiri öyle değil mi?
Peki, eleştirdiğin bu şeyin neredeyse aynısını yine kendin yaparken; 2-3 sözüyle reddederken biz ne demişiz? "Tamamını okumak gerek fikirlerin."
Aslında, neredeyse aynı yerde dururken neden ayrı düştük, neden zurnayı bile pes ettirecek laflar ettik? Fikir tartışmalarını başka şeylerle karıştırdığımız, yani tam adabıyla beceremediğimiz için...
Sana feda olsun, varsa bir ödül, benimki de yılbaşı armağanı olarak senin olsun güzel kardeşim.
Sevgiler, iyi yıllar. Herkese.